Bastırılan 15 Temmuz darbe girişimi, demokrasiye tahvil edilebilir mi?
Darbe girişimi sonrasında demokratikleşmeye bir açılım sağlanabilir mi?
Öncelikle belirtelim ki, darbenin bastırılması, demokrasinin kazanımıdır. Bastırılmanın şekli, bastıran güçlerin şu veya bu kimliklere sahip olması, kısacası darbeyi bastıranların özneleri ne olursa olsun, bu hareket nesnel olarak demokrasinin hanesine yazılmıştır. Bu iyi bir başlangıçtır.
Ya sonrası?
Yani bu darbeden bir demokratikleşme hareketi üretilebilir mi?
Belki de bu erken bir sorudur.
Yine de mevcut hale bakalım.
Bu sorunun cevabı, iktidarın niteliğinde, muhalefetin politikalarında ve özellikle halkın siyasete müdahale biçim ve imkânlarında yatıyor.
İktidarın niteliği elbette bir gecede değişmez, ama iktidarı alaşağı etmeyi hedeflemiş bir darbe girişiminden dersler çıkararak, bu şerden bir hayır çıkarma yolunda adımlar atılabilirdi. Gerçekten de 15 Temmuz, Türkiye için bir milat olabilirdi. İktidarın çatışmacı dilini bırakarak bir toplumsal kucaklaşma, bir yumuşama, bir sağduyulu ortam yaratılabilirdi. Hala da vakit geçmiş değil!
Ancak ne yazık ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’liler bu yönde adım atmadılar!
İktidar, darbeye karşı iki savunma argümanı ve tavrı geliştirdi. Erdoğan “Her şeye rağmen, bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökmemiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin” diyor. Ve iktidar taifesi “Kandırıldık” nakaratlarıyla konuşuyor.
Siyaset terminolojisinde “kandırıldık” diye bir kavram, ilke veya tanımlama benim bildiğim kadarıyla yoktur. Milletin affı hususu, siyaseten oy tercihleriyle olur. Ancak bir devletin hukuku vardır ve milletten af dilemek, bir moral durumu olup hukuk dışıdır. Af dilemekle suçun varlığı ortadan kalkmaz! Bu çok derin mesele ne af dilemekle ne de kandırıldık demekle aşılacak bir mesele değildir.
Kandırılmadınız! Ve hepiniz oradaydınız!
“Günah keçisi” FETÖ
İkincisi, iktidarları dönemindeki bilumum olumsuzlukları ve sorunlu konuları FETÖ üzerine yıkıyorlar. Elbette FETÖ’nün çok büyük payı var.
Ergenekon, Kafes vb. davalar boşunaydı. O dönemlerde darbe planlamaları vs. olmadı. FETÖ’cüler TSK’ya kumpas kurdular falan! Kumpas kuran Cemaatçiler ya kaçtılar ya tutuklandılar ama bu davanın savcısıyım diyen kişisi cumhurbaşkanı oldu. Sosyologlara ve siyaset bilimcileri bıktıracak ilginçliğe sahipsin sen ey Türkiye’m!
Hırant Dink’in katilleri de bunlar!
Gezi’yi tezgâhlayanlar da bunlar!
Rus uçağını düşürenler de bunlar!
17-25 Aralık da bunların bir oyunu!
Velhasıl her kötülük bunların başının altından çıktı.
Gerçekten de darbe girişimi Erdoğan’ın dediği gibi Allah’ın bir lütfu!
Öyle ya, bütün bu rezillikler, katillikler, hukuksuzluklar olurken iktidarda olan AKP’liler kandırıldılar. Aslında bu darbe girişimi, AKP’nin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu kanıtlama seansları için bir fırsat yarattı!
Erdoğan ve AKP, FETÖ üzerinden bir arınma yaşıyor. Kimi özneler arındıklarını sanabilirler. Ancak Erdoğan-AKP-FETÖ gerçeğini yeterince bilemesek de, o gerçeklik olduğu yerde duruyor! Belki bir gün ona tamamen ulaşılır.
Hele şu sosyal medyada dönen videolara bakınca daha dün Cemaate, Fethullah Gülen’e övgüler dizenlerin bugün aşağılayarak saldırmalarındaki çelişkiyi akılla izah etmek çok güç! Bu bir zihniyet, karakter meselesidir ki, bu denli bir yarılmayı, bu denli bir alçalmayı, bu denli bir kirlenmeyi ve riyakârlığı anlamak çok güç. Hangi dinde, hangi siyasette böyle bir şey var, bilmiyorum! Hele o gazeteciyim diyenlerin yazdıkları…
Şimdi böyle bir anlayıştan, tavırdan demokrasiye kapı aralanır mı?
Darbeye karşı tavır almış olmasına rağmen HDP’yi dışlayan Erdoğan’ın demokratik bir amaç taşıdığından söz edilebilir mi? Siyasi örgütlerinin adları ne olursa olsun Kürtsüz bir barışın ve demokrasinin sağlanması mümkün değil.
15 Temmuz darbe girişiminden birkaç gün sonra, daha önceden bir toplumsal yarılmaya sebep olan Gezi Parkı olaylarını kaşırcasına oraya Topçu Kışlası’nı yapacağız diyen bir anlayışın demokrasiyle bir ilgisi var mı? Tam tersine, olmadığı gibi bu çatışmacı dil, aynen dün olduğu gibi bugün de toplumsal yarılmayı artırmaz mı?
Demokrasi savunusu adı altında...
Muhalefetin, daha doğrusu CHP ve MHP’nin politikalarına gelince…
MHP, AKP’nin 17-25 Aralık sonrasında TSK’nın geleneksel çizgisine gelerek sağladıkları uzlaşı sonrasında, milliyetçiliğin tekçi limanına demir atmasından çok memnun. Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’a parti içi muhaliflere karşı koltuğunu korumasının bir minnet borcu da var. Dolayısıyla MHP’nin AKP ile girdiği ilişkiye söylenecek söz yok, çünkü MHP doğasına uygun davranıyor!
CHP’nin darbe karşıtı tavrı, nesnel olarak AKP ile örtüştüğü için etkin bir şekilde kendini AKP’nin öznesinden ayıramıyor. Kılıçdaroğlu her ne kadar demokrasi için maddeler sıralasa da, utangaç ve pes bir sesle burada HDP de olmalıydı dese de, bütün bunların ciddi bir toplumsal karşılığı olmuyor. Çünkü CHP net, kesin ve kararlı politik tutumlar geliştiremiyor. Partinin dün olduğu gibi bugün de bir varlık dayanaklarından ve siyasal kanatlardan kaynaklı sorunları var.
Demek ki, konu ettiğimiz bu muhalefetten de demokrasi için pek bir şeyler beklenemez!
HDP ise, öteden beri sıkıştırılmış bir siyasal alanda politika üretmeye çalışıyor. İktidarın yoğun baskılaması yoluyla siyaset alanının dışına itilmeye ve boğulmaya çalışılıyor. AKP iktidarını demokrasi talepleri yoluyla zorlayacak bir güç olan HDP, ayak bağlarından bir türlü kurtulamıyor.
Halkın siyasete müdahalesi ve imkânlarına bakacak olursak…
Darbe girişimi karşısında halkın çok büyük bir bölümü darbe karşıtlığı paydasında buluştu. Bunun en önemli göstergesi, AKP, CHP, MHP ve HDP’nin darbe sırasında Meclis’te bulunmaları ve o mekânın gereği olan siyasi duruşu sergilemeleridir.
Demokrasi Nöbetleri adı altında darbe karşıtlığı tepkileri en yüksek noktasına Yenikapı’da düzenlenen ve üç partinin de katıldığı “Demokrasi ve Şehitler” mitinginde ulaştı. Ne yazık ki bu miting, adı demokrasi olup da demokratik taleplerin dile getirilmediği bir niteliğe sahip oldu. Bu ironik durum hiç de şaşırtıcı değil. Erdoğan’ın konuşmalarında idam isteriz diye ortalığı ayağa kaldıran bir kısım halkın ve halkımızın istediğini yaparız diyen bir siyasetçinin olduğu yerden demokrasi filizi beklemek ham hayaldir. Mısır’da darbecilerin Mursi’ye verdikleri idama karşı çıkanların, Türkiye’de darbecilere idam talep etmesini nasıl izah etmek gerekir?
Darbe karşıtlığı, demokratik bir tavırdır! Ancak bu durum salt bir darbe karşıtlığı öznesiyle sınırlı kalırsa, bu özne demokratikleşme yerine iktidara hizmet eder ve demokrasi savunusu adı altında bir iktidar savunusu yapılıyor olur. Böyle bir sonuç, iktidara vereceği meşruiyet ve güç nedeniyle, bir yanılsama yaratarak bizatihi iktidarı demokrasiden uzaklaştırabilir. Bu uzaklaşma, doğal olarak otoriterleşmeyi getirir. Kaldı ki Erdoğan ve AKP, çoktan beri demokrasi sınavında sınıfta kalmışlardı. 15 Temmuz sonrasında da aynı minvalde devam ederlerse FETÖ gider, falan gelir.
Görüldüğü üzere gerçek şu ki, bu darbe karşıtlığı demokrasi talepleriyle örtüştürülemedi ve 15 Temmuz, korkarım ki demokratikleşme için bir milat olamayacak! Sonuçlar için erken konuşuyor olabilirim. Bu nedenle yanılmayı da çok isterim. (HŞ/HK)