Yıllar yılı adı siyaset sahnesinde anılmaya değer olmayan LGBTİ+’lar bugün adı en çok zikredilenler oldular. Her gün iktidar tarafından hedef gösteriliyor, düşman ilan ediliyorlar.
Öyle ki pandemi ilk patlak verdiğinde, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş virüsü değil, LGBTİ+’ları pandeminin sebebi olarak ilan etmişti. 2015’ten beri güvenlik gerekçeleriyle Onur Yürüyüşlerimiz yasak. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bizim emperyalist Batıdan ithal aile kurumunu tehdit eden sapkınlar olduğumuzu düşünüyor.
Hatta iki gün önce Kısıklı’da balkon konuşması yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan LGBTİ+lardan “Bizde aile kutsaldır, kimse dil uzatamaz. [...] ümüğünü sıkarız!” diyerek bahsetti.
Sayın Hakim, ben ne Batıdan ithalim, ne salgın hastalığa sebep olacak bir virüs ne de ümüğü sıkılması gereken bir düşmanım.
Onur duyarak söylüyorum ki bunların hiçbiri olmayı kabul etmediğim için 20 mayıs 2022’de Boğaziçi Üniversitesi 9. Onur Yürüyüşü’ne katıldım.
Sayın Hakim, üniversiteyi kazandığımda tüm ailem beni şöyle uyarmıştı: Orada seni eyleme çağırırlar, sakın gitme! Vallahi bu öğüdü dinlemedim.
Herkesle eşit yaşama isteğim, kimliğimin tanınması, haklarımın yasal güvence altına alınması için karşısında durduğum LGBTİ+ nefretinin bünyemde oluşturduğu dehşetengiz korkuya rağmen Onur Yürüyüşü’ne katıldım.
Benim kimliğimden onur duyarak yürümem, korkularıma rağmen eylem yapmam gerekiyor, Sayın Hakim.
Benim arkamdan yıllarca "ibne" diye bağırdıkları için yürümem gerekiyor. Otobüste dövüldüğüm için, ailem benden utandığı için, yurtta kalamadığım, okulumdaki LGBTİ+ kulübü kapatıldığı için yürümem gerekiyor. Bana yönelen bakışlardaki tiksintiye rağmen onurlu bir şekilde, başım dik, kalçam hafif çıkık, kırıta kırıta yürümem gerekiyor. Lakin, az önce dediğim gibi, aması var: Korkuyorum.
Hak aradığım her yürüyüşte polis tarafından dövüldüğüm ve mahkemelerce yargılandığım için sürekli bir korku ve tetikte olma hali içinde yaşıyorum.
Sadece kendim için de değil, benimle aynı şeyleri yaşayan tüm LGBTİ+lar için de korkuyorum. Her an iktidar tarafından düşman, yargı tarafından suçlu ilan edilme riskinden korkuyorum.
Yalnız bu korkunun beni mücadelemden alıkoymasına izin vermiyorum. Vermeyeceğim de. Niye vereyim ki? Bugün yargıladığınız
LGBTİ+ mücadelesi bugün başlamadı ki! İlk ve tek LGBTİ+ yargılaması örneği bu değil ki. LGBTİ+’lar yıllardır mücadele ediyor, yıllardır yargılanıyor. Hâlâ pes etmedik. Çünkü hareketimiz bu korkuyla baş etmeyi öğrendi. Ben de öyle.
Bir kere "Ne yaptık ki biz?" diye soruyorum kendime. Görünürlük, hak ve eşitlik istemekten başka ne yaptık ki? Cevabım "Hiçbir şey" olduğu için korkumla baş etmeye yetecek gücüm var.
Mücadelemin meşruiyeti, gayemin haklılığı bana bu gücü veriyor. Bu güç öyle bir güç ki o gün yaşadığım her şeye rağmen mücadeleye devam edebiliyorum.
Mesela, içine fırlatıldığım ablukada -İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden Hanifi Zengin olduğunu sonradan öğrendiğim- görevli amire, "İhtar yapılmadı, bir tahliye koridoru açın ve kalabalık dağılsın, lütfen!" diye önerdikten sonra aldığım cevabın öfkeden gözü dönmüş bir şekilde "Ya seve seve gelirsiniz ya da s... s... alırız" diye bağırılması olmasına rağmen, mukavemet göstermeden otobüse geçtiğim halde ters kelepçelenmeme rağmen, ablukaya fırlatıldığımda zedelenen ve üç hafta boyunca hareket ettiremeyeceğim kolumu saatlerce ters kelepçede tutmuş olmalarına rağmen, sağlık muayenesinde odada bulunan polisin "Yok, yok bir şeyi." diye müdahil olup darp edildiğime dair rapor almamı engellemeye çalışmasına rağmen "Bir daha olsa bir daha giderim Onur Yürüyüşü’ne " diyebiliyorum.
Mücadelemin karşısına dikilenlerin de bu nefret derecesini gözü dönmüşlük olarak niteleyeceğim. Yoldan geçen bile işkenceyle gözaltına alındı o gün. Nasıl bir nefret ki bu? Hayır, ne yaptık ki biz? Hak aramak suç mu oldu bu memlekette? Niye bunları yaşıyoruz?
Sayın Hakim, çok edebiyat yaptım, artık sadede geleyim: Doğruluğu üzerine tekrar tekrar yemin edebileceğim bu ifadem, bana üzerime atılı suçlamayı kabul etmemek için yeterince dayanak sunuyor.
Umarım ki eşitlik gayesiyle düzenlenen bu yürüyüşe katıldığım için beni yargılatmak üzere iddianame hazırlama sorumluluğunu üstlenen Sayın Savcıya ve hiçbir hak talebimizden feragat etmeyeceğimizi göstermek üzere düzenlenen bu yürüyüşe katıldığım için beni yargılama sorumluluğunu üstlenen siz Sayın Hakime de yeterli kanıtı sunar.
Suçlu olan utanmaları öğretilmesine rağmen kimliklerini onurla taşımak üzere yürüyüşe katılan ben ve sıra arkadaşlarım değiliz.
Hak aradığımız için bizi dövdüren Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Naci İnci’den ve bizi döven İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nde Güvenlik Şube Amiri olarak görev yapan Hanefi Zengin'den şikayetçiyim.
Hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını kabul etmiyor, derhal beraatimi talep ediyorum. (MG/EMK)