Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 19 Aralık 2011 Pazartesi günü yayınladığı 262 sayılı Haber Bülteni'yle "Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2010"un sonuçlarını açıkladı.
Bültenin ilk ara başlığı "P80/P20 göstergesi 2009 yılında 8,5 iken 2010 yılında 8'e düşmüştür" şeklinde atılmış.
Bu başlıkla söylenmek istenen, en alt ve en üst yüzde yirmilik gelir dilimleri içinde yer alan haneler arasında sekiz kat fark olmasına karşın, bu farkın bir önceki yıl sekiz buçuk kat olduğu. Demek ki 2009'dan 2010'a Türkiye'de gelirin haneler arası dağılımı onaltı'da bir oranında da olsa iyileşmiş.
19 Aralık'ta televizyonlar ve 20 Aralık'tan itibaren de gazeteler çoğunlukla 2009'dan 2010'a Türkiye'de gelir dağılımının iyileşmesini haber yaptılar ama, (tablolarda yer almasına karşın) kır ve kent haneleri gelir dağılımına ayrı ayrı bakmadılar.
Oysa o zaman, en alt ve en üst yüzde yirmilik gelir dilimleri bağlamında ortalama hane gelir farklılaşması daha da azalıyor ve kırsal Türkiye için 7,1 kat, kentsel Türkiye için de 7,3 kat olarak gerçekleşiyordu. Yani Türkiye geneline göre kırsal ve kentsel yerleşimler için gelir, haneler arasında göreli olarak daha dengeli dağılıyor.
Doğal olarak kırsal ve kentsel yerleşimlerde hanelerin yıllık ortalama kullanılabilir gelirleri farklılaşıyor. Son araştırmanın bulgularına göre kırsal hanelerin yıllık ortalama kullanılabilir geliri 15.959 TL iken, kentler için bu rakam 24.587 TL'ye yükseliyor, Türkiye genelinde de 22.063 TL olarak gerçekleşiyor.
Araştırma 2010 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması olmasına karşın bu gelir rakamları 2009'a ait. Çünkü araştırma bulgularının sergilendiği tablonun altında "Not: Gelir referans dönemleri bir önceki takvim yılıdır" diye yazıyor.
Ama gazete ve televizyonlarda gelir ve gelir farklılaşmalarına ait rakamlar da, araştırmanın temsil ettiği 2010 yılına aitmiş gibi verildi. Gelirin ait olduğu yıl meselesi belki bir oranda göz ardı edilebilir ama, gelirin kaynağı önemli.
Araştırma bulgularına göre kullanılabilir hanehalkı gelirinin yüzde 43,7'si ücret ve maaşlardan oluşurken bu gruba, emekli ve dul-yetim maaşları da eklendiğinde toplam hanehalkı kullanılabilir gelirlerinin yüzde 62,3'ünün ücret-maaş kaynaklı olduğu görülüyor.
Ayrıca araştırma bulgularına göre toplam hanelerin yüzde 60'ı kendi konutunda oturduğu ve dolayısıyla toplam kullanılabilir hane geliri içinde izafi kira payının azımsanmayacak bir oran oluşturacağı da, olgunun bir başka yönünü ortaya çıkarıyor.
Bu durumda da Türkiye'deki toplam hane kullanılabilir gelirlerinin kabaca üçte biri, tarımsal / endüstriyel / hizmet girişimcilerinin kârlarıyla, tüm grupların faiz, kira, rant ve benzeri gelirleriyle sosyal transferlerden oluşuyor.
Sosyal transferlerin oranı toplam kullanılabilir gelirlerin ancak yüzde 1,8'i.
Kullanılabilir toplam hane halkı gelirlerin yüzde yirmilik dilimlere göre kır - kent ve yıl ayrımında dağılımı aşağıdaki tabloda sergileniyor.
Tablonun en alt satırında ise, en üst yüzde yirmilik gelir diliminin toplam kullanılabilir hane gelirinden aldığı payın en alt gelir dilimi payına bölünmesinden elde edilen gelir farkı katsayısı yer alıyor.
Bu fark büyüdükçe gelir eşitsizliği artarken, küçüldükçe de gelir eşitliğine doğru yaklaşılmakta olduğunu gösterir.
TÜİK'in 2010 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması'nın ortaya koyduğu, 2009 yılında 2008'e göre gelir dağılımındaki iyileşme, bir sonuç olarak sergileniyor.
Bu sonuç en üst yüzde 20'lik gelir diliminin payında bir önceki yıla göre azalma olurken, diğer dört yüzde yirmilik gelir diliminin paylarında artışla gerçekleşiyor.
Ya da bir başka deyişle, en üst yüzde yirmilik gelir dilimi hanelerinin kullanılabilir gelirlerinin 2008'den 2009'a artmaması, diğer dört gelir dilimindeki hanelerinin toplam kullanılabilir gelirden aldıkları payı oransal olarak büyütüyor ve gelir dağılımı da iyileşmiş gözüküyor.
Yani gelir azalmasından kaynaklanan bir iyileşme görünümü çıkıyor ortaya. Bu noktada sorulması gereken soru 2008 / 2009 gelir dağılımı iyileşmesi gelir azalmasından kaynaklanan görüntüsel bir iyileşme mi, yoksa gelir artışıyla birlikte oluşan gerçek bir iyileşme mi?.
Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2010 bulgularına göre 2009 yılı (çünkü araştırmanın gelir rakamları bir önceki takvim yılına aittir) yıllık ortalama kullanılabilir hane geliri 22.063 TL'dir. 2008 için bu rakam 21.293 TL olarak açıklanıyor.
Demek ki 2008 yıllık ortalama kullanılabilir hane geliri 100 birim olarak kabul edilirse, 2009'da birim değeri 103,6'ya yükselmiş olur. 2008 yılı tüketici fiyatlar enflasyonu (elbette yine TÜİK'in verilerine göre) yüzde 10,1 olduğuna göre 2009 yılı ortalama kullanılabilir hane geliri 23.435 TL olmalı ki 2008 ile 2009 yılları enflasyondan arındırılmış aynı gelir düzeyini yansıtabilsin.
Öyle olmadığına göre 2009 yılında ortalama her hane 100 birim kullanılabilir gelir yerine 96,4 birim gelir elde etmiş oluyor. Bu nokta gelir dağılımı iyileşme meselesine bakışın sadece bir yönü. Soruna başka bir biçimde de bakılabilir.
Veri Araştırma A.Ş. 2000, 2002 ve 2004 yıllarında Veri SGT adıyla bilinen statü / gelir / tüketim kalıpları araştırması yapmış ve bu araştırmanın bulguları kamuoyuna da büyük oranda yansımış ve ekonomik krizin gelir dağılımı üzerindeki yoksullaştırarak iyileştirme etkileri de tartışma gündemine gelmişti.
Veri SGT araştırmaları kentsel Türkiye ölçeğinde gerçekleştirilen araştırmalar olduğu için TÜİK'in 2008 - 2009 gelir dağılım bulgularıyla yapılacak karşılaştırmalarında ancak kentsel ölçekte yapılmasını zorunlu kılıyor.
Aşağıdaki tabloda yer alan ilk üç yıla ilişkin gelir dağılımı bilgileri Veri SGT araştırmalarından, 2008-2009 yılına ait dağılım bilgileri ise TÜİK araştırmasının kent tablolarından alınmıştır.
Veri SGT araştırmasının 2002 gelir dağılımı sütunu 2001 krizini izleyen yıl kentsel Türkiye'deki hanelerin kullanılabilir gelirden aldıkları payların dağılımını gösterirken, kriz öncesi ve sonrası dağılımlarını da 2000 ve 2004 yıllarına ait sütunlar göstermektedir.
Tablonun en alt satırında yer alan fark katsayısı satırı ise kriz öncesi 8,3 olan farklılık katsayısının krizle 7,0'a indiğini ve krizin etkilerinin geçmeye başlamasıyla birlikte 7,6'ya yükselişini sergiliyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) kriz 2007'de baş gösterip 2008'de diğer ülkelere yaygınlaşırken Türkiye bu krizi 2008'in ikinci yarısıyla 2009'da yaşadı.
Yukarıdaki tablo: hem 2001 Türkiye, hem de 2008-2009 dünya krizinde Türkiye'nin gelir dağılımı açısından etkilenmesini ve de hanelerin kullanılabilir gelirlerindeki oransal değişimin örüntüsünü yansıtıyor.
Kentsel Türkiye hanelerinin kullanılabilir gelir oransal dağılımlarının 2002 - 2009 benzeşmesi Türkiye açısından bir şansızlığı anlatırken, Türkiye medyası açısından eli kalem tutanları da geçmişi en hızlı unutma şampiyonasının liderliğine çıkarıyor sanki.
Çünkü bu trendin anlamı -eğer saptamalarımız doğru ve gerçekçiyse- 2011, 2012'de Türkiye'de gelir dağılımı mevcut bozukluğunun ötesinde daha da bozulacak, ayrışacak demektir.
Aslında gelir dağılımı eşitsizliğini gösteren yüzde yirmilik dilimler arasındaki farktan çok, yüzde beşlik ve hatta mümkün olsa yüzde birlik dilimler arasındaki farklılaşma ve bunların değişim örüntüsüdür.
Olanakların sınırlılığı, istatistiklerin yetersizliği söz konusu olsa da eğilimler yoluyla değişimin yönü ve biçimi üzerinde değerlendirmeler yapmak mümkün.
Yarın "bu gelir dağılımı iyileşmesi (!)" üzerinde biraz daha durup, meseleyi daha iyi anlamaya ve de anlatmaya çalışmayı düşünüyorum. Belki bu yolla medyamızın ekonomistlerine konunun bitmediğine, daha yeni başladığına ilişkin kimi ipuçları vermek mümkün olur. Neden olmasın? (ST/BA)