Bu hikâye 129 yıl önce 1886 da’’sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse! Sloganıyla başladı. O gündür, bugündür devam ediyor.
Türkiye, çalışma saatleri en uzun olan ülkeler arasında.
Türkiye’de çalışanlar, yılda ortalama bin 877 saatini işte geçiriyor. Çalışanlar, OECD ortalamasından 101 saat daha fazla çalıştırılıyor. Tabii ki bu rakamlar kayıtlı işçiler için.
İş bulabilen işçi, günde ortalama yaklaşık olarak, 11-12 saat çalışmak zorunda.
Geri kalan zamanların da canları ne isterlerse yapabiliyorlar mı?
Asgari ücret 949 lira açlık sınırının çok altında bu parayla ne isterlerse yapabilirler.
2015 1Mayısı yaklaşırken işçi sınıfının o kadar çok söyleyeceği lafı var ki.
Amma lakin siyasi iktidarlar susun siz konuşmayın söylemeyin siz sadece çalışın diyor!
Çalışacağız da iş’te verilmiyor. Resmi rakamlara göre İşsiz sayısı 3 milyon 200 bin kişiyi de aştı.
Göçmen işçiler, çocuk işçiler, tarım ve mevsimlik işçiler, sayılmayan kadın emeği işsizlere karşı ucuz emek silahı olarak işverenin elinde adeta rehin.
Örgüt kurmak, hak aramak, sendikaya üye olmak çok tehlikeli!
Sigortasız, kayıt dışı çalışmak, taşeron şirketlerin geçici işçisi olmak pek hoşlarına gidiyor.
1 Mayıs kutlamak o da nerden “çıktı!”… “Tatil ettik ya” eğlenin, piknik yapın, dans edin, biz size övgüler söyleyelim, sırtınızı sıvazlayalım.
İşveren örgütleri, Çalışma Bakanlığı, yancı sendikalar, “ezik” kişilikler bir salonda toplanalım. Limonata dağıtalım, bütçede imkânlarını konuşalım ve hatta başbakanda gelsin, işçi sınıfına Hükümetimizin ne kadar değer verdiğini enflasyona ezdirmediklerini anlatsın. Başbakan iyi anlatamazsa Cumhurbaşkanı da gelsin, tasarrufa ne kadar önem verdiğini anlatsın, onlara forslu bisikletini göstersin.
Salonda şarkıcılarda olsun, balonlar, bayraklar asılsın, Lacivert takım elbiseliler en ön sıralara otursunlar.
Kürsüye, sırayla önce güler gibi yapan, sonra şiir okuyan çıksın, Ekonomik imkânları anlatsınlar, iş cinayetlerinde ölen insanların alın yazısını fıtrata bağlasınlar, “güzel” ölümün nasıl gerçekleştiğini teselliymiş gibi söylesinler, sonra da “inşallah” daha iyi olacağız desinler. TRT kameraları bu anı asla kaçırmasın.
Ne mutlu ülke, işçi bayramını bir salonda başbakan, cumhurbaşkanı, korumaları, çalışma bakanı, ekonomiden sorumlu olanlar bürokratlar herkes orada, her ne kadar salonda işçiler olmasa da önemi yok, onların sorunları konuşuluyor bayramı kutlanılıyor ya…
ILO (Uluslar Arası Çalışma Örgütü) her yıl Haziran ayında Cenevre’de toplanır. Emekçilerin ahvalini konuşurlar. İşçi, işveren ve hükümet temsilcileri orada bulunurlar. Dinleseniz adamların şirketleri o kadar zor durumdaki battı; batacaklar, hükümetleri onlara o kadar şefkatli ki, teşviklerle nasıl yardımcı olduklarını anlatırlar. İstihdam, enerji, banka, para, şirket, maliyet, rekabet, sanırsınınki tek suçlu işçiler.
Sağolsun Avrupa’daki sendikalarda “sosyal” uzlaşma adı altında, gereken uzlaşmaları yapınca, sendikal bürokrasiye tek iş kalıyor Cenevre gece kulüplerinde sabahlara kadar eğlenmek.
2009 da katıldığım, ILO toplantısında Hükümetler adına konuşmalar yapılırken kürsüye Somali Çalışma Bakanı çıktı. Aynı zamanda kendisinin İşçi sendikasının başkanı olduğunu övünerek anlatmıştı. Demokrasinin sınırlarındaki genişliğe bak! İşçi sınıfı iktidarı galiba böyle bir şey diye düşünmüştüm!
Köylü çocuğu Süleyman Demirel başbakan olmadı mı diye aklımdan geçirdim! O dönemlerde “yollar yürümekle aşınmaz” diyerek işçilerin “yolunu” açan başbakan olarak tarihe geçmişti. Rivayete göre Türk-İş’i ara sıra “eyleme” de teşvik edermiş Sarı şapkalı sendikacılara işçiyi sokağa çıkartın “gazını alın dermiş.”
O günlerden bu günlere çok şey değişti. Her 1 Mayıs’ta ve başka eylemde, bol miktarda gazı artık hükümetler atıyor, sarı sendikalara, yandaşlara ihtiyaç kalmadı.
Dedik ya çok şey değişti, Yıllarca ‘’sol’’ gazete olduğunu bildiğimiz, Cumhuriyet İttihat ve Terakkinin merkezinde “sol” adına çıkıyormuş. 91 yıl sonra çark etti de “bir daha asla” diyerek soy kırımını Ermenice manşetle kınadı.
Sosyalist hareketlerin büyük bir bölümü Ermeni soykırımından neredeyse hiç söz etmez di, şimdi daha iyi anlaşılıyor, İttihat ve Terakki meselesi ve “sol” arasındaki ilişki. En azından “emperyalistlerin” uydurması denilemiyor!
Her ne kadar “kimlik siyaseti” yapmayalım diyerek, yok sayılan kimliklerin üstünü dolaylı örtmek isteyenler olsa da artık anlaşıldı ki, yok sayılan kimlilerin sorunu yok sayılan işçilerinde sorunu.
Anlaşıldı ki günde üç kadın erkekler tarafından öldürülüyorsa kadınların sorunu da işçilerin sorunu, yok sayılan kimliklerin sorunu.
Savaşta binlerce insan yaşamını kaybediyorsa, zorunlu göçler ortaya çıkıyorsa, anlaşıldı ki barış işçilerin de sorunu.
Parklar ormanlar yağmalanıyorsa, doğa katlediliyorsa, hayvanların nesli tükeniyorsa, anlaşıldı ki ekoloji de işçilerin, kadınların, yok sayılanların sorunu.
Sermeye, küresel şirketler bu dünyayı o kadar çok sorunla yüz yüze bırakmışlar ki birini diğerine öncelemek ‘’cambaza bak ‘’misali mücadeleyi etkisizleştiriyor.
Küresel şirketleri, onların devletleri ve hükümetleri dünya halklarına sermayenin ortak programı ile saldırıyorlar.
Sermaye emeğe, doğaya, suya, toprağa, hayvana, kadına, sendikaya, çocuğa, göçmene, inanana, inanmayana saldırıyor.
Dünya Ticaret örgütünde aldıkları kararlarla,
Davos’ta zirvelerinde aldıkları kararlarla,
NATO’da aldıkları kararlarla saldırıyorlar.
Bu büyük saldırıya karşı, işçilerin emekçilerin, yok sayılan halkların, çevrecilerin, kadınların, çocukların, barışseverlerin, hayvan haklarını korumaya çalışanların, işsizlerin, emeklilerin AVM’ler karşında yok olan küçük esnafın, köylülerin, ayrımcılığa uğrayanların dünyada eş zamanlı olarak sokaklara meydanlara çıktıkları gün olan 1 Mayıs’ta buluşmaları küresel şirketlerin hükümetlerini korkutuyor.
O nedenle Taksim yasaklanıyor.
O nedenle “Haziran”dan korkuyorlar.
O nedenle seçim barajlarıyla siyaseti tek elde tutmak istiyorlar.
O nedenle “iç güvenlik” yasaları çıkartıyorlar.
2015 1 Mayıs’ında daha fazla demokrasi için yaşanabilir bir dünya için özgürlük alanlarımızı çoğaltmak için sloganlarımızla, pankartlarımızla meydanlarda olacağız. Küresel şirketlerin Kasklı polislerine, panzerlerine, kalkanlarına, akreplerine TOMA’larına
Boyun eğmeyeceğiz.
7 Haziran seçimlerinde taraf olacağız, Küresel şirketlerin aklı olan AKP’nin otoritesini kıracağız. 12 Eylül’ün koyduğu darbe barajını yıkaçağız. Seçimleri seyretmeyeceğiz bize, siyaset dışında rol verenleri ret edeceğiz. Darbe Anayasasını çöpe atmak için, sokaklarda olacağız. Size boyun eğmeyeceğiz.
2015 1 Mayısında her yerde eylemde olacağız, polisleriniz, askerleriniz, provokatörleriniz, TOMA’larınız öyle uzaktan bakacaksınız. Tarih bu toplumsal kalkışa bir gün mutlaka tanıklık edecektir.
Boyun eğmeyeceğiz.