Cinsiyetçi yargı pratiğini, hâkim-erkek avukat ve erkek sanık iş birliğini somut bir dava üzerinden inceleyelim.
Birazdan sözünü edeceğim davanın bir sonraki duruşması 27 Mayıs’ta Anadolu Adliyesi’ndeki 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nde.
Yine baştan söyleyeyim, kadının savunması ve kamuoyundan aldığı destek artıkça sanık erkek ve avukatının çirkinleşme ve hukuk dışına çıkma yöntemleri artıyor.
Davaya geçelim. Davanın mağdur ve şikayetçi tarafı stajyer avukat Arzu Sena Topuz, “cinsel saldırı” suçundan yargılanan tarafı ise avukat Sezgin K. Onun iddiasına göre de Arzu Sena ona iftira atıyor.
Başlayalım.
Arzu Sena Topuz stajyer avukat olarak çalıştığı büronun sahibi avukat Sezgin K.’nin kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu açıklıyor ve Ekim 2020’de bu erkeklik suçunu yargıya taşıyor.
Cinsiyetçi yargı pratiğini anlamak için sonraki sürece madde madde bakalım.
*Arzu Sena Topuz’un şikayetinin ardından Anadolu Adliyesi Cumhuriyet Savcılığı iddianame hazırladı. İddianamede, Topuz’un beyanlarına yer veriliyor.
*İlk duruşma Mayıs 2021’de görülüyor. Sanık erkek suçlamayı reddediyor. Arzu Sena’dan memnun olmadığı için işten çıkardığını ve bu nedenle Arzu Sena’nın kendisine iftira attığını iddia ediyor.
Oysa dava dosyasında da bulunan kayıtlarda da yer aldığı gibi durum Sezgin’in anlattığı gibi değil.
Peki nasıl?
Olay günü Arzu Sena, Sezgin K.’nin hukuk bürosundan ayrılıp şikâyet etmeye gittiğinde Sezgin K., Arzu Sena’yı arıyor ve ısrarlı bir şekilde ofise dönmesini istiyor. Hatta, “pazartesi günü seni görmeyi çok isterim burada öğrenecek çok şeyin var gibi” mesajlar atıyor. Defalarca arıyor. Oysa avukat, davada, Arzu Sena’dan memnun olmadığını anlatıyor. Memnun olmadığı bir çalışana insan neden “ofise dön” desin?
Yine aynı gün attığı mesajlarda, “Ben sözümün arkasındayım” diyen avukat bu cümleyi duruşmada, “kalbini bir daha kırmayacağını bana bağırmayacağına dair söz verdiğini” bu anlamda kullandığını söylüyor. Oysa, gerçek öyle değil.
O mesajda Arzu Sena’ya verdiği söz, Arzu Sena bürodan çıkmaya çalışırken, “Sana bir daha elimi sürersem namussuzum” cümlesinin devamı.
*Sezgin K.’nin iddiasına göre Arzu Sena ona iftira atıyor. Yine ilk duruşmada, Arzu Sena’nın kendisine iftira atacağından korktuğundan, kamera sistemini kurcaladığını, uzman birini çağırdığını söylüyor. Daha sonra da hard diski kendisi yok ettiğini söylüyor.
Başka mağdurlar da var
Kanıt toplamak için bilgisayarı kurcalayan Sezgin K. kendisine iftira atma durumunu olan bir kadın da varken üstelik en büyük delili yani kamera sisteminin içinde olduğu hard diski çöpe atıyor. Aslına bakarsanız delil karartıyor. Savcılık bu ihmale karşı ne yapıyor? Hiçbir şey!
*12 Kasım 2021’deki İkinci celsedeyiz. Tanıklar konuşuyor. Tanıklardan E.’nin ifadesi Arzu Sena’nın anlattıkları ile uyuşuyor.
Bu celsede başka bir durum ortaya çıkıyor. Tanıklardan G. Soruşturma ifadesinde, olay gecesi Sezgi K.ye kayıtların geri getirilemeyeceğini, delil oluşturamayacağını bu nedenle hard diski çöpe atabileceğine söylüyor. Arzu Sena’nın avukatının “hard diskteki görüntülerin geri getirilip getirilemeyecek mi?” sorusunu aynı kişi, “görüntüler kurtulamayacak” diye yanıtlıyor. Bu konuda bir uzmanlığının olup olmadığı sorulduğunda ise uzman olmadığını söylüyor.
Aslında, Sezgin K.’nin olay günü sözüne güvenip hard diski attığı uzman kişi de alanında uzman olmadığını duruşmada itiraf ediyor. Hatta sonrasında, görüntülerin cihazın üzerindeki IP adresi pasaport gibi bir takım teknik şifreleme ile de silinebileceğini söylüyor. Yani görüntülerin silinmiş olabileceği de anlaşılıyor. Kim silmiş olabilir sorusunun yanıtına değinmiyorum bile.
Başka bir tanık ofisin sekreteri S.’nin söyledikleri de çelişkili. Olayın hemen ertesi günü işten ayrılan S.’ye tazminat ödeniyor. S., hem neden olayın hemen ertesi günü işten ayrıldığını hem de yasal süreci tamamlamamasına rağmen tazminatı nasıl aldığını açıklayamıyor.
*11 Şubat 2022’deki üçüncü duruşmada üç farklı mağdur ifade veriyor. Mağdurlar tacizleri anlatıyor. Bir ifade şöyle, yorumsuz aktarıyorum:
“Ben avukatım, ayrıca İst. Barosu kadın hakları üyesiyim, normalde ben seyirci olarak dosyayı takip etmek istedim, daha sonrasında olayın Bostancı da bir hukuk bürosu olduğunu duyunca avukatın ismini sordum, Sezgin Keleş olduğu söylendi, benim de kendisi ile bir iş görüşmem olmuştu, o dönem Resul isimli biri ablama bir avukat olduğunu iş görüşmesine gidebileceğimi söylemiş bende bunun üzerine Sezgin Keleş'in ofisine gittim, iş görüşmesini yaptık, çıkarken profesyonel bir şekilde tokalaşmak yerine Sezgin Bey bana direk sarıldı, bağrına basarak sarıldı, bir anlam veremedim, ailemi aradım, biraz tuhaf birine benziyor, inşallah beni aramaz dedim”
*ve 4. Duruşma. 25 Mart’ta görülen bu duruşmada, sanık Sezgin, sanırım köşeye sıkışmış olmanın verdiği öfke ve hırsla, büyük bir hata yapıyor. Arzu Sena’nın porno sitelerinde görüntüleri olduğunu söylüyor.
Durum o kadar açık ki hakikatler ortaya çıkmaya başlıyor ve sanık erkek yargıya başvuran kadına her türlü sözü söyleyebileceğini sanıyor.
Diyelim ki Arzu’nun porno sitelerinde videoları var, bunun Sezgin’in Arzu’ya yönelik cinsel saldırısı alakası ne? Mahkemenin bu konuda bir bağ kuracağını neden düşünüyor? Bu cesareti nereden buluyor? Bu gücü nereden alıyor?
Söyleyeyim.
Dört duruşmadır, yazdığı iftira senaryosuna inandığını düşündüğü mahkeme heyetinden buluyor.
Bu gücü, kadının beyanını esas almayan erkeklerin senaryolarına inanmayı tercih eden mahkeme heyetlerinden buluyor.
Bu gücü, cinsel saldırının raporlarına rağmen erkeklere ceza vermeyen mahkemelerden, görüntüye rağmen serbest bırakılan kadın katillerinden buluyor.
Gücünün kaynağı adı belli cinsiyetçi eril yargı. Yargı erkekliğin yanında.
Biz kadınlar da Arzu Sena’nın yanında, cinsiyetçi eril yargının karşısındayız...
(EMK)