Bir dosyayı görüşmenin ertelenmesinde mazeretiniz nedir?
Anayasa Mahkemesi (AYM) olarak 12 Ekim 2023 tarihli Genel Kurul gündeminizde beş dosyanız var ve dördünü karara bağlıyorsunuz ama birinci sıradaki dosyanızı erteliyorsunuz!
Ne zamana? Belli değil…Mazeretiniz nedir bilinmiyor…Ama erteledik!
Ertelenen adaletin mazereti olmaz.
AYM Başkanı Zühtü Arslan; 13 Ekim 2023’te yapılan “Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvurunun 11. Yıldönümü Uluslararası Konferansı” açış konuşmasında bireysel başvurunun amaç ve niteliklerini anlattı.
Bireysel Başvuru anayasa yargısının temeli olarak kabul ediliyor. Bireysel Başvuru, AYM’nin hak ve özgürlükleri koruma işlevini daha belirgin ve görünür hâle getirmiştir. Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere mahkemeleri ve hukuk sistemimizi derinden etkilemiştir.
İç hukukumuzda, ulusal yargı tarafından hak ihlali iddialarını AYM bireysel başvurularla çözüme kavuşturur. Bireysel başvuru yoluyla yasama, yürütme organları ve yargı organları kararları Anayasa Mahkemesi tarafından anayasal hükümlere uygunluk bakımından denetlenir. AYM, bireysel başvuru kararlarıyla Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesini yaşama geçiren yüksek mahkemedir.
AYM Başkanı, bireysel başvuruda amacın “haklar ve hukukun üstünlüğü temelindeki standartların yükseltilmesi” ve “temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması” olduğunu bu konuşmasında bir kere daha ifade etmiştir.
Anayasa hükümlerinin yorumu hangi mahkemeye aittir?
Kolay bir sorudur ve yorum yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir.
AYM Başkanı anayasal hükümlerin yorumunda “yeknesaklığı sağlamak” denilince ne anlaşıldığını şöyle açıklıyor:
Bu bağlamda bireysel başvurunun uygulanması sürecinde Anayasa Mahkemesinin görevlerinden biri de anayasal hükümlerin yorumunda yeknesaklığın sağlanması suretiyle hukuk güvenliğinin temin edilmesi olarak ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz diğer anayasal organlar gibi mahkemeler de önlerindeki uyuşmazlıkları karara bağlarken anayasal kuralları yorumlama yetkisine sahiptir.
Bununla birlikte, yorum konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıktığında bunları giderme ve Anayasa hükümlerini nihai ve bağlayıcı olarak yorumlama yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir. Esasen ancak bu şekilde Anayasa’nın farklı yorum ve uygulamalarının yeknesak hâle getirilmesi mümkün olabilir.
Bu görüşle ilgili olarak iki kararı referans veriyor: İlki Hulusi Yılmaz [GK], B. No: 2017/17428, 1/12/2022 kararı ve bu kararın § 54’te yer alan gerekçesi şöyle:
54. Bu aşamada belirtmek gerekir ki Anayasa'da yer alan kuralların, temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence ve ölçütlerin yorumlanması bakımından bütün anayasal organların yetkisi bulunmakla birlikte norm denetiminde olduğu gibi bireysel başvuru yolunda da Anayasa maddelerinin nihai yorum yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir. (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Kadri Enis Berberoğlu (2) [GK], B. No: 2018/30030, 17/9/2020, § 71).
İkinci referans verilen karar ise; Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021 kararında yer alan § 71’deki gerekçedir:
Seçilme hakkı sadece seçimlerde aday olma hakkını değil aynı zamanda ilgilinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini de kapsar. Bu bağlamda seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına ve siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bir müdahale teşkil edebilir. (Sebahat Tuncel, § 67; Enis Berberoğlu (2), § 59).
O halde Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2023/12611 Esas, 2023/6359 Karar sayılı 23.09.2023 tarihli Gezi Davasında verdiği “onama” kararının 44. Sayfasından itibaren yazılı olan gerekçesi anayasal yorum ilkelerine ve bireysel başvuru kararlarıyla yerleşik içtihatlara tamamen aykırıdır.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararının 44. sayfasından itibaren “Hakkında Kurulan Mahkûmiyet Hükmü Kesinleşmeden Milletvekili Seçilen Şerafettin Can Atalay'ın Tutukluluk/Tahliye Durumu” başlıklı bölümde şöyle söylüyor:
Her ne kadar Anayasa Mahkemesi, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarında,
"Anayasa'nın 14. maddesinin birinci fıkrası metninin, Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan Anayasanın 14. maddesindeki durumlar ibaresini, dolayısıyla da Anayasa'nın 14. Maddesinin birinci fıkrası kapsamına girmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı dışında bırakılan suçları salt yargı organlarının kararlarıyla anlamlı bir şekilde belirlemeye ve böylece belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını'' belirlemişse de (…)
Asli görevi norm denetimi olan Anayasa Mahkemesi'nin bir Anayasa hükmüne yönelik inceleme ve denetleme yetkisinin sekil bakımından denetleme ile sınırlı olduğu ve tali nitelikteki bireysel başvuru yolu ile bir Anayasa hükmünün yürürlükten kaldırılamayacağı veya uygulanmasının olanaksız hale getirilemeyeceği dikkate alındığında,
Anayasa Mahkemesi'nin yürürlükte olan Anayasa normunu esastan iptal etme yetkisinin bulunmadığı,
Anayasa değişikliklerini sadece sekil bakımından inceleyerek denetleyebildiği ve yürürlükte bulunan Anayasa normunun uygulanmasını bireysel başvuru yoluyla ortadan kaldıracak veya işlevsiz hale getirecek şekilde bir karar vermesinin hukuken mümkün olmadığı cihetle,
Mezkur maddede öngörülen faaliyetler konusunda, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyete yönelen tehdidin ağırlığı ile orantılı olacak bir biçimde içtihatta süreklilik ve istikrar ilkeleri de gözetilerek Anayasa koyucunun 14. maddede bilinçli bir tercihin ürünü olarak bıraktığı boşluğun, yargı kararları ile doldurularak belirli hale getirilmesi, ilgili Anayasa normunun yürürlüğünün ve işlevinin korunması bakımından hukuk devletinin bir gereğidir.
Belirlilik ilkesi yalnızca kanuni belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Buna göre, hukuk kurallarının belirliliğinin sağlanması, yalnızca kanuni düzenleme ile sınırlama seklinde gerçekleştirilemez.
Normlara dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir nitelikleri haiz olması koşuluyla mahkeme içtihatları ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. O halde çözülmesi gereken hukuki mesele hangi suçların Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar kapsamında değerlendirileceğine ilişkindir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi 14. Madde hakkındaki yorumun Anayasa Mahkemesine ait olmasına rağmen “Anayasa'nın 14. maddesinin yargı organlarının kararları ile belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını söylemenin mümkün olmadığı” kanaatiyle “yorum” hakkının kendisinde olduğunu ileri sürerek hukuka, anayasal ve temel haklara aykırı bir karar vermiştir.
Hatta bir adım daha atarak eğer Can Atalay hakkında durma kararı verilir ve tahliye edilirse; neler olacağını Yargıtay 3. Ceza Dairesi şöyle açıklıyor:
“Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemini gerçekleştirdikleri için haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarından soruşturma ve kovuşturma bulunup, yakalanmaları mümkün olmayan ve kırmızı bültenle aranan kişilerin, milletvekili seçilmelerinin ve yemin ederek göreve başlamalarının önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmak mümkün değildir.”
Böyle bir gerekçeyi “hukuki kabul etmek” mümkün değildir. Durma kararı verilmemesinin gerekçesi yapmak insan haklarını korumaktan uzak zihniyetin hâkim olduğu böyle bir anlayışın hukuka ve adalete aykırılığının kabulü demektir. Kabul edilemez.
O zaman Yargıtay 3. Ceza Dairesine anayasal hükümlerin yorumunda hukuk güvenliğinin ve yeknesaklığın sağlanmasının nasıl mümkün olacağını anlatmak gerekiyor.
Durum çok açıktır. Anayasa Mahkemesi kararları çok anlaşılır kararlardır.
Anayasa Mahkemesinin görevlerinden biri de anayasal hükümlerin yorumunda yeknesaklığın sağlanması suretiyle hukuk güvenliğinin temin edilmesidir. Ancak bu şekilde Anayasa’nın farklı yorum ve uygulamalarının yeknesak hâle getirilmesi mümkün olabilir.
Kuşkusuz Yargıtay 3. Ceza Dairesi diğer anayasal organlar gibi anayasal hükümleri yorumlayabilir. Mahkemelerinde önlerindeki uyuşmazlıkları karara bağlarken anayasal kuralları yorumlama yetkisi vardır. Anayasa Mahkemesi Hulusi Yılmaz ve Enis Berberoğlu kararlarında buna işaret etmektedir.
Ancak Anayasal kuralları yorum konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıkarsa bunları giderme ve Anayasa hükümlerini nihai ve bağlayıcı olarak yorumlama yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir.
Aksini iddia etmek, aksine yorum yapmak hukuka aykırıdır ve asıl şu soruya yanıt aramak zorundayız. AYM Başkanı diyor ki; 11 yıl içinde Mahkeme’ye 555 binden fazla başvuru yapılmış, Anayasa Mahkemesinin önünde hâlen 130 bin civarında derdest başvuru bulunuyor…
Bunun nedeni nedir? Yüksek dereceli mahkemelerin veya kendini yargının lideri ilan edenlerin, adalete bakan adamların hiç mi kabahati yoktur?
Başvurucu Can Atalay; milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazandığını, yargılamada durma kararı verilmesi talebinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin (2023/53898) Bireysel Başvurusunun 12 Ekim 2023 tarihinde Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunda görüşülmesi ertelendi…
Ne zaman görüleceği belli değil! Anayasa Mahkemesinin Genel Kurulda dosyayı görüşmeye ne zaman “hazır” olacağı bilinmiyor!
Bekleyin demek, hapiste insan bekletmek ve “ertelendi” demek bu kadar kolay olmamalı….
Temel hak ve özgürlükler ile ilgili hükümler mazeretlerle ertelenirse hukuku derinden etkiler; adaletinizin hukuku olmaz.
Sorunlar “mazeret”, mazeretler sorun yaratmamalıdır.
Çünkü hukuka aykırı davranmanın mazereti olmaz.