Yeni bir bin yılın ilk yüz yılına girerken kentsel Türkiye hanelerinin aylık ortalama kullanılabilir geliri 4,7 asgari ücret olarak ölçülmüştü. 2022’ye gelindiğinde bu kez kır-kent ayrımı olmadan Türkiye hanelerinin aylık ortalama kullanılabilir gelirinin 4,7 asgari ücrete eşit olduğu görülüyor.
Bu bir gelişme mi, yoksa 22 yıllık bir zaman farkının yarattığı yerinde sayma ya da geriye gidiş işareti mi? Acaba bu bağlamda ülke ekonomisinin büyümesi, kullanılabilir gelirin hanelere dağılımı ve seçmen tercihlerinin ortaya çıkardığı görünümün bize söylediği ve söylemediği bazı şeyler olabilir mi? Olabilir. Gelin bunları birlikte düşünmeye çalışalım.
Kentsel ve kırsal Türkiye haneleri gelir ve harcama dağılımı 1987, 1994 çalışmalarında Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) ‘Hanehalkı Bütçe Araştırması’ verilerinden yararlanarak hesaplanmıştı. 2002’de hane kullanılabilir geliri ve dağılımı araştırmalarının yıllık ve anketle veri derlenerek yapılacağı kararı alınmış ve bu görev DİE’ye verilmişti. Dolayısıyla 2003 yılından itibaren ülke çapında örnek seçilen hanelerden önceki yıla ait gelir ve harcama bilgileri alandan anketle derlenip, çözümlenerek yıllık olarak yayımlanmaya başlandı. Önceleri kır-kent haneleri ayrımını da içerir biçimde yayımlanan bu bulgular, ülke nüfusunun dörtte üçünün yaşadığı 30 ilin ‘bütünşehir’e dönüştürülmesi ve bu illerin kırsal yerleşim birimlerinin mahalle kapsamına alınmasıyla gelir dağılımı, ülke geneli ve yerleşim (NUTS) bölgeleri ayrımında, kır-kent farklılaşması olmadan açıklanır ve sergilenir oldu.
Büyüme; ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) ulusal ve kişi başına düşen büyüklüğünün, sabit fiyatlar baz alınarak bir önceki yıla göre artışına işaret eden, küçülme ise bir önceki yıla göre GSYH’nin ve/ya da kişi başına düşen gelirin azalma düzeyini gösteren kavramlar olarak tarif ediliyor. Oranlarla ifade edilen ve ülke ekonomisine ilişkin birbirini bütünleyen bu iki kavram (büyüme/küçülme), aslında tek bir kavramın iki yüzü demek.
Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) tüketim konusu olan mal ve hizmetler sepetinin aylık, yıllık fiyat oynamalarının düzeyini gösteren bir ölçüt olarak, hane halkı ya da bireylerin alım gücü değişimlerini ölçülebilir kılan bir kavram olarak karşımıza enflasyonu çıkarırken bizi cari ve sabit fiyat kavramlarıyla tanıştırıyor.
İç içe geçen kavramlardan siyasete
Ülke ekonomisinin büyümesi, yani ulusal ve kişi başına düşen gelirin artışı, kuramsal olarak hane başına düşen yıllık kullanılabilir ortalama gelirinin de artışı anlamına gelir. Kuramsal olarak diyorum, çünkü Türkiye’de GSYH’nin yüzde 36-43’lük kısmı hanelerin toplam yıllık kullanılabilir gelirini oluşturuyor ve bu gelir tanımı gereği gelir vergisi ve sosyal güvenlik kesintileri dışında kalan gelirlerin toplamı anlamına gelmesi nedeniyle siyasal belirlenimlere de çok açıktır.
Kullanılabilir hane gelirinin satın alma gücü enflasyonun artışıyla azalırken, ulusal gelirin (GSYH’nin) yükselişine paralel artar (ya da artması umulur). Bu GSYH yükselişi hele de enflasyonun hissedilir ölçüde üzerindeyse, söz konusu ekonomik genişlemeyi yaşayan hanelerin ferahladığı ve/ya da zenginleştiği görülür. Hane kullanılabilir geliri, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) gelir dağılımı araştırmasında; hane üyelerinin elde ettikleri ücret-maaş, yevmiye, müteşebbis geliri, menkûl-gayrimenkûl gelirleri ve transferlerden oluşan ve bir de hiçbir kategoriye sokulamayan ‘diğer’ gelirler toplamı olarak tanımlanıyor. Transferler, emekli, dul-yetim maaşı ve sosyal yardımlardan oluşurken aynı zamanda gelir dağılımı eşitliği yönünde işlev gören araçlar olarak da karşımıza çıkar ve ücret-maaş/kâr/kira-rant gibi hane kullanılabilir gelir ögelerinin yarattığı büyük eşitsizliği göreli olarak azaltır ya da dengeler (bunu görmek için, gelir dağılımı araştırmalarında eşitlik-eşitsizlik düzeyini göstermek için hesaplanan gini katsayısının transferler dahil ve transferler hariç düzeylerine bakmakta yarar olabilir).
Asgari ücret; iş deneyimi ve yaptığı işe özgü bir niteliğe sahip OLMAYAN bir işçinin, işe girişinin ilk yılında alacağı en az ücret olarak tanımlanabilecek bir kavram olması gerekirken, (01.08.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan asgari ücret yönetmenliğine göre) ‘işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret’ (Bkz. Üç asgari ücret, bir yoksulluk, bir iktidar, bianet, 16 Aralık 2022) olarak tanımlanıp liyakat ve beceri kazanma süreçlerinden soyutlanarak, uygulamada yaygın ücret kavramıyla yer değiştirebilir hale getirilmiş oldu. Süreç içinde asgari ücretin yaygın ücret haline dönüşmesi, gelir ve dağılımı üzerinde yeniden oluşum ve şekillenme evrelerinin de ortaya çıkmasına kaynaklık etti.
Göstergeler ve oluşan çerçeve
AKP, 3 Kasım 2002 tarihinde seçimle tek başına iktidara geldi. Hükümeti kurup, güvenoyu alarak icraatlarına başlamak için hazır hale gelişi Aralık 2002’ye ulaştı. Dolayısıyla 2002 Aralık ayı değerlerini 100 kabul ettiğimizde 2022 Aralık değerleri bize 20 yıllık dönemin değişme örüntüsü konularında hem tercih edilen politika hem de gerçekleşme açılarından (veriler TÜİK kaynaklı olmasına rağmen) bize önemli bilgiler sunabilir.
2003 Ocak ayından 2022 sonuna hane başına düşen yıllık ortalama kullanılabilir gelir 100’den 1921,56’ya yükselmiş. Aynı dönemde GSYH 100’den 286,3’e yükseldiği için, büyüme dışında kullanılabilir gelir artışı 1250,39 (on iki buçuk kat) olarak gerçekleşmiş görünüyor. Asgari ücretin de hane kullanılabilir geliri gibi büyümeden pay alması gerektiği öngörüldüğünde (2022 yılında uygulanmaya giren asgari ücretin vergi dışı kaldığı da göz önüne alınarak yapılan hesaplamaya göre 2002’de 100 olan asgari net ücret, 2022’de 2455,52’ye yükseliyor. Bu yükselişten büyümenin katkısı düşüldüğünde söz konusu değer 1597,85’e gerileyip) yaklaşık 16 kat artarak, hane kullanılabilir gelir düzeyi üzerinde bir artış eğilimi görüntüsünü sergiliyor. 20 yıllık bu dönemde (TÜFE) tüketici fiyatlar endeks değeri artışı (yaklaşık 13 katlık bir yükselişle) 100’den 1282,70’e değin uzanıyor. Bu olgu da bize iki şeyi gösteriyor:
- Gelir ve asgari ücret artışı (Bu artış bize GSYH’deki büyümenin, hanelerin yıllık ortalama kullanılabilir gelirlerine ve asgari ücret düzeylerine yansıdığını gösterir.)
- Enflasyon kaynaklı gelir kayıplarının sıfırlanması ve asgari ücretin gelir kaybından daha yüksek oranda artışı (Bu olgu ise hanelerin kullanılabilir yıllık gelirlerinde ve asgari ücret düzeylerinde ortaya çıkan enflasyon kaynaklı gelir azalmalarının, gelir artışları ve/ya da özel düzenlemeler yoluyla telafi edildiğini anlatır.)
Dolayısıyla 2003-2022 döneminde kır-kent ayrımı olmadan Türkiye’deki tüm hanelerin yıllık ortalama kullanılabilir gelirleri ve asgari ücret düzeyi en az ülkenin büyümesi (ulusal gelirin artışı) oranında artarak enflasyon kaybını telafi edip, hanelerin büyümeden pay almalarını da sağlanmış görünüyor. Böylece hane halkları ve asgari ücretliler hem enflasyona ezdirilmiyorlar, hem de ülke ekonomisinin büyümesinden pay alabiliyorlar(!)
Peki, 20 yıllık -olumlu denemese de en azından olumsuz denemeyecek bu görüntüde, 2001 krizine dayalı 2002’nin baz yılı olarak kullanılma zorunluluğunun etkisi göz ardı ediliyorsa da- bu fotoğrafa dönemler ayrımında bakılınca neler görülebileceğine ve gerçek değişim örüntüsüne açıklık getirilebilir mi? Belki aynı fotoğrafa bir kez daha bakmak yeni bir irdeleme çabasının ötesinde görünümlerin taşıdığı anlamı farklılaştırarak, bütüne gerçek anlamını yükleme çabası ortaya çıkar.
2002 yılı 100 (hareket noktası, baz) kabul edildiğinde, AKP’nin oylarını kayıtlı seçmene göre en üst düzeye taşıdığı 2011 yılında GSYH 164,4’e, ortalama kullanılabilir hane geliri 304,02’ye asgari ücret 341,82’ye yükseliyor. Dönemin enflasyon göstergesi TÜFE’deki artış ise 128,31 puan yükselmeyle yüzde 228,31 olarak hesaplanıyor. Dolayısıyla (iktidar öncesi dönemine göre) AKP’nin seçilmişliğinin 9 yıllık ilk iki döneminde kullanılabilir hane gelirinin yüzde 33 (büyümenin yarısı kadar), asgari ücretin yüzde 44 oranında (büyümenin üçte ikisi kadar) artarak genel toplumsal ölçekte yüzde 64,4’lük büyümeden pay aldığına işaret ediyor.
2012 ile 2018 arası AKP iktidarının dalgalanma ve tek adamlığa geçişinin yasallaştırma süreci olarak adlandırılabilecek ikinci dönemin yansıttığı değişim -2011 baz yılı olarak alındığında- ortalama kullanılabilir hane geliri 100’den 225,28’e, net asgari ücret 255,12’ye, büyüme de 146,75’e yükselirken, enflasyon 196,09’da kalıyor. Bu da bize altı yıllık dönemde kullanılabilir gelirin yüzde 15, asgari ücretin yüzde 30 enflasyonun üstünde arttığını ve büyümenin ise yüzde 47’ye yaklaştığını söylüyor. Bunun da anlamı kullanılabilir hane geliri ve asgari ücret artışının önceki dönemin gerisine düşse de aynı yönlü bir gelişmenin -hızı azalarak da olsa- devam ettiğidir.
2017 referandumu sonrası sadece seçimle hesap vermek üzerine kurgulanmış, denetlenemez, partili cumhurbaşkanlığı ve erkler birliği, tek adam yönetimi döneminde (2017 baz yılı alınıp 100 kabul edilerek), 2018-2022 arası (2023’ün değerlendirmeye alınamaması kullanılabilir yıllık ortalama hane geliri ve gelir dağılımı araştırmasının 2025 Ocak’ta TÜİK tarafından yayımlanacak olması nedeniyledir) beş yıl içinde yaşanan değişim, yıılık hane kullanılabilir gelirinin 327,24’e, net asgari ücretin (2022 vergi düzenlemesiyle) 347,34’e, büyümenin de 123,88’e ulaştığını, enflasyonun da 341,67’ye yükseldiğini gösteriyor (2023’te TÜİK hesabıyla 562,97’ye yükselecek).
Bu olgu da bize yüzde 24’lük büyümeye karşın hane kullanılabilir gelirinin yüzde 4,2 azaldığını, asgari ücretin ise ancak yüzde 1,7 oranında arttığını, dolayısıyla yüzde 24’lük GSYH artışından kullanılabilir hane gelirine her hangi bir yansımanın olmadığı ve asgari ücretin de yerinde saydığı (ancak 2023 seçimleri nedeniyle bir yıl sonrası için asgari ücretin yaklaşık iki kat artırılacağı) bir gerçekliğe işaret ediyor.
2002 Kasım’ında kayıtlı seçmenlerin yüzde 26,1’inin oyuyla -kendisine de sürpriz olan bir biçimde- tek başına iktidara gelen AKP’nin 2003’ten başlayan 20 yıllık serüveninde birbirlerinden ayrılan üç dönem politikasının büyüme, kullanılabilir hane geliri, asgari ücret, enflasyon dörtlüsü üzerinden oluşturduğumuz üç dönemlik ayrışmış yapısının seçmen oyuna yansıması akıllara takılabilir.
- 2003’ten 2011’e uzanan büyüme ve bu büyümeden hane kullanılabilir geliri ve asgari ücrete pay aktarılan bu ilk dönemde, kayıtlı seçmenlerin yüzde 42,4’ü AKP’ye oy veriyor (yani AKP’nin oyu 16,3 puan artıyor).
- İlk dönem politikalarının -hızı azalarak da olsa- devam ettiği, tek adamlığa geçişi yasallaştırma süreci olarak adlandırılabilecek 2018’e değin uzanan dalgalı ikinci dönemde ise AKP, kayıtlı seçmen bazıyla oy oranını yüzde 36,5’e düşürüyor (AKP oyunun 5,9 puan azaldığı görülüyor).
- Hane kullanılabilir gelirine ve asgari ücrete büyümeden pay ayrılmayan son dönemin (izleyen 2023) seçiminde AKP oyları yüzde 30,6’ya kadar geriliyor (AKP oyu 5,9 puan daha azalıyor).
AKP’nin üçüncü döneminin değerlendirmesini bugüne taşımak için 2023 kullanılabilir hane gelir düzeyi ve toplam kullanılabilir gelirin yüzde 20’lik dilimlere göre dağılımı bilgisine sahip değiliz. Ancak TÜİK’in rakamlarıyla enflasyonun 2023 sonunda yıllık yüzde 64,77’lik artışla 2018-2023 döneminde 562,97’ye ulaşacağı şimdiden biliniyor. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde AKP’nin kayıtlı seçmen bazıyla yüzde 24,2 oranında oy aldığı yaşandığına göre, partili cumhurbaşkanlığı ve erkler birliğine dayalı tek adam yönetimi döneminin oy kayıp sürecinin -hem de hızlanarak- (AKP 2018’den 2024 yerel yönetim seçimi arasında 6,4 puan oy kaybettiğine göre) devam ettiğini de göstermiş oluyor.
Yukarıda sözü edilen AKP’nin 2002, 2011, 2018, 2023 ve 2024 seçimlerindeki seçmen destek düzeyi, toplam kayıtlı yurtiçi seçmenlerinin AKP’ye oy verme oranlarını gösterdiği için süreç içinde AKP’nin oy kazanç ve kayıplarının karşılaştırılabilirliğini ve değişimin yönünün ve hızının irdelenebilmesini de mümkün kılıyor. Ayrıca bu oranlar seçime katılım düzeyiyle birlikte ele alındığında iktidar/muhalefet oy dengesi dışında iktidar ya da muhalefetin yanlarına çekilebilecek seçmen kitlesinin azlığını ya da çokluğunu da ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla seçime katılım oranının yüzde 80-90’lara ve AKP’ye oy verenlerin yüzde 25 dolayına gerilediği ortamda AKP dışındaki partiler ağırlığının yüzde 55-65 düzeyine yükselişi kaçınılmaz olarak ortaya yeni dengeler ve gelişmeler çıkaracaktır.
Bu aşamaya değin değerlendirmelerimizi genel ortalamalar üzerinden yapıp toplumun bütününe yansıyan görünümü sergiledik. Bilindiği gibi ortalamalar daima alt-üst uç değerlerden büyük oranda etkilenir ve alt-üst uç değerlere yaklaşan/uzaklaşan ortalama değerler çok farklı görünümler üretebilir. Dolayısıyla ortalamalar bize kaba ve genel değişim örüntülerini gösterse de unutulmamalı ki gerçek yapı ayrıntıların bilinme ve görülmesi yoluyla açıklık kazanacaktır.
Gelir dilimlerine göre hane başına düşen asgari ücret
Gelir dağılımı, asgari ücret, büyüme ve enflasyon verilerinden yola çıkarak 20 yıllık bir iktidarın ekonomi politikalarının topluma ve haneye yansımalarından hareketle gelişim-değişim örüntüsünü irdelemek, verilere ilişkin kimi tartışmalı durumlar için (örneğin TÜİK’in enflasyon oranları gibi) açıklayıcı ve hatta belgeleyici olabilir. Çünkü çoklu değişkenler arası ilişkilerde birkaç değişkenin değerleriyle oynansa ve bu, çoğu zaman değişmenin yönü, biçimi, hızına ilişkin bilgileri tersine çevirmek için yapılsa ve algısal ölçekte başarılı bile olsa, görünmez kılınmak istenen olgunun gerçek yüzü fotoğraf karelerinden tamamen silinemez.
Yeni bir bin yılın ve de o bin yılın ilk yüzyılının başında kentsel Türkiye’de yaşayan bireylerin ve birey hanelerinin sosyo-ekonomik özelliklerine ilişkin yapıyı görünür kılma ve durum saptama araştırmaları (Veri Araştırma A.Ş. tarafından yapılan Veri, Statü, Gelir, Tüketim Kalıpları Araştırmaları -Veri SGT-) AKP’nin kuruluşundan önce, iktidara gelişinde ve sonrasında hanelerin yüzde 20’lik gelir dilimleri ayrımında kullanılabilir hane geliriyle asgari ücret arasındaki ilişkiyi kamuoyunun bilgisine sunmuştu. Ayrıca bu saptamanın DİE tarafından 2002 yılından itibaren yapılmaya başlanılan gelir dağılımı araştırmalarının bulgularıyla karşılaştırmaları da yapılmıştı (Örnek olabilmesi için bianet.org’da yayımlanan yazılara[1] bakılarak, konu hakkında bilgi edinilebilir.)
Aşağıdaki tablo gelir dilimlerine ve yıllara göre hanelerin ortalama yıllık kullanılabilir gelirlerinin aylık asgari ücret olarak dağılımını gösteriyor. Böylece hem seçili yıllar için gelir dilimleri arasındaki farklılaşmayı, hem de seçili yıllar arasında öne çıkan fark ve değişim örüntüsü yönünün kolaylıkla görülebilirliği de sağlanmış oluyor.
2000 yılında hane başına ortalama aylık 4,7 asgari ücret düşerken, 2001 krizi sonrası 2002 yılında bu rakam 3,6’ya geriliyor. 2001 yılında kurulup 2002’de seçimle tek başına iktidara gelme şansı yakalayan AKP, 2003’ten 2011’e hane başına düşen ortalama kullanılabilir geliri neredeyse iki katına çıkararak 6,5 asgari ücret düzeyine taşıyor. Bu olgunun seçmene yansıması kayıtlı seçmen bazıyla AKP’nin oy oranının %26,1’den %42,4’e yükselişiyle görülüyor.
2011’den 2018’e uzanan tek adamlığa geçiş yasal çerçevesinin üretilme sürecinde de AKP, 2003-2011 dönemi politikaları üzerinden yürüyor gibi görünse bile aylık ortalama 6,5 asgari ücrete ulaşan hane kullanılabilir gelirinin 5,7 asgari ücrete gerilediği ve bu süreçte seçmen desteğini kaybetmeye başladığı gözleniyor. Dolayısıyla AKP, Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirip yine birinci parti konumunda olsa da 2011’de kayıtlı yurtiçi seçmenlerin %42,4’ünün oyunu alırken, 2018’de bu oran %36,5’e değin düşüyor.
2018 seçimleri sonrası tek adam tescilli, partili cumhurbaşkanlığı sistemi yönetimiyle 2022’nin sonuna gelindiğinde 2018 yılında hane ortalama kullanılabilir aylık gelir 5,7 asgari ücret düzeyinden 4,7 asgari ücrete geriliyor. İlginç olan; ortalama kullanılabilir hane gelir düzeyinin aylık asgari ücret karşılığı 1999 depremi sonrası, 2001 krizi öncesi 2000 yılında da 22 yıl sonra 2022’de de olduğu gibi, 4,7 asgari ücret olarak ölçülüyor. Demek 22 yıllık AKP iktidarı sürecinde hane kullanılabilir geliri ilk aşamada gelişerek, ardından da gelişme yansımalarının parça parça geri alınmasıyla aylık ortalama hane kullanılabilir gelirinin 2000 yılındaki düzeyine geri dönüşünü gündeme getiriyor. Burada sorulması gereken soru bu örüntünün bir kalkınamama öyküsünü mü, yoksa bir toplumsal yapı dönüştürme süreci öyküsünü mü bize anlattığı?
2000-2022 dönemi hane kullanılabilir gelir dağılımları farklılaşması sadece yukarıdaki geri dönüş fotoğrafını gözler önüne sermiyor. Bir de gelir dağılımının bozulmakta oluşunu bize açık ve net olarak gösteriyor. Çünkü 22 yıl öncesine göre orta üst, orta ve orta alt yüzde 20’lik dilimlerden alınan aylık yarım asgari ücretlik pay, en üst yüzde 20’lik gelir dilimine eklenerek varsılı daha bir zenginleştirirken, orta gelirlilerle yoksullardan oluşan son dört gelir dilimini ise (hanelerin yüzde 80’ini) gelir kaybı yoluyla birbirine yaklaştırma sürecine işaret ediyor. Hem de 2023 ve 2024’ye daha da keskinleşerek sürmekte olan bir süreci gözümüze sokarak.
Asgari ücretin yaygın ücrete dönüşümü
“Türkiye’de asgari ücretle çalışanların kapsamı oldukça yüksektir. Merkez Bankası ve DİSK-AR verileri ile çeşitli araştırmalar asgari ücret civarında bir ücretle çalışanların oranının yüzde 50’lerde olduğunu gösteriyor”[2] diye söze başlayan DİSK-AR’ın asgari ücret araştırma raporu bize, yaptığı saptamalarla şu bilgileri aktarıyor:
Aralık 2002’den Temmuz 2023’e;
- Net asgari ücret 61,9 kat,
- Ortalama memur maaşı 38,8 kat,
- Ortalama kamu işçisi ücreti 24,7 kat artmış.[3]
Demek ki memur maaşları ve kamu işçisi ücret artışları asgari ücret artışlarından çok daha düşük tutularak asgari ücretin ortalama ücret-maaş düzeyiyle eşitlenmesi son yıllarda ortaya çıkmış bir hedef değil.
Aralık 2002 ve Temmuz 2023’te asgari ücret 100 kabul edilerek baz alındığında;
- Ortalama memur maaşı 2002’deki %313,6 değerinden 2023’te %196,6’ya,
- Ortalama kamu işçi ücreti aynı biçimde %549,1’den %219’a,
- En düşük SSK emekli aylığı 2002’de %139,4’e ulaşırken, 2023’te %65,8’e,
- Ortalama emekli sandığı aylığı ise 2002-Temmuz 2023 arasında %272,4’ten %88,8’e kadar gerilemiş.[4]
Bu uygulama maaş ve ücret ortalamalarının asgari ücret düzeyine çekilmesi çabasının ötesinde SSK ve Emekli Sandığı emeklilerinin ortalama aylıklarının asgari ücret düzeyi altına düşürülme politikalarının eşgüdüm içinde planlanıp yürütüldüğüne ilişkin bir yaklaşım göstergesi olabilir.
2002 ve 2022’de asgari ücret düzeyine göre ücret alanların oranı;
- En fazla asgari ücretin yüzde 5 üstüne çıkabilecek kadar ücret alanların toplam oranı 2002’de %27,8’iken 2022’de %37,5’e,
- Asgari ücretin en fazla 1,5 katı kadar ücret alabilenlerin toplam ücretliler içindeki payı 2002’de %49,2’iken 2022’de %69’a,
- En çok 2 asgari ücrete kadar ücreti olanların toplama göre oranı 2002’de %59,9 olarak ölçülürken, 2022’de %81,9’a yükselerek,
- 2 asgari ücret ve üzerinde ücret alabilenlerin toplam ücretliler içindeki oranının 2002’deki %40,1’lik seviyesinden, 2022’deki %18,1’lik düzeye değin geriliyor.[5]
Bu dağılım ücret yelpazesinin daraltılarak ücretlerin aşağıya doğru bastırılma ve asgari ücret kavramının yaygın ve ortalama ücret kavramlarıyla çakıştırılmasının yansıması olarak da ele alınabilir.
Asgari ücret kişi başına düşen ulusal gelirin;
- 1974’te yüzde 80,6’sı,
- 1980’de yarı yarıya azaltılarak yüzde 40’ı,
- 1990’da yüzde 37,1’i,
- 2002’de yüzde 51,7 ve 2003’de yüzde 51,9’u,
- 2011’de yüzde 51,8’i,
- 2018’de yüzde 52’si,
- 2022’de ise yüzde 39’u olarak uygulanıyor.[6]
DİSK-AR raporunun yukarıdaki saptamaları bize 2022 yılının sonuna gelindiğinde Türkiye’de ücretli (ve elbette kayıtlı) çalışan her üç kişiden ikisinin ayda en fazla bir buçuk asgari ücret (kişi başına düşen ulusal gelirin ancak yüzde %58,5’i kadar) gelir elde ederken, ücretli çalışanların sadece beşte birinin emekleri karşılığında aylık olarak iki asgari ücret ya da üstü gelir elde edebildiklerini gösteriyor. Sonuçta 20 yıllık bu değişim örüntüsünün yansıması 2012 yılında ortalama ücretin %44’üne karşılık gelen asgari ücretin, 2020 yılında ortalama ücretin %73’üne yükseldiğine işaret ediyor. Aynı süreçte Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin 14’ünden (2013’te) daha yüksek asgari ücret düzeyine sahip bir ülke olmasına karşın, on yıllık süreçte (2023’te) on ülkenin daha altına düşerek, geride yalnızca dört AB ülkesinin kaldığına tanık oluyoruz.[7]
Bu olguların bütünlüğü de bize asgari ücret ve yaygın ücret kavramlarının iç içe geçip aynılaştığına ilişkin ipuçları vermiyor mu? Veriyor ve belki daha da öte anlamlara işaret ediyorsa da bulunulan evrede algılanamıyor.
Gelinen aşamanın bir adım ötesi, 2020’nin %73’lük oranının 2024-2028 döneminde 100’e doğru yaklaşması olabilir, bu da asgari ücretin yaygın ücret değil ortalama ücret olarak tanımlanma aşamasına gelindiğini düşünme, söyleme ve de görme evresi diye anlamlandırılacaktır. Böylece ‘asgari’ kavramına ‘yaygınlık’ ve ‘ortalama’ gibi sözcük anlamıyla ters ve de çelişik özellikler kazandırılmış olacaktır. Belki de bu; unutulmaz kavramlar yaratma yazınına Türkiye’nin özel ve de özgün katkısıdır
Ekonominin değişim yönü siyaset çizgisini etkiliyor mu?
Gelir ve dağılımının büyüme/büyüyememe süreciyle toplumsal yapıya yansıyan değişim-gelişim örüntüleri Türkiye’nin son çeyrek yüzyılında, üzerinde düşünülecek ve uzun uzun tartışılacak sosyo-ekonomik ve siyasal mekanizmalar üretiyor. Pek çok tartışma konusundan birbiriyle bağlantılı ikisi ise bu süreçte hemen öne çıkıyor.
- İlki, gelir ve bölüşüm ilişkisinin zaman içerisinde değiştirilen örüntüsü.
- İkincisi ise iktidar partisinde önce yükselip sonra azalmaya başlayan seçmen desteği karşısında yenilenen iktidarda kalma politikaları.
Bu iki konu arasındaki neden-sonuç ilişkisi değişim örüntüsünden çok bir dönüştürme sürecini akla getiriyor. Çünkü ülke ekonomisinin büyümesi, gayrisafi yurtiçi hasılanın dağılımı ve bu dağılımda farklı toplumsal kesimlere düşen paylarla, hane kullanılabilir gelirinin gelir dilimleri arasındaki eşitsiz paylaşımının bir sistem ve de politika sorunu olduğu herkesin hemfikir olacağı konulardan biri.
Hemfikir olunmayan konu ya da sorunun özü ise sistem ve/ya da politikaların neler olduğu ile söz konusu sistem ve politikaların hangi toplumsal kesimler için iyi ya da kötü (lehlerine ya da aleyhlerine) olacağı meselesidir. Çünkü bu yaklaşımın ideolojik özü, verilen yanıtların (ya da yapılan uygulamaların) anlaşılabilir, kabul edilebilir ve hatta algılanabilir olup/olmamalarını belirleyip etkileyecektir.
AKP’nin seçmen desteği açısından en yüksek noktasına (2011 seçimlerinde) ulaşmasının ardından iki şey değişiyor:
- İlki, gelir üretme ve dağılımı politikası.
- İkincisi ise devlet yönetim erklerine yaklaşım biçimi.
2017’de bu yaklaşım (Bahçeli’nin anlatımıyla fiili durumu yasal hale getiren) Anayasa referandumuyla, sadece seçimle hesap veren, denetimden muaf ve sorumluluğu olmayan başkanlık sistemine geçilmesi, erkler ayrılığından erkler birliğine yönelmeyle başladı. Bu başlangıçtan geriye doğru bakıldığında ise 2003-2017 dönemi, sonraki uygulamalar için başarılı bir hazırlık evresi olarak değerlendirilebilir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde ‘iktidar’ kelimesinin anlamı; “Bir işi yapabilme gücü, erk, kudret / Bir işi başarabilme yetisi ve yeteneği / Devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma yetkisi, bu yetkiyi elinde bulunduran kişi ve kuruluşlar” diye tanımlanıyor. Devlet yönetimi; yasama/yürütme/yargı erkleriyle kurumsallaşırken, bu erklerin kurumlaşma biçimiyle yön ve oylum da kazanacaktır.
12 Eylül’ün yol göstericiliği ve seçim sisteminin katkılarıyla 1980’den 22 yıl sonra tek başına iktidar olan AKP, 2003’ten 2011’e kriz ortamında devraldığı ekonomiyi; hizmet ve liberal destekli kadroların katkılarıyla, AB çıpasını da kullanarak iktidarını sosyo-ekonomik ve siyasal açılardan güçlendirerek en yüksek seçmen desteğini alabildiği bir evreye taşıdı. Ama bu yüksek seçmen desteğine sahip oluş tüm alanlarda tek başına iktidar olmak anlamına gelmiyordu. Dolayısıyla ulaşılan bu nokta, yeni bir aşamaya geçişin basamağını oluştururken aynı zamanda ayrışmalara da sahne oldu.
2018 seçimlerine değin uzanan bu dönem birçok çalkantıya konu oldu. “Ne istediniz de vermedik” denilen Gülen Cemaati’nin ‘Fethullahçı Terör Örgütü/FETÖ’ olması, Gezi eylemleri, 17-25 Aralık yolsuzluk hesaplaşmaları, başlatılıp-bitirilen Barış Süreci, yüzlerce kişinin ölümüne neden olan ve fakat önlemleri alınamayan terör eylemleri, yitirildiği için tekrarlanarak geri kazanılan iktidar çoğunluğu ve seçimle iktidarı koruma, haberli olunsa da eyleme geçmeden önlenmeyen askeri darbe ve de yeni Anayasa değişikliğiyle parlamenter sistem yerine tek adam yönetiminde partili, sorumsuz, sadece seçimle hesap veren devlet başkanlığı sistemine geçiş, bu dönemde yaşananlardan öne çıkanlar.
Bu gelişmeler ve tüm alanlarda tartışmasız iktidar olamamak AKP’yi öncelikle iki alana yöneltti:
- İlki, barajlı seçim sisteminde ittifak yoluyla barajı aşma mekanizma ve yolları üretmeye (çünkü Kasım 2015 seçimlerinde AKP, MHP’nin desteğiyle yeniden tek başına iktidar partisi olabildi.)
- İkincisi ise parlamenter sistem yerine erkler birliğinin sağlanabileceği partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçişe.
Erdoğan ve AKP’nin azami iktidar hayali artık bu iki uygulamayla gerçekleştirilebilecek evreye yaklaşmıştı, ama seçmen desteği kayıpları bu dönüşümün önünde büyük bir engel oluşturuyordu. Bu engeli aşmanın yollarından biri, tek başına iktidarı sürdürmeye olanak tanıyan seçmen desteğini değişebilen geçici ittifaklar yoluyla korumaktı. Bu yol üç işlevli;
- İktidar olması ve hatta barajlı seçim sistemi nedeniyle Meclis’e girmesi bile olanaksız (partileşmiş) gruplara milletvekili sahibi olabilme ve de iktidarın olanaklarından, devlet kadrolarından pay alabilme şansı veren,
- Muhalefet içinde güçlenmeye başlayan grupları parçalayıp, onların içinden bir-iki kesimi Meclis’e taşıyarak ve/ya da sisteme ortak ederek muhalefetin bütünleşmesine set çeken,
- İktidar partisi olarak oy kaybı yaşansa da ittifak olarak birinciliğin korunması yoluyla partili cumhurbaşkanlığı sistemi sayesinde AKP’li tek adam iktidarını devamlı kılan bir uygulama olarak, 2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde denendi.
Bu deneme iktidar ve nemacı ortakları açısından olumlu sonuç veren sistem azami iktidar ihtiyacını yasama/yürütme/yargı erklerinin birliği ilkesinin de ötesine taşıma, yani bir adım daha atma gereğini doğurdu. Böylece azami iktidar anlayışı, toplumun tüm kurum ve kuruluşlarında tek başına iktidar olma zorunluluğuna dönüşmüş oldu.
Eğitim kurumlarından meslek kuruluşlarına, ekonomiden sanata ve her türlü üretime, bilimden spor ve sağlığa, sokaktan salonlara, kırdan kente, sivil toplum örgütlerinden bireye uzanan alanların tümünde iktidar olmak, erkler birliğine dayalı azami iktidar kavramının da ötesinde yeni kavramlara yelken açmanın koşullarını üretiyor ve adım adım da uygulamaya sokuluyordu. Hem de günümüzden beş yüz yıl gerilere uzanan ulus devletten ümmete, yurttaşlıktan tebaaya, ‘toplum sözleşmesi’ kavrayışından ‘doğa durumu’ düşüncesine ve dolayısıyla ‘insan’ın yerine yeniden ‘Tanrı’nın geçişine değin boyut kazanan bir dönüşüm, adım adım şekillenmeye başladı.
Günün ve ülkenin konularının başını çeken iş-işçi, kadın, çocuk ve de bebek cinayetleri, her alana yayılmış şiddet, hırsızlık/yolsuzluk, açlık ve yoksulluğun kol gezdiği haneler, güvensizlik ve adaletsizliğin toplumun üstüne yayılmış kalın örtüsü ülkenin üzerine ölü toprağı gibi serildi sanki. Aynı süreçte örgütlü işçilerin, tepki veren toplumsal kesimlerin kazanımları görünmez kılınırken, başta kadınlar olmak üzere tüm toplumsal kesimlere -kafa karıştırıcı gündemlerle- suskunluk aşılandı. Çünkü zaferin bu susturulmuşlukla geleceği öngörülüyor.
Yukarıda açılımlanan sürecin ve yaşananların öz olarak anlamı ve ulaşılmak istenen nokta sizce/acaba ne olabilir ve nasıl tanımlanır dersiniz?
- Bir değişim-gelişim sürecinin olmazsa olmaz sancıları mı?
- Toplumsal dönüştürme ve özlemle geçmişe geri dönme çabalarının saat gibi işleyen süreci mi?
Dipnotlar:
[1] bianet’te konuyla ilgili çeşitli tarihlerde yayımlanan yazılar:
- https://bianet.org/yazi/gelir-dagilimi-iyilesiyor-mu-135052
- https://bianet.org/yazi/gelirden-alinan-paylar-nasil-degisiyor-135067
- https://bianet.org/yazi/hanede-gelir-gideri-karsiliyor-mu-135109
- https://bianet.org/yazi/gelir-ve-yasam-kosullari-arastirmalarina-gore-turkiye-de-gelir-dagilimi-iyilesirken-179014
- https://bianet.org/yazi/uc-asgari-ucret-bir-yoksulluk-bir-iktidar-271496
- https://bianet.org/yazi/tuik-in-enag-uzerinden-40-yilin-da-gerisine-itilme-sureci-260745
[2] DİSK-AR, Asgari Ücret Araştırması 2024, Aralık 2023, s.10.
[3] DİSK-AR, s.30, Tablo 5.
[4] DİSK-AR, s.31, Tablo 6.
[5] DİSK-AR, s.31, Tablo 7.
[6] DİSK-AR, s.51-52, Tablo 15.
[7] DİSK-AR, s.28-33, Tablo 4 ve 8.
(ST/VC)