Fotoğraf: Evrensel
Barışsever emekçi halkımızın, şiddet ve baskı altındaki yurttaşlarımızın, acı çeken tüm dünya halklarının barış gününü kutluyorum. Yakın bir gelecekte şiddetten arınmış, barışçı ve insan onuruna yaraşır yeni bir dünya düzeninin kurulması dileğiyle...
Sevgili barışsever dostlar!
Barışçı olmak salt savaşa karşı olmak demek değildir. Elbette barışseverler öncelikle her türlü kanlı savaşa karşıdır. Halkların boğazlaşmasını istemedikleri gibi, tek bir canlının dahi yok olmasını istemezler. Ama barışsever bununla da yetinmez.
Savaş karşıtlığından önce her türlü şiddete karşı olması, özellikle de şiddeti iktidarda kalma aracı olarak kullanan otoriter rejimleri reddetmesi gerekir. Unutmamak gerekir ki otoriter rejimler varlıklarını sürdürebilmek için, ülkenin iç ve dış düşman tehdidi altında bir beka sorunu yaşadığını yayarak, topumun yapay bir korku ortamında kendilerine bağımlı kalmasını isterler. Bunun için olmayan sınır sorunları çıkarmak ve kışkırtmalarla ülkeyi yapay bir savaş ortamına sürüklemekte son derece mahirdirler.
Bu maharetten yararlanarak şiddet ve baskıyı yoğunlaştırmakta ve otoriter rejimi sürdürebilmektedirler. Barışseverin bu oyunlara karşı uyanık olması, sözde tehlikeleri ve hamaset yüklü karşıt söylemleri reddederek önemsizleştirmeyi bilmelidirler.
Barışsever salt bireyi hedef alan fiziki şiddete karşı olmakla yetinmez. O, her türlü maddi ve manevi şiddete karşı olmakla yükümlüdür. Aksi halde amaçladığı toplumsal barışa ulaşmak mümkün olmaz. Keza barışseverin toplumsal sorunları yanlış algılama alışkanlığından kurtulması ve olayları objektif biçimde değerlendirmesi de çok önemlidir. Aksi halde şiddetin mağdurları şiddetin suçlusu olur. Bu ters yaklaşımın otoriter rejimlerin devamını sağlamada etkili bir araç olarak kullanılacağı açıktır.
Örneğin anayasamız Türkiye Cumhuriyeti Devletini "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olarak tanımlar. Sosyal bir devleti yönetme sorumluluğunu üstlenen hükümetler iş arayan vatandaşlara iş temin etmekle yükümlüdürler. Buna karşın, ters bilinçlenme nedeniyle hükümetin eleştirilmesi gerekirken işsiz vatandaş ya işi beğenmemekle ya da tembellikle suçlanabilmektedir. Bu ters yaklaşım alışkanlığının sürüp gitmesi otoriter rejimlerin işine geldiği için himaye görmekte ve desteklenmektedir.
Barışseverlik siyasal duruş ve bir dünya görüşüdür
Barışseverlik öncelikle bir siyasal duruş ve bir dünya görüşüdür. Her türlü silahlı mücadeleye ve toplumsal şiddete karşıdır. Barışın ve barışçılığın karşıtı olan savaşçılık ise halk düşmanlığıdır. Savaş, egemen sınıfın çıkarlarını korumak için izlenen iç ve dış politikaların devamı olarak zuhur eden silahlı bir mücadeledir. Barışsever öncelikle bağlı olduğu rejimi sorgular. Sonra da iktidardaki partinin yönetim stratejisini irdeleyerek içte ve dışta nasıl bir barış politikası izleyeceğini belirler.
Barış içinde yaşamak herkes için bir haktır
Barış mücadelesi tek tek bireyleri değil, toplumum tümünü ilgilendiren toplumsal bir sorundur. Barış ortamında yaşamak herkes için bir haktır. Bu nedenle barışseverlerin, her hal ve koşulda, evrensel barış düşüncesi temelinde örgütlenmiş olarak mücadele etmeleri gerekir.
Barışsever her türlü baskı ve şiddete karşıdır
Barışsever ülkesinin otoriter ve baskıcı yöntemlerle yönetilmesine karşıdır. Keza ister iktidardan, isterse toplumdan kaynaklansın her türlü haksızlığı şiddet sayar ve karşı durur. Menşei ne olursa olsun her türlü şiddete karşı etkin biçimde mücadele etmeyi görev bilir.
Barış mücadelesi, demokrasi mücadelesini bütünler
Barışsever, eşit haklı vatandaşlık temelinde, güçler ayrılığına dayalı, hukukun üstünlüğüne bağlı, temel hak ve özgürlüklere saygılı, sosyal devlet ilkelerini benimsemiş ve her türlü denetime açık demokratik bir devlet düzeni içinde başarılı olur. Barışçılık demokrasi mücadelesinin olmazsa olmaz bir öğesidir. Diğer bir deyimle barış olmadan demokrasi olmaz, demokrasi olmadan da barış olmaz.
Barışseverler her türlü asimilasyona karşıdır
Barışsever, ayırımcılığa, kamplaşmaya ve düşmanlaşmaya neden olarak gösterilen dil, din, kültür ve köken farklılıklarını yok etmeyi amaçlayan her türlü asimilasyon politikasını toplumsal şiddet sayar ve bu amaca dönük zorlayıcı girişimleri önlemek için mücadele eder. Ulusu oluşturan farklı dil, kültür, köken, din ve inançtan vatandaşların farklılıklarını koruma, yaşatma ve geliştirme haklarına saygı gösterilmesini demokratik bir hak sayar.
Barışsever basın özgürlüğünden yanadır
Otoriter iktidarlar genel olarak basın özgürlüğüne karşıdır. Basının özgürce çalışmasını hapis, ağır para cezaları, yasal sınırlar getirmek, sansürlemek vb. benzeri yöntemlerle engellemeye çalışırlar. Basının özgürce çalışmaktan alıkonulması vatandaşın bilgilenme hakkının ihlali ve iktidarı denetleme yetkisinin ortadan kaldırılması demektir. Bu, demokratik düzeni kökten yıkmayı amaçlayan siyasal bir suçtur. Bu suçlara karşı şiddetle mücadele edilmesi ve önlenmesi barışseverin öncelikli görevidir.
Keza, basının denetim altına alınması toplumu hedef alan siyasal amaçlı bir şiddettir. Bu nedenle de barışsever örgütler basın üzerindeki her türlü baskının acilen kaldırılmasını sağlamak için demokratik yoldan mücadele etmeyi asli görev saymışlardır.
Barışsever düşünce özgürlüğünden yanadır
Barışsever, düşünce özgürlüğünün sınırlanmasını, fikir üretmeyi, toplumun bilimsel ve kültürel yönlerden gelişmesini engelleyici bir şiddet eylemi sayar. Bu nedenle de siyasal iktidarların düşünce özgürlüğünü kısıtlayıcı her türlü faşizan girişimlerine karşı şiddetle mücadele eder.
Barışsever açısından işsizlik en büyük şiddettir
Barışsever, işsizliğe ve işsizliğin yol açtığı her türlü sosyal ve ekonomik sorunlarla mücadele eder. Örneğin bu günkü Türkiye'de işsizlik oranının yüzde 18 olduğu söylenmekte. Bunun, işsiz bireyler ve aile fertleri için ne büyük bir acı (şiddet) olduğunu belirtmeye gerek yok. Kaldı ki, işsizlik sadece işsiz olanların sorunu değil, başta toplumun iç barışı olmak üzere güvenlik, adalet, üretim, ekonomi, kültür ve yönetim sorunlarının tümünü ilgilendiren devasa bir ülke sorundur.
Her şeyden önce yönetimin otoriterleşmesi ve şiddeti bir araç olarak kullanma alışkanlığı kazanmasının nedenidir. Rejim işsizliğe karşı önlem alacak yerde, daha otoriter ve daha baskıcı olmayı yeğleyerek sorunları aşmaya çalışır. Bu nedenlerle işsizlikle mücadele etmek barışseverin öncelikli görevi sayılır.
Barışseverler devletin silahlanmasına karşıdır
Barışsever her hal ve koşulda silahlanmaya karşıdır. Özellikle bölgedeki güç dengesini bozacak ve komşu ülkelerde tedirginlik yaratacak gereksiz bir silahlanma girişimini toplumsal şiddet ve savaş tehdidi sayar. Keza ülkenin kalkınması için sanayiye yatırım yapılması gerekirken silaha yatırım yapılması ülkenin kalkınmasını engeller. Bu nedenle barışseverler var güçleriyle silahlanmayı engellemeye çalışırlar.
Barışsever asker gönderilmesine karşıdır
Barışsever, sözde milli çıkarları korumak amacıyla başka ülkelere silahlı güç gönderilmesini savaş tehdidi ve toplumsal barışı ihlal eden şiddet eylemi sayar ve başka ülkelere silahlı güç gönderilmesini engellemek için mücadele eder. Keza barışsever başka ülkelerdeki iç çatışmalarda, davet vaki olsa bile, silahlı güçlerin taraflardan birinin yanında yer alarak savaşa girmesini iç işlere müdahale ve barış karşıtlığı sayar. Şiddetle karşı çıkar.
Barışsever açısından yokluk, yoksulluk şiddettir
Barışseverler açısından açlık, yokluk, yoksulluk, evsizlik ve eğitimsizlik bireysel bir kader değil, toplumun tümünü hedef alan siyasal, sosyal ve ekonomik içerikli bir saldırıdır. Diğer bir deyimle siyasal bir şiddettir. Toplum yararını gözetmeyen ekonomik ve sosyal siyasetlerin ürünüdür. Siyasal iktidarların egemen sınıf yararına izledikleri çıkarcı politikaların neden olduğu mahut sorunların aşılması için mücadele etmek barışseverin asli görevidir.
Barışsever gelir dağılımındaki dengesizliğe karşıdır
Barışsever, adaletsiz vergi politikası, yandaşı kayırma amaçlı ihaleler ve karşılığı olmayan büyük yatırımlar, devlet bankalarının zararına ölçüsüz kaynak transferleri vasıtalı vergi politikasındaki aşırı dengesizlikler vb. nedenlerle Türkiye'de gelir dağılımı son derece adaletsiz ve dengesizdir. Toplum ikiye ayrılmıştır. Bir tarafta akıldışı israfın hüküm sürdüğü büyük servet sahibi zenginlerin Türkiye'si, diğer tarafta da açlık, yokluk, sefalet, hastalık ve adaletsizliklerle boğuşan halk yığınlarının Türkiye'si var. Vicdanları sızlatan, adalet duygusunu inciten bu koşullarda en fazla acı çeken, emekçi halkımızdır. Halk yığınları maddi yokluk ve manevi şiddet altındadır.
Birlik ve bütünlük duygusu zedelenmiş toplumsal barış tehdit altındadır. İktidarın yanlış ve başarısız siyasetinden kaynaklanan bu ağır şiddet ortamının ve toplumsal huzursuzluğun bir an önce son bulmasında büyük bir toplumsal yarar vardır.
Kurtuluş demokrasi ve barış güçlerinin işbirliğinde
Türkiye'yi bu ağır ve tehlikeli badireden kurtaracak tek yol vardır: O da tüm barışseverlerin tutarlı demokrasi güçleriyle işbirliği yaparak önümüzdeki seçimleri kazanmaları ve ülkeyi tek adam rejiminden kurtarmalarıdır. (TZE/KÖ)