Süleyman Soylu seçim öncesi üç ay boyunca Kürdistan’da ilan edilmemiş bir sıkıyönetim uyguladı.
* HDP’nin en aktif üye ve yöneticilerini kitleler halinde gözaltına aldırttı, tutuklattı ve partiyi mefluç hale getirdi.
* Yüzlerce sandık ulaşılması zor köylere taşındı, vatandaşın oy kullanması fiilen engellendi.
* Bakanın emrindeki Polis Özel Harekat’lar (PÖH) ve Jandarma Özel Harekat’lar (JÖH) gece gündüz demeden köy ve kasabalarda dolaştı ve halkı korkutarak AKP’ye oy vermeye zorladı.
* Hükümetin gösterdiği adaydan başkasına oy veren köylerin boşaltılacağı halkın sürüleceği tehditleri savruldu.
* AKP adayından başkası seçilirse, seçilenin tutuklanacağı ve yerine kayyum atanacağı korkusu yayıldı.
* HDP’nin meşru seçim toplantıları dağıtıldı. Afişleri toplatıldı.
* Parti binaları basıldı, gerekçesiz aramalar yapıldı, parti belgelerine el konuldu, görev başındaki üyeler toplu halde gözaltına alındı. Amaç, korku salmak ve seçim çalışmalarını engellemekti.
* Hiçbir basın organında ve görsel medyada HDP’nin varlığından söz edilmesine izin verilmedi. Seçimlere gireceğinin duyurulması yasaklandı. Kırsal bölgelerde, liderleri ve milletvekilleri tutuklu ve belediyeleri kayyumla yönetilen HDP’nin seçimlere katılmayacağı propagandası yapıldı.
* Bütün bunlara ek olarak AKP sözcüleri seçim kampanyası boyunca HDP’yi terör örgütüyle bağlantılı göstererek kriminilaze ettiler. Muhalefet partileri de korkutularak HDP ile görüşmeleri engellendi. HDP’yi en çok suçlayan en makbul parti oldu. Bütün partiler HDP’yi koro halinde dışlamaya mecbur edildi. Aksi terör yandaşlığı sayıldı.
* Seçim günü yaklaşırken başta AKP olmak üzere kimi parti sözcü ve adayları mahcup ifadelerlerle “Kürtlerin de oyunu istiyoruz. Onlar da oy hakkı olan saygın vatandaşlarımızdır” demek zorunda kaldılar.
Başında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bulunduğu devlet terörünün uygulandığı ‘kapalı’ bir bölgede oy kullanacak seçmenin bir bölümünün biat ederek AKP adayını seçmelerini özgür iradenin bir yansıması olarak algılamak ve onlara teşekkür etmek bir yanılgıdır.
Asıl teşekkür edilmesi gereken anti-Kürt stratejiyi gönülden benimseyerek eksiksiz biçimde uygulayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dur. (TZE/EKN)