Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak için başlatılan “Nöbetçi Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katılan gazeteci Kumru Başer'in, İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmasındaki savunması.
16 Haziran 2016 tarihinde yayın yönetmenliği yaptım. Dayanışma amaçlı bir duruştu. Bir gazetecilik çalışması ya da editörlük görevim olmadı. Basın özgürlüğü kapsamında bu gazeteye yapılan baskı ve engellemeleri ağır bulduğum için bir dayanışma göstermek istedim.
Bu yıl gazeteciliğimin 40. yılı. Bu yıllar zarfında basın özgürlüğüyle ilgili edinmiş olduğum bilgi ve birikim bu konuda sorumlu hissetmeme sebep olmuştur. Çünkü basın özgürlüğü aslında gazetecilerin istediği her şeyi yazıp çizme özgürlüğü değildir temelinde, asıl anlamı demokrasinin vazgeçilmez temel taşlarından olan şeffaflık, bilgiye ve habere erişim hakkı, kamuoyunun olan biten her şeyden haberdar olma hakkı. Bunun temelinde yatan şey budur.
Yani esas amacı gazetecileri değil, kamuoyunun öğrenme hakkını korumaktır. Biz onun aracısıyız. Bazı olaylar yazılmazlarsa, yazılmaları suç sayılırsa, yasaklanırsa, olmamış olmazlar. Aynı şekilde durumlar da böyledir. Bir olaya on farklı yorum getirilebilir. Bunlar da ifade özgürlüğü kapsamında kamuoyuna ulaşmalıdır. Denebilir ki bu “bu haberler yanlış, beğenmedik, böyle olmadı.” O zaman bunu düzeltmenin yolları yine basın özgürlüğü içinde vardır.
Peki gazeteciler basın özgürlüğünü nasıl savunur? İki şekilde. Bir, haber yaparız. Her koşulda toplumun farklı kesimlerinin ilgisini, taleplerini, bakış açılarını yansıtmaya çalışırız. İkinci yol ise toplumda sesi en az duyulan, en çok engellenen, en ağır baskılara uğrayan kesimin sesini, basın özgürlüğünü ve haber alma haklarını savunmaktan geçer. İşte özgür Gündem bana göre böyle bir sestir. İddianamede yer almamış fakat 16 Haziran tarihli nüshada benim kendi imzamla yayınladığım bir yazı ve benimle yapılmış bir söyleşi de var.
Her ikisinde de bu dayanışmayı niçin yaptığımı anlatmaya çalıştım. Benim gazeteciliği asıl öğrendiğim okul 1979-1980 yılında çıkmakta olan Halkın Gazetesi Demokrat'tır. Bu memleketin yetiştirdiği kıymetli şair, yazar, insan hakları savunucusu birçok ismin emek verdiği, genç gazetecilerin çalıştığı bir gazeteydi. 12 Eylül darbesi yapıldığında bu gazete kapatılmıştır. Aynı gazetede mesai arkadaşım gazeteci Recai Ünal darbeden bir ay önce kaçırılmış, işkenceyle öldürülmüş olarak bulunmuştur. İşte bu baskıcı yılların acısını sadece bizler değil, ondan sonra yıllarca Türkiye toplumu da çekti.
Ve ben bunun için Özgür Gündem gazetesiyle dayanışmak istedim.Topluluk olunduğu zaman yürüyüşlerde en yavaş yürüyene göre yürünür. Basın özgürlüğü de ancak en zor olan söylenebildiği zaman gerçekleşir. Bu bakımdan Özgür Gündem gazetesi hepimizin basın özgürlüğünün turnusolu gibiydi, kapatılmadan önce. Bu dayanışmanın benim için şahsi bir anlamı da vardı. Bugün aramızda olmayan Arslan Başer Kafaoğlu da 25 yıl önce yine Özgür Gündem gazetesinin ağır baskılarla karşı karşıya olduğu 1990'lı yıllarda bu gazetenin yazı kurulunda görev almayı sorumluluk saymıştı. Kısacası 16 Haziran günkü dayanışmam demokrasi, huzur, barış, basın özgürlüğü ve haber alma hakkından yana bir duruştur bu nedenle beraatimi ve duruşmalarda vareste tutulmayı istiyorum. (KM/NV)