Fotoğraf: flickr.com
Sevgili dostum Hasan Cemal 27 Aralık günlü yazısında Selahattin Demirtaş’ın önerilerini de anarak parlamenter demokrasiyi benimseyen Partilerin bir araya gelmelerini ve tek adam rejimine karşı demokratik bir blok oluşturmalarını önermekte. Ve şunları söylemektedir:
“Muhalefet partileri CHP... HDP… İyi Parti… Saadet Partisi… Gelecek Partisi... Ve Ali Babacan’ın kurulmakta olan partisi…
Hepsi Erdoğan’a karşı…
Hepsi Parlamenter sistemden yana…
Hepsinin programında demokratik hukuk devleti, güçler ayrılığı yazıyor. Kâğıt üzerinde…"
TIKLAYIN - Erdoğan'a karşı demokrasiye geçiş programı...
Bu yaklaşım matematiksel olarak doğru görünmekle birlikte sosyolojik ve siyasal açıdan gerçekçi değil. Önümüzdeki Başkanlık ve milletvekili genel seçimlerine kadar Türkiye’de ne gibi değişikliklerin olacağını kestirmek olanaksız... Muhalefet partilerinin ortak bir başkan adayı belirlemeleri kolay olmayacak. İktidarın dışladığı HDP ile birlikte hareket edecekler mi? Aksi halde Cumhur ittifakı yenmek mümkün olur mu? Partilerin saflaşması daha çok iç politik gelişmelere ve iktidarın izleyeceği sertlik politikasına bağlı. İdeolojik yakınlıklar da saflaşmada önemli bir faktördür. Daha şimdiden kimi muhalefet partilerinin Erdoğan’a gülücükler gönderdikleri ve sempatik görünmeye çalıştıkları dikkatlerden kaçmıyor. Tüm bu bilinmezler karşısında, iktidara muhalif oldukları farz edilen partilerin şimdiden ortak bir program etrafında birleşerek bir demokrasi cephesi ya da bir demokrasi bloğu oluşturmalarını istemenin gerçekçi olduğunu söylemek kolay görünmüyor.
Unutmamak gerekir ki, seçim kararını verecek olan iktidardır. Hangi şartlarda seçimlere gireceğimizi de Sayın Cumhurbaşkanı belirler… AKP’nin kimlerle nasıl bir seçim ittifakı kuracağına da Erdoğan karar verecek. Muhalefetteki siyasal partilerin de nasıl bir yol ve yöntem izleyecekleri bilinmiyor.
Büyük devletler arasındaki kutuplaşmada Türkiye’nin yeri, Suriye ve Libya Savaşlarının iç politikamızdaki yankıları da bilinmezler arasında. En önemlisi iktidar bloğunu oluşturan partilerin (AKP ve MHP) 700 milyon kilometre kare vatan toprağı özlemini canlandıran hamaset üzerine kurdukları irredantist dış politika hayallerinin Türkiye için nasıl bir gelecek hazırlayacağı da meçhulümüzdür. Diğer bir deyimle Türkiye’de seçimler yapılacak mı, yapılacaksa hukuka uygun olacak mı? Soruları en azından şimdilik yanıtsızdır. Seçim ittifaklarının yapılmasını da dolaylı olarak Erdoğan belirler. Çünkü muhalefet onun oluşturacağı ittifakın dışında kalan partilerden ibaret olacak. Anlaşırlarsa, iktidara karşı bir muhalefet cephesi kurabilirler. Kuşkusuz muhalefet partilerinin ortak bir program etrafında ittifak kurmaları beklenmemeli.
Muhalefet ancak ortak bir aday üzerinde anlaşarak karşı bir ittifak kurabilir. Bu, bir demokrasi ittifakı değil, Erdoğan karşıtı bir ittifak olur. Seçilecek olan aday yine tek adam olacak. Çünkü parlamenter demokratik hukuk devletinin kurulması ancak anayasa değişikliğiyle mümkündür. Bu da ancak muhalefetin yeni bir anayasa yapma çoğunluğunu elde etmesi ve yapacakları anayasanın ilkeleri üzerinde anlaşmaları ile mümkündür. Bunun güçlüğünü hatta imkânsızlığını anlatmaya gerek yok. Bugünkü muhalefet partilerinin bir araya gelmeleri ve Cumhur ittifakına karşı güçlü bir Millet İttifakı kurmaları mümkün olsa dahi ortaya çıkacak sonuç sadece Erdoğan’ın iktidardan uzaklaştırılması ve yerine yeni bir tek adamın seçilmesi olacak. Muhalefetin ittifakı da bir demokrasi ittifakı değil, Erdoğan karşı kurulmuş bir ittifak olur. Muhalefetin seçeceği yeni Başkanın (tek adam) toplumu özgürlükçü, çağdaş, kuvvetler ayrılığına ve hukukun üstünlüğüne bağlı ileri bir demokrasiye kavuşturacağının garantisi yoktur.
Unutmamak gerekir ki, her seçimde iktidar bloğuna karşı muhalefetin de bir blok oluşturma zorunludur. Aksi halde seçim sistemimize göre yenilgi kaçınılmazdır. İktidar bloğunda yer bulamayan partilerin blok dışı kalmalarının riskli olduğu açıktır. Bu nedenle şimdiden bir muhalefet cephesi kurma girişimi hem gereksiz hem de sonuç alma ihtimali olmayan boş bir çabadır.
Bugünden başlayarak yapılması gereken acil görev “özgürlükçü, barışçı, insan haklarına saygılı, kuvvetler ayrılığına ve hukukun üstünlüğüne bağlı, eşit haklı vatandaşlık ilkesine sadık, farklı etnik ve inanç gruplarının dil, din, kültür ve anadilde eğitim haklarını garanti eden, yerel yönetimlere özerklik tanıyan, Avrupa Birliği perspektifine bağlı çağdaş bir parlamenter demokrasinin Türkiye’de de kurulmasını sağlayacak bir siyasal hareketi başlatmaktır.” Bu hareketin öngördüğü demokratik düzen şeffaf ve denetlenebilir olacak. Parlamento en üst organ olarak tanınacak ve parlamenterler oy kullanmada özgür olacak. Ekonomik programın sanayileşme ağırlıklı ve kalkınmacı olması, gelir dağılımının dengeli ve geri kalmış bölgelerin kalkınmasına öncelik tanıyan bir nitelikte olması gözetilecek.
Önerilen Demokrasi Hareketi mevcut partilerden biri ya da bir kaçının birliği değildir. Türkiye Demokrasi Hareketi özellikleri yukarıda belirtilen ileri bir demokrasinin Türkiye’de de kurulup işlerlik kazanmasını benimseyin, vatandaşların tümünün nesne değil özne olarak oluşumuna katılmalarını sağlayacak azim ve kararlılığına sahip bireylerin ya da birey gruplarının oluşturacağı bir SİYASAL HAREKETTİR. Bu hareket İktidara değil, ileri bir demokrasinin tanınıp benimsenmesine öncelik tanır.Toplumun ileri bir demokrasiyi özümseyerek benimsemesi doğal olarak hareketin iktidara gelmesini de sağlar. Bu nedenlerle ben öncelikli olarak muhalefet partilerinin ittifakını değil, demokratların ittifakını yani demokrasi hareketi için ortak bir mücadele öneriyorum. (TZE / HA)