Seçime İstanbul Fatih'te müşahit olarak katıldım. 360 seçmenden 320'si oy kullandı. Son derece dikkatli, adil, dürüst, vicdanlı bir oy kullanma süreci yaşandı.
Oylar sayımına geçildiğinde, Tuncelili başka bir müşahit ile göz göze geldik. AKP oyları fazlaydı. Yanımdaki müşahit arkadaşa "ne oluyor" gibilerinden baktım. Bana "Bu sandıktan Kılıçdaroğlu'na oy bekleme" dedi.
Oy sayımı devam ederken birden sandık başkanının aralıksız "Kılıçdaroğlu, Kılıçdaroğlu..." sesleri yankılanmaya başladı. Karşımda sandıkta görevli, neredeyse ölü taklidi yapan CHP'li kadının yüzüne baktım. Gün boyu üzgün, kasvetli yüzü gitmiş, yerine güller açmıştı. Yanımdaki Tuncelili müşahite "ne oluyor" diye tekrar baktım. Arkadaş şok durumdaydı "Benim oturduğum apartmandakilerin hepsi AKP'li, onlar bile verse böyle bir şey olmaz, demek ki ekonomik durum onları bile değiştirmiş bizim mahalle değişmiş" dedi. Sayım bittiğinde kendi kendime "Bu iş bitti, Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı" dedim.
Birkaç gündür seçim sonuçlarını çok yoğun olmasa da izliyorum. Bir vatandaş olarak kendi izlenimlerim ve ortada dolaşan şaibelerle açıklanan sonuca inanmıyorum. Müşahit olduğum sandıktaki gibi Türkiye'de vicdanlı, adil, dürüst bir seçim yapıldığını düşümüyorum.
Bütün bunları neden mi yazıyorum. Benim gibi düşünen bu ülkede milyonlarca insanın olduğunu düşünüyor ve bunun yazı aracıyla kayda geçmesini istiyorum.
Türkiye'nin egemen sınıflarında birkaç söz etmek istiyorum:
Demokrasicilik oyununu sevmiş olabilirsiniz, bu oyun için yeterli paranız ve gücünüz var, fakat kendinizi halkın gözünde meşru kılamazsanız. Yani göstermelik seçimde bile meşruiyetinizi sağlayamazsanız bu ülkeyi nasıl yöneteceksiniz. İşiniz zor. Yönetemeyeceğinizi benim gibi siz de göreceksiniz.
(İD/AÖ)