*Fotoğraf: Anne Hidalgo/Twitter
Fransa'da 28 Haziran Pazar günü yapılan ikinci tur belediye seçimlerine yeşil dalga damgasını vurdu. Yeşiller, sol ile ittifak içinde Lyon, Strasbourg, Bordeaux, Tours, Poitiers, Besançon gibi önemli kentlerde belediye başkanlıklarını kazandı. Paris'te ise sosyalist aday Anne Hidalgo, Yeşiller ile ittifak içinde oyların yüzde 50'ini alarak tekrar başkan oldu. Anne Hidalgo'nun bu başarısında, çevrecilerle yaptığı ittifak kadar, uyguladığı çevreci politikaların da önemli bir yeri var. Fransa'nın ikinci büyük kenti Marsilya'da da "Marsilya baharı" diye adlandırılan yurttaşlar ittifakı, yıllar sonra kentte çoğunluğu sağın elinden aldı. Ama belediye başkanının kim olacağı, mahallelere göre meclis üyesi sayısı belirlendiği için, belediye meclisindeki oyların dağılımına bağlı.
Yeşiller, bu seçimlerin sonucunda, politikada yenileşmenin bayrağını Cumhurbaşkanı Macron'un elinden aldılar. Sosyalistlerin yedek lastiği olmaktan çıktılar. Muhalefetin liderliğine soyunma hakkını elde ettiler. Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, solun büyük bir kesiminin, daha birinci turdan itibaren Yeşillerin adayının arkasında yer alarak seçimlere katılması bizi şaşırtmasın.
2019 Mayıs'ında yapılan Avrupa Parlementosu seçimlerinde, yüzde 13,48 oranında oy alarak önemli bir başarı gösteren Yeşiller, pazar günü yapılan belediye seçimleri sonucunda, muhalefet partisi olmaktan çıkıp iktidar partisi olma yönünde önemli bir adım attı.
Sol belini doğrultmaya başlıyor
Seçim sonuçlarını baktığımızda, solun genel olarak belini doğrultmaya başladığını söyleyebiliriz. 2014 seçimlerinde seçmenin ağır bir şekilde cezalandırdığı Sosyalist Parti, bu seçimlerde, geleneksel kalelerini büyük oranda korumayı başardı. Bu partinin yerel örgütlenmesinin gücünü belli bir oranda koruduğunun göstergesi olabilir.
Geleneksel sağ ve aşırı sağ
Geleneksel sağ da, nüfusu 9 bini geçen kentlerin çoğunluğunda belediye başkanlıklarını kazanarak, kırsal alanda varlığını kanıtladı. Ama geleneksel sağ partinin, "Les Républicains"in, aşırı sağcı Marine Le Pen'in partisi ile Macron taraftarları arasında ezilip kaybolma olasılığı hala var.
Bu seçimlerde, Macron taraftarları, birçok kentte, Yeşillere karşı, geleneksel sağla ittifak yaptılar ama sonuç hiç de olumlu olmadı. İttifak yaptıklar hiçbir yerde seçimi kazanamadılar. Macron'un Yeşillere karşı açıktan tavır alması pek işine yaramadı.
Aşırı sağın en büyük kazancı ise ilk kez nüfusu 100 binin üzerindeki bir kentin, Perpignan kentinin belediye başkanlığını alması oldu. 2014 yılında ilk kez kazandığı 11 ilin 7'sini korumayı bildi ama Perpignan dışında beklediği başarıya ulaşamadı. Açığa vurmasalar da, parti içinde seçim sonuçları, başarısızlık olarak değerlendiriliyor.
Macron'un keskin virajı
Seçim konusunu bir an önce kapatmayı yeğleyen Macron, özetle, "Şeçim yerel, ulusal değil, biz işimize bakalım" tavrı içine girdi. Ve karşı saldırıya geçti.
Kura ile seçilen 150 kişiden oluşan "İklim İçin Yurttaşlar Konvensiyonu"nun 149 öneriden oluşan raporunu Cumhurbaşkanı'na sunmasından bir hafta sonra, Cumhurbaşkanı Macron, 29 Haziran Pazartesi, seçimin hemen ertesi günü, konvensiyon üyelerini Elysee Sarayı bahçesinde kabul etti. Cumhurbaşkanı düzenlediği basın toplantısında, önerilerin uygulamaya girmesi için gerekirse referanduma gidebileceğini açıkladı.
Taşlar yerli yerini bulmuyor
Bu seçimlerde seçimlere katılma oranı yüzde 40'da kaldı. 10 seçmenden 6'sı oyunu kullanmadı. Gençlerin ve banliyölerdeki seçmenin, seçimi neredeyse boykot ettiğini söyleyebiliriz.
İçinde bulunulan Covid-19 atmosferi, birinci tur ile ikinci tur arasında 3 ayı aşkın bir süresin olması (birinci tur seçimleri mart ortasında yapılmıştı, ikinci turun 15 gün sonra yapılması gerekiyordu) önemli bir etken hiç kuşkusuz. Ama "hiçbir şey değişmiyor" duygusunun yarattığı bıkkınlığın da önemini gözardı etmememiz gerekiyor. Oy kullanmaya gitmeyen seçmenin büyük çoğunluğunun bir anda beklenmedik bir yere yönelmesinin yaratacağı sonucu düşünmek bile istemiyorum.
Oysa, seçimlere 6 ay kala Fransa'da ortam tamamıyla farklıydı. Avrupa parlamentosu seçimlerinin sonucuna göre Macron, Fransa'nın büyük kentlerinin neredeyse tümünde başı çekiyordu. Yeşil hareket ilerleme kaydetse bile azınlıktaydı. Sol, seçmen tarafından mahkum edilmişti. Aşırı sağın dışındaki sağın ise ismi cismi okunmuyordu.
6 ay içinde yaşananlar bu atmosferi tamamıyla değiştirdi. Covid-19 salgınının yarattığı ortam elbette önemli ama bu durum gelişmeleri tek başına açıklamaya yeterli değil.
Kısaca yakın geçmişe bakarsak, Fransa'ya cumhurbaşkanı dayanmadığını görüyoruz. 2007 yılında iktidara gelen geleneksel sağın adayı Nicolas Sarkozy (2007-2012), ikinci kez seçilemedi, birinci dönemin sonunda iktidarı kaybetti. Onu izleyen sosyalist başkan François Holland (2012-2017) ise ikinci kez aday bile olamadı. Yerini "değişim"in adayı Emmanuel Macron'a bıraktı.
Merkez sol-merkez sağ yelpazesinin adayı olarak iktidara gelen Macron, servet vergisini kısmen kaldırması üzerine, zenginlerin adayı damgasını yedi. İşsizliğin düşüş göstermesine ve ekonomik durumun göreceli olarak düzelmesine rağmen, özellikle taşranın kendini gelişmelerden dışlanmış hissetmesinin sonucu doğan "sarı yelekliler" hareketiyle karşı karşıya kaldı.
Değişen dünyaya batı toplumları ayak uydurmakta zorlanıyor. Daha doğrusu, ayak uydurma konusunda eşitlik yok. Bir kesim sınıf atlarken, diğer bir kesim sürekli kaybediyor. Batı, toplumsal yapıyı derinden sarsan yeni sorunlara da çözüm bulamıyor. Bu durum, sürekli bir arayış yaratıyor toplumda. Şimdi bu arayış, virüs salgınının yarattığı atmosferle birleşince "çevreci" harekete yönelmiş görünüyor.
(MSŞ/NÖ/SO)