Taraf Gazetesinde, 8 Temmuz'da, Neşe Düzel'in Ali Bayramoğlu'yla yaptığı röportajın tamamını yayınlıyoruz.
"Salt AKP'’yi devirme işi değil bu. Ergenekon denilen illegal siyasi örgütün amacı, Türkiye’de Putinvari bir militer sistem kurmak. Derin devlet bu ülkede eskiden değişimi engellerdi. Şimdi derin devlet, toplumu yeniden inşa etmeye soyundu."
"Ergenekon’un darbesini Hürriyet biliyordu. Ama destek vermedi. Bu çok kıymetli. Destek verseydi, Türkiye’de AB dahil her şey tersine dönerdi. Hürriyet, o dönemde askerin meşruiyetinin artmasını engelledi. Böylece AB süreci kesilmedi."
"‘Genç subaylar rahatsız’ manşetinin arkası şimdi sorulur. Bu manşet, Özkök’le darbeci komutanlar arasında bağırışlara yol açmış Genelkurmay koridorlarında. Acaba Özkök’e hakaret yazıları yazanların, bugün hapisteki Eruygur’la ilişkileri mi vardı?"
Neden?
Neredeyse herkes son günlerde yaşananların bir “milat” olduğunda hemfikir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez kuvvet komutanı düzeyinde iki orgeneral tutuklandı. Jandarma Genel Komutanı’yken “darbe hazırlığı yaptığı bilinen emekli bir orgeneral ile gene aynı dönemde Ege Ordu Komutanlığı yapan emekli bir orgeneral illegal örgüt kurmaktan hapishaneye kondular. Bugüne kadar, darbeciliği, çeteciliği suç saymayan hukuk sistemimiz son dönemde büyük bir adım atarak darbe girişimlerinin, darbe sanıklarının peşine düştü.
Türkiye’de bu değişim nasıl gerçekleşti? Ne oldu? Bu emekli orgenerallerin yönettiği söylenen Ergenekon örgütü nedir? Bu örgüt hangi amaçla, ne zaman, kimler tarafından kuruldu? Nasıl ortaya çıkarıldı? Ergenekon örgütünün medyayla ilişkileri var mı? Sivillerle ve iş dünyasıyla ilişkileri nerelere kadar uzanıyor? Bu örgüt hangi suçları işledi? Son iki yıldır yaşanan cinayetlerle bu örgütün ilişkisi var mı? Ergenekon’un tümü yakalandı mı? Yoksa ordunun içinde hâlâ ayakları var mı? Şu anda orduda neler oluyor? Bütün bunları, Türkiye’deki sistemin işleyişini çok iyi bilen ve bu suçlarla ilgili yazılar yazan Ali Bayramoğlu’na sorduk.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa olan bir olayla karşılaştık. Darbe hazırladıkları söylenen emekli orgeneraller tutuklandı. Bunun olabilmesi için Türkiye’de bir şeyin değişmiş olması lazım. Ne değişti?
Türkiye otuz yıldır değişiyor. 1980’den beri de bu değişim giderek artıyor. Özellikle bu değişim, hem dünyayla bütünleşmek hem de Avrupa Birliği kanalıyla Avrupa kamuoyunun bir parçası olmak için 2000’li yıllarda çok hızlandı. Türkiye, yaptığı demokratik hamlelerle açık toplum olma yolunda çok ilerledi. İlk kez toplum kendi çıkarının nerede olduğunun farkına vardı. Refahla özgürlük arasındaki ilişkinin önemini kavradı. Özgürlük bu toplumda soyut bir şey olmaktan çıktı, yaşamsal ihtiyaç oldu. Şimdi yaşanan çatışmalardan, müdahalelerden, davalardan, darbe ihtimallerinden daha net görüyoruz ki, Türkiye’nin değişim sürecine karşı müthiş bir direnç süreci de örgütlenmiş bu arada.
Nokta Dergisi, geçen yıl darbe hazırlıklarını haber veren günlükleri yayınladığında kimse kılını kıpırdatmamıştı. O zaman
Ergenekon’un varlığı bilinmiyor muydu?
Biliniyordu ama şimdiki kadar somut değildi. Bugünkü Ergenekon örgütünden ilk kez Erol Mütercimler söz etti. Örgütün ayrıntılı varlığını ise 2001’de gazeteci Tuncay Güney’in evine yapılan baskında ele geçirilen bir doküman ortaya koydu. Ama şu var. Kuvvet komutanlarının 2003, 2004 yıllarında darbe hazırlığı içinde olduğunu Hürriyet Grubu biliyordu. Ertuğrul Özkök biliyordu.
Nasıl biliyordu?
Dönemin Jandarma Komutanı Şener Eruygur, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına ve darbe günlüklerinin sahibi Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten habersiz Sarıkız darbesini planlamışlar. Sivil toplum örgütlerinden ve basından destek istemişler.
Darbe yardımı mı istemişler?
Darbenin alt yapısını hazırlamak, halkta bir tehlike psikolojisi yaratmak için destek istemişler. Ayrıca komutanlar darbe ortamını oluşturmak için, demokratlar aleyhine andıçlar, lahikalar hazırlamışlar. Bu darbe hazırlıkları sırasında Ankara’da Gölbaşı’nda kimi gazetecilerle görüşmüşler. Aydın Doğan’la da görüşmüşler. Ertuğrul Özkök çeşitli biçimlerde bu olayı etrafına anlatmış. Aydın Doğan’ın askerlerle görüşmeye davet edildiğini, onun, bu işi akıllı bulmadığını, askerlere yardım etmeye yanaşmadığını çeşitli yerlerde dile getirmiş. Hatta o dönemde ben bir yazımda, Radikal‘in Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’i Genelkurmay Başkanı’na sorduğu siyasi sorulardan ötürü eleştirmiştim. Ertesi gün Murat beni aradı. “Ben o toplantılara katılmadım” dedi. “Hangi toplantılar?” dedim.
Peki, hangi toplantılar?
“Ankara’da yapılan toplantılara daha çok İstanbul’dan gazeteciler katıldı” dedi. Askerlerle toplantılar yapılıyormuş ve gazeteciler bu toplantılara katılıyormuş. Oysa gazetecilik neyi gerektirir? O toplantıları yazmayı gerektirir. Eğer sen o toplantılarda öğrendiklerini yazmıyorsan, bu ülkede darbe olabileceğinin hesabını yapıp onlarla iş tutmaya başlıyorsun demektir ki, 2002, 2003’te böyle oldu.
Bazı gazeteciler darbecilerle iş mi tuttu?
Evet. Darbe toplantıları haberlere yansımadı. Tek tük köşelere yansıdı. Darbe toplantılarına çeşitli gazetecilerin girip çıkmasının Türkçesi şudur. Bu, Türkiye’de bütün önemli gazetelerin merkezleri, beyinleri, yönetimleri kuvvet komutanlarının darbe girişimlerini biliyorlardı demektir. Yalnız şunu da söylemek lazım. Hürriyet o dönemde askerlere destek vermedi. Bu çok kıymetlidir. Eğer Hürriyet Grubu askerlere destek verseydi, Türkiye’de AB süreci dahil her şey tersine dönebilirdi. Hürriyet o dönemde askerin meşruiyetinin artmasını engelledi. Böylece New York sürecinde Kıbrıs’la ilgili askerler değil, siviller karar verme noktasına geldi ve Kıbrıs’ta çözüm niyeti deklare edildi.
Böylece Avrupa Birliği’yle ilişkiler kesilmedi. Çünkü darbeciler, Türkiye’nin AB sürecini Kıbrıs sorununu çözümsüz bırakarak engellemeye çalışıyorlardı, değil mi?
Kesinlikle öyle. Düşünün! Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök New York sürecinde sivil iktidara destek verirken, bir orgeneral Cumhuriyet gazetesinde bir gazeteciye ‘Genç subaylar rahatsız’ manşetini attırıyor. Darbeciler, gazeteci üzerinden siyasete ağırlıklarını koyuyorlar. O dönemde.
Evet...
“Hilmi Özkök’le ilgili hakaret dolu yazılar yazanların acaba Şener Eruygur’la ilişkileri mi vardı?” diye şimdi sorulur tabii. Çünkü ‘Genç subaylar rahatsız’ lafı, Özkök’le Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman arasında Genelkurmay koridorlarında bağırışlara yol açmış. 2002’de başlayan ve 2004’ün sonuna dek süren bu süreçte orduda ayrışma yaşanıyor. Ordunun içinde önemli bir grup darbe yapmak için toplumun önde gelen kesimleriyle temaslar kuruyor. Ergenekon denilen yapı bu darbe hazırlıklarını da içeriyor işte.
Ergenekon, bir darbenin alt yapısını hazırlamak için harekete geçirilmiş bir örgüt mü?
Tek kelimeyle evet.
Şimdi gözaltına alınan emekli generaller var. Darbeyi emekli generaller mi yapacaktı?
Evet demek zor. Ergenekon’un bugün ordu içinde muhtemelen ayakları var. Bakın... Türkiye’de devletin içinde hep iki kademe vardır. Birinci kademe asker. Asker, siyasette egemenliğini ya yönetmelikler ve protokollerle sağlıyor ya da fiili hareketler gerçekleştiriyor. Devletteki ikinci kademeye gelince... Askerin altındaki bu ikinci kademe gerektiğinde devreye giriyor. Seyyar vurucu gruplardan oluşan yasa dışı bir yapı bu ikinci kademe. Bizim Osmanlı’da İttihatçılardan, Teşkilat-ı Mahsusa’dan beri bildiğimiz bir öykü bu. 1912 sonrasında Bulgarları, Rumları ‘katledileceksiniz’ diye kaçıran hep Teşkilat-ı Mahsusa’dır. Ermeni tehcirinde de biliriz biz bu yapının işlevini. Bu yapı Cumhuriyet’te de devam etti. 1950’lerde NATO bağlantısı oluştu ve o zaman da bu yapı Özel Harp Dairesi’ne dönüştü. Kıbrıs’ta Mukavemet Teşkilatı’nı kurdu. İşte bu yapı bize çok büyük acılar yaşattı.
Başlıca hangi acıları yaşattı?
Bu yapı istemediğini öldürerek yok etti hep. Kahramanmaraşlar, Malatya katliamları oldu. Susurluk olayı yaşandı. Ama biz gene de bu yapının bu kadar büyük, yaygın olduğunu bilmiyorduk. Ben Ergenekon’dan artık şunu anladım. Derin devlet, düne kadar değişmeyi engelleyen vurucu bir timdi. Şimdi ise, derin devlet sadece değişmeyi engelleyen değil, bunun da ötesinde, toplumu ve siyaseti yeniden inşa etmeye soyunan büyük bir güç. Yani bugünkü derin devlet, illegal bir siyasi parti. Ergenekon denilen bu örgütün amacı da demokratı veya Kürdü susturmak değil sadece...
Darbenin amacı ne olacaktı peki? Neyi değiştirmek istiyorlar? Bu, sadece AKP’ye karşı bir hareket mi yoksa daha geniş bir değişikliğin mi peşindeler?
Kesinlikle daha geniş bir değişikliğin peşindelerdi. Sadece AKP ve meselesi değil bu. Ergenekon’un amacı, Türkiye’de Putinvari bir militer sistem inşa etmek. Darbe, Türkiye’deki siyasal ve toplumsal sistemi yeni baştan inşa etmek için yapılacaktı. AB’nin, demokratikleşmenin ve çoğulcu toplumun önü kesilecek ve açık toplum hali bitirilecekti. Otoriter bir model kurulacaktı. Zaten bu ulusalcı dil son dönemde çok net ortaya çıktı. Onlar için 1950 sonrası yaşanan her gelişme kötüdür ve bir karşı devrimdir. Bir de kabul etmek lazım ki, AKP, Avrupa Birliği projesini Türkiye’de muhafazakârlar düzeyinde meşrulaştırdı. Dolayısıyla bu durum, asker için artık çetrefil bir sorun halini aldı.
Darbe hazırlıkları Şener Eruygur’un Jandarma Komutanı olduğu döneme dayanıyor. O zamandan beri sürüyor mu darbe yapma isteği?
Evet sürüyor. Bugün Türkiye’de değişime karşı direncin iki büyük kolu var. Biri yasal kol. Diğeri yasadışı kol. Yasal kolu Silahlı Kuvvetler’in karargâhı temsil ediyor. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ bugün siyasete müdahaleleriyle ve AB karşıtı açıklamalarıyla yasal kolu temsil ediyorlar. Yasadışı kolu ise darbe yapmaya kalkışan Şener Eruygur ve arkadaşları temsil ediyor. Bu iki kol arasında geçmişte olduğu gibi bugün de bir itiş kakış yaşanıyor. Ama bunların ortak noktası, değişime direncin parçası olmalarıdır.
Ergenekoncular, niye o kadar istemelerine rağmen darbe yapamadılar peki?
Bu generaller bir darbe alt yapısını oluşturmaya 2003’te başladılar, 2007’deki Cumhuriyet mitingleriyle bu çabalarını sürdürdüler, kitleleri harekete geçirdiler. Ama darbenin zeminini oluşturamadılar. Basın, TÜSİAD, dış dünya ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök darbeye destek vermedi. Sonra darbenin dört kuvvet komutanı kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Sonra Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ‘Ayışığı’ isimli tek başına darbe hazırlamaya çalıştı. Jandarma İstihbaratı üzerinden paşaların telefonlarını dinledi. Bunu da o dönem Urfa Alay Komutanı Erdal Sarızeybek’ten öğreniyoruz. Hilmi Paşa bu dinleme faaliyetini öğrenince Jandarma karargâhını darmadağın ediyor. Hepsini emekliye sevk ediyor. Ayrıca 2004 30 Ağustos’unda da orduda büyük bir tasfiye yapıyor. Mesela emekli Tuğgeneral Levent Ersöz. Gözaltına alınmak için aranıyor bugün. Daha önce Silopi Jandarma Alay Komutanı’ydı.
Onun döneminde iki HADEP yöneticisi Jandarma’ya çağırıldılar ve bir daha oradan çıkmadılar değil mi?
Evet. Sarı Levent diye bilinen bu kişi daha sonra taltif edildi, tuğgeneral yapıldı. Bursa’da bölge komutanı oldu. Şener Paşa’nın Jandarma Genel Komutanı olmasıyla birlikte de bu kişi Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı’na getirildi. Yardımcısı da bugün gözaltına alınan emekli Albay Atilla Uğur oldu. O sırada Urfa’da Jandarma Alay Komutanı’nın bölgedeki zenginlerden para topladığına ilişkin bir skandal patladı. Soruşturmayı Levent Ersöz ve Atilla Uğur yaptılar. Dosya kapandı. Sonra o Alay Komutanı emekliye ayrıldı ve bir kitap yazdı. Bu kişinin adı Erdal Sarızeybek işte. “Benim kellemin alınmasının nedeni Şener Paşa’nın verdiği talimatları tam yerine getirmeyip, o talimatların ne olduğunu merak etmem” dedi. Bütün bu isimler, Ergenekon operasyonuyla bugün tekrar gündeme geldi. Şimdi anlaşılıyor ki... Şener Paşa Sarı Levent’le birlikte Erdal Sarızeybek’e Hilmi Özkök’ün telefonunu dinlemek için talimat vermiş...
Bütün bunlar ne anlama geliyor?
Ordu içindeki çatışmanın derinliği şunu gösteriyor. Eğer sen Genelkurmay Başkanı’nın, Başbakan’ın telefonlarını dinlemeye kalkıyorsan, bu senin kalkışma içinde olduğunun bir kanıtıdır zaten. Bu kişilerin emekli olduktan sonra neler yaptıklarını Ergenekon Davası’nın iddianamesinde göreceğiz.
Peki, bütün bu darbe girişimleri yaşanırken ve Hilmi Özkök darbecileri önlemeye çalışırken, bugünkü Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ne yapıyordu?
O dönemde Genelkurmay İkinci Başkanı’ydı ve ortada duruyordu. Büyükanıt hep iki taraflı konuştu. Biraz ulusalcı dalgaya yanaştı, biraz da Hilmi Özkök’e. Dönemin Birinci Ordu Komutanı İlker Başbuğ da (şimdi Kara Kuvvetleri Komutanı) ortada duruyordu. Bunlar darbe organizasyonlarına katılmadılar. O dönemde Hurşit Tolon Ege Ordu Komutanı’ydı. O darbecilere yakındı. Bakın... Orduda önü açık olan orgeneraller daha dengeli olurlar. Önü kapalı olanlar ise keskin olabilirler. O dönemde Büyükanıt’ın ve Başbuğ’un önü açıktı.
Ergenekon’un bir medya uzantısı da var mı?
Çok ciddi bir ayağı var medyada. Türkiye’deki değişime ve AB üyelik sürecine direnç pıtrak gibi yeni televizyon kanallarını ortaya çıkardı. Son üç yıldır peş peşe ulusalcı kanallar kuruldu. Ergenekon bazı gazeteleri ele geçirdi. Bazılarını ise etkiledi. Çünkü Ergenekon, toplumu kaos, korku ve paniğe sürükleyerek seferber etmek istedi. Ayrıca ekonomi çöktü diye kamuoyu anketleri yaptırdı. Sivil Toplum Örgütleri’ni, YÖK’ü harekete geçirdi. Ülke satılıyor, bölünüyor, irtica geliyor korkusunu yaymaya çalıştı. Bu arada Danıştay saldırıya uğradı. Cumhuriyet Gazetesi’ni Ergenekon’un adamlarının bombaladığı ortaya çıktı. Toplumu korkuya sevk etmek ve otoriter rejimi meşrulaştırmak için, bu yapının ciddi eylemler yapabileceği anlaşıldı.
Son yıllarda yaşadığımız hangi eylemler Ergenekon ile bağlantılı sizce?
Cumhuriyet mitingleri, Malatya katliamı, Danıştay saldırısı, Hrant Dink cinayeti, Trabzon’da papazın öldürülmesi hepsi Ergenekon’un işi. Çünkü Ergenekon geniş bir networkun işi. Bu networku kurmaya 28 Şubat’ta başladılar. 28 Şubat’ta ülke çapında çok sayıda sivil toplum örgütü kurdurup sivil alana yayıldılar, sivil alanı militarize ettiler. Ergenekon’un bir de mahalle çeteleri, cinayet çeteleri var. Yani bu yapı kendisine hem toplumsal bir destek oluşturmuş. Hem de tetikçilerden oluşan bir destek kuvvet kurmuş. Bakın... Hrant çok yakın arkadaşım olduğu için, üst düzey bir emniyet görevlisi benimle görüşmek istedi. Bana, “Hrant Dink’i Ergenekon örgütünün öldürdüğünü biliyoruz. Ama ispat edemiyoruz. Elimizde henüz kriminal delilimiz yok” dedi.
Size bunu ne zaman söyledi?
Ergenekon operasyonu başladıktan sonra söyledi. ‘Hrant Dink sizin dostunuzdu, çok yakın arkadaşınızdı. Bilin ki Hrant Dink’in kanı yerde kalmadı. Ben size bir şey söyleyeyim. Hrant Dink’i bu yapı öldürdü’ dedi.
Hrant Dink cinayetiyle ilgili deliller şimdi peş peşe geleceğe benziyor. Çünkü astsubaylar ifadelerini değiştirdi. İtiraflar başladı. Peki Ergenekon denilen bu geniş örgütün finansmanı nereden geliyor?
Bu soru en önemli soru. Bilmiyoruz. Paraların nereden geldiğini bilsek zaten bütün mekanizmayı çözeriz.
Bütün Ergenekon örgütünü yakalayacaklar mı yoksa liderleri yakalandığında bu örgüt kendiliğinden biter mi?
Çöker. Ana doku yakalandı gibi gözüküyor. Bu Ergenekon yapısı biter.
Ordu kendi içinde Ergenekon uzantısı olduğunu düşünürse onları temizler mi?
İşte soru bu... Bilmiyoruz Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez orgeneral, Kuvvet Komutanı düzeyinde adamlar tutuklandılar. Bu orduya rağmen mi yapıldı, yoksa ordu buna izin verdi mi? Eğer buna ordu izin verdiyse, kendi içindeki değişimi dışa vuruyor, çürüklerini ayıklıyor demektir. Eğer bu operasyonda ordunun izni yoksa, siyasi iktidar ile Silahlı Kuvvetler arasındaki ciddi iktidar savaşı daha da derinleşecek demektir. Çünkü Silahlı Kuvvetler’den bunun reaksiyonu gelir.
Bu son tutuklamalar sadece siyasi iktidarın kararı mı yoksa bu bir pazarlık sonucu mu oldu?
Genel eğilim, ordunun onayı olmadan bu işin olmayacağı yönünde ama ben buna katılmıyorum.
Askerî tesislere, orduevlerine girerek oradan emekli bir orgenerali almak için siyasi iktidarın askerleri ikna etmesi gerekmiyor mu peki?
Bence ikna edilmedi. Komuta konseyinin bu adamları vermesi çok kolay bir iş değil. Çünkü dokunulmaz denilenleri dokunulur kılmaya başlarsın o zaman. Ordunun iç yapısı böyle bir onayı sindiremez. O onayı verecek orgeneral de kolay kolay çıkmaz.
Onaylamadığı halde böyle bir operasyonun yapılmış olmasını, generallerin gözaltına alınmasını ordu nasıl içine sindirecek peki?
Sindiremeyecek. Bu tutuklamalara cevap gelecek. Mesela Taraf Gazetesi basılsaydı bu bir cevap olacaktı. Unutmayalım bugün direnç ile değişim arasında bir süngü savaşı yaşanıyor. Şu anda atılan adım, sadece Ergenekon’un tasfiyesi değil.
Ne peki?
Bundan böyle darbe yapmaya, muhtıra vermeye kalkacak her generale yargı yolunun açılması demek bu adım aynı zamanda. Oysa Silahlı Kuvvetler’in komuta konseyinin bir yıldır attıkları adımlara, verdikleri muhtıralara bakılırsa, bunların hepsi yargının önüne çıkarılabilecek adımlardır. Bence Silahlı Kuvvetler’in operasyondan bir, iki gün önce, hâkim kararı çıktıktan sonra haberi oldu. Mesela İstanbul’daki Başsavcı’nın da gözaltılardan, aramalardan haberi olmadı.
Niye? Nasıl haberi olmadı?
Başsavcı’nın orgenerallerin soruşturulmasından çok rahatsız olduğu, operasyonu engellemeye çalıştığı ve askerlere bilgi verdiği ileri sürülüyor. İstanbul Emniyeti’nde ve adliyesinde çeşitli bölünmeler var. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz ve arkadaşları Başsavcı’yı by-pas ediyorlar. Artık hâkim kararı alındıktan sonra askerin gözaltı ya da arama kararlarına hayır demesi çok zor. Siyasi iktidarın operasyona yüzde yüz desteği var.
Hükümet Şemdinli’de vermediği desteği şimdi mi veriyor?
Aynen. Çünkü, şimdi kendi durumu tehlikede. Bunların bir kısmı kendisini devirmeye yönelik eylemlerdi. Ak Parti’nin ve sivil kesimin tek çıkış yolu Ergenekon meselesinin üzerine gitmesidir.
Ergenekon bu ülkede ne zamandır var? Bu örgütü kuran kim?
Üst düzey askerler. Dar anlamda Ergenekon, AB süreciyle birlikte 2000’lerin başında şekillendi. Geniş anlamda Ergenekon’dan yani o eski yapıdan, Gladio’dan da beslendi.
Türkiye bu tür örgütlerden ebediyen kurtulacağı bir noktaya gelir mi sizce?
Türkiye çok hızlı değişiyor. Dış konjonktür de çok elverişli ama hâlâ uzun bir yol var önümüzde.
Ergenekon türü örgütlerden kurtulabilmek için neler yapmak gerekli?
Hukukun işlemesi, yargının devreye girmesi, siyasi iradenin gösterilmesi ve toplumun demokrasi için seferberlik yapması lazım.
Bu son tutuklamalar Ergenekon’u ve onun dışarıdaki uzantılarını nasıl etkileyecek?
Paniğe sevk edeceği kesin. Ama kontrol dışına çıkmaları çok yüksek bir ihtimal değil. Çünkü, bu operasyon bele vurulan çok büyük bir darbe. Ergenekon iki büklüm oldu. Müdahaleci, darbeci anlayış da iki büklüm oldu.
Türkiye büyük bir arınma hareketi başlattı diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Bu bir milattır. Bir orgeneralin gözaltına alınması, tutuklanması bundan sonra hep bir referans olarak kalacak. Bunu hafızadan kimse silemez. Ama şunu da görmek lazım. Biz bir savaşın içindeyiz. Askerin bir anda siyasetin içinden çekilmesini bekleyemeyiz. Bu iş adım adım olacak. Latin Amerika’da demilitarizasyon süreci 25 yıl sürdü. Silahlı Kuvvetler siyasetteki alanını korumaya çalışacak ve bu gözaltı ve tutuklamaların cevabı gelecek.
Peki, bu 30 Ağustos’ta yapılacak emeklilik ve tayin kararlarında nasıl ölçüler kullanılacağını düşünüyorsunuz?
30 Ağustos’ta bence bir miktar tasfiye olacak. Zaten toplam 14 tane orgeneral, 58 tümgeneral var. İki, üç general tasfiye olabilir. Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı’yken öyle konuşmalar yaptı ki... Bir subayın fonksiyonunu belirlerken entelektüel olmak, demokrat olmak gibi referanslar ortaya koydu. Bunlar çok kıymetli ve kaybolmayacak. Ordunun içinde bir Hilmi Özkök damarı da var. Çağa uymak gibi bir eğilim ve bir tartışma da var. Umarız bu yapı güçlenir.(ND/EZÖ)