Amiral Özden Örnek'in günlükleri size ne zaman geldi?
Mart ayı başında bize geldi.
Siz, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın bu günlüklerini 29 Mart tarihli Nokta dergisinde yayımladınız. Günlüklerin kimden geldiğini, kaynağınızın kim olduğunu sormayacağım ama şunu soracağım. Size bu dosyayı getiren, tanıdığınız, güvenilir biri miydi?
Evet. O kişiyle ilgili, 'Bu konuda biz yanıltılmıyoruz' duygusuna sahiptik.
Günlükler, 2 bin sayfalık bir dosya olarak mı ulaştı size?
Evet, yaklaşık o kadar. Bu dokümanı incelemek, anlatılan olayları, olguları tek tek kontrol etmek, dönemin gazetelerinde çıkan haberlerle günlükteki olayların uyuşup uyuşmadığının karşılaştırmasını yapmak birkaç
haftamızı aldı. Taramalarımızda uyuşmayan tek bir şeye rastlamadık.
Emekli Amiral Özden Örnek, bu günlüklerin kendisine ait olmadığını söylüyor. Siz, günlüklerin ona ait olduğundan emin misiniz?
Eminiz.
Nasıl emin olabiliyorsunuz?
Günlüklerdeki olaylara, olgulara, ayrıntılara baktığınızda, bunları kontrol ettiğinizde ve bir de kullanılan dili dikkate aldığınızda emin oluyorsunuz zaten. Çok ayrıntılı bir doküman bu. Dört kuvvet komutanının darbe yapmayı aralarında uzun uzun nasıl tartıştıkları, Deniz ve Kara Kuvvetleri komutanlarının zaman içinde darbe fikrinden nasıl uzaklaştıkları, darbe yapılmaması için Hava ve Jandarma komutanlarını nasıl ikna etmeye çalıştıkları ayrıntılarıyla anlatılıyor. Ayrıca emekli Oramiral Özden Örnek'in günlükleri bizim elimize geçtiğinde, 'Denizciler' adındaki bir internet sitesinde çok küçük bölümüyle yayımlanıyordu.
O site sonra kapatıldı değil mi?
Evet. Ama Star gazetesi sitenin bu yayınını manşet yaptı. Şamil Tayyar, günlüklerin o kısmında adı geçen 10-12 kişiyle görüştü ve anlatılanları doğruladı. Bizim yayınımızdan sonra 'Deniz Kuvvetleri Komutanlığı dönemim de dahil olmak üzere ben hayatımda hiç günlük tutmadım' diye kısacık bir açıklama yapan Amiral Örnek, kısa süre önce Şamil Tayyar'a yaptığı açıklamada ise, ki bu açıklama Örnek'in ağzından 14 Mart'ta Star'da yayımlandı, Örnek aynen şunu söyledi.
Ne dedi?
'Her çalıştığım yerde Kasımpaşa'da, Donanma'da, Ankara'da, Deniz Kuvvetleri komutanlığı'nda görev yaparken günlük faaliyetlerimi günü ve saatini belirterek not ettim. Ayrıca özel faaliyetlerimi de not ederim. Bu notlar sadece bana ait olan bilgisayarda görülürdü, şifreliydi. Görev sürem dolup ayrılırken, henüz üniformamı çıkarmadan bir-iki gün önce bu faaliyet notlarımın tamamını bilgisayardan sildim. Yani öyle 'delete' tuşuna basarak değil. Canımın yanacağını bildiğim için, bulunmasın, okunmasın diye üstünü yazdırarak sildim' dedi. Birileri şifreli de olsa günlükleri ele geçirmiş.
Eğer gerekirse, bu belgelerin amirale ait olduğunu kanıtlayabilecek misiniz siz?
Dokümanın tamamı, bunların amirale ait olduğunun yeterince bir kanıtı zaten. Ciddi bir soruşturma yürütülürse, günlüklerin gerçek olduğu kolayca ortaya çıkar. Böyle bir soruşturmada tanıklar olacaktır. Başka istihbari çalışmalar soruşturmaya eklenecektir.
Anlamadım...
Sonuçta devlet denilen yapı yekpare bir blok değil. Biz gazeteciler de bilgilere böyle ulaşıyoruz. Çünkü devlette sadece kurumlar arasında rekabet yaşanmıyor, her kurumun kendi içinde de çıkar ve güç çatışmaları, düşünce farklılıkları, yarılmalar var. Soruşturma açıldığında, darbe iddialarıyla ilgili başka belge ve bilgiler ortaya çıkacak. Bu bilgiler Silahlı Kuvvetler'in içinden de gelebilir. Dedim ya, hiçbir yapı yekpare değil. Günlüklerde 2003-2004 döneminde iki darbe girişiminde bulunulduğu açıklanıyor. Birincisi, dört kuvvet komutanının katıldığı 'Sarıkız' denilen darbe girişimi. İkincisi, Sarıkız'ın akamete uğramasından sonra aralarında en şahin görünen Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un tek başına yürüttüğü 'Ayışığı' darbe girişimi. Bu darbeyi Powerpoint sunumlarla örgütlüyor. Biz bu sunumları başka bir kaynaktan elde edip yayımladık. Genelkurmay Başkanı'nın da bu darbe planından haberi var.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, bu darbe girişimlerini destekliyor mu?
Mesela 'Ayışığı'yla ilgili olarak, Deniz ve Kara Kuvvetleri komutanlarına, 'Jandarma Genel Komutanı'nın böyle bir darbe girişiminde bulunduğunu biliyorum. Elimde darbenin planı var. Bu, açık bir suçtur. Bundan kaçamayız. Bu darbe planını Genelkurmay arşivine koyuyorum' diyor. Demek ki, ikinci darbe girişiminin dosyaları Genelkurmay arşivinde var. Soruşturma açılsın ve Genelkurmay'ın arşivinden bu dosyalar istensin. Ayrıca ikinci darbe girişimiyle ilgili olarak Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'le Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman aralarında konuşurlarken, 'MİT'in de, hükümetin de haberi varmış' diyorlar. Soruşturma aşamasında bu bilgiler, istihbaratlar gizlenemez. Ciddi bir soruşturmada hepsi ortaya çıkacak.
Peki amiral Özden Örnek, Nokta dergisine dava açtı mı?
Biz geçen perşembe gününe kadar Özden Örnek'in bu konuda hiçbir girişimde bulunmadığını biliyorduk. Çarşamba akşamı Başbakan Suriye gezisinde Nokta dergisinin haberiyle ilgili bir soru üzerine gazetecilere, savcıların harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Ertesi gün Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'nın soruşturma açtığı öğrenildi. Biz darbe girişimiyle ilgili nihayet bir soruşturma başlatıldı sandık. Oysa Nokta'yla ilgili bir soruşturma başlatılmış. Üstelik bizimle ilgili bu inceleme, haberi yayımladığımız tarih olan 29 Mart'ta başlatılmış. Hatta savcılık dergiyi toplatmak istemiş ama mahkeme reddetmiş. Aynı gün amiral de avukatı aracılıyla Nokta hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Savcılık bu başvurusuyla da ilgili hakkımızda inceleme başlatmış. Biz bunları yeni öğrendik.
Amiral sizi neyle suçluyor?
Günlükler benim değil diyor. Hakkımızda TCK'nın 318 ve 319'uncu maddelerden dava açılmasını istiyor. Halkı askerlikten soğutma ve askerleri emre itaatsizliğe teşvik etme suçları bunlar. Şaşırdık. Bakırköy Savcısı'na ben bugün ifademi vereceğim. Halka darbe girişimlerini duyurmakla halkı askerlikten soğutmak arasında nasıl bir bağ kurulabildiğini soracağım.
Siz eski kuvvet komutanlarının darbe hazırladıkları konusunda ikna oldunuz mu?
Tabii... Birinci darbe girişimi olan Sarıkız operasyonunu Hasan Cemal adını vererek 2004'te yazdı. Murat Yetkin de o günlerde dört kuvvet komutanı Gölbaşı'nda toplanıyorlar diye yazılar yazmıştı. Hatta o günlerde Kıbrıs, Annan Planı için referandum sürecine girmişti. Denktaş'ın da gittiği New York'ta, Rumlarla Kıbrıs görüşmeleri yapılırken, bir cuntacı profesör kalkıp, 'Bekleyin. Bir saat içinde askerler muhtıra yayımlayacak' diyor.
Aslında dört komutanlı Sarıkız darbe girişimi 2003 yılında başlıyor.
Nasıl başlıyor?
Özden Örnek'in, 30 Ağustos 2003'te Deniz Kuvvetleri Komutanı olacağı kesinleşince, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman onu ziyarete gidiyor. 'Senden önceki komutan Bülent Alpkaya'yla bu işleri konuşmuyorduk. Sen Ankara'ya gel de konuşalım' diyor. O sırada ikisi de darbeye istekli. Nitekim, amiral Ankara'ya gelip, diğer kuvvet komutanlarıyla ilk görüşmeleri yaptıktan sonra, deniz kuvvetleri komutanı olarak günlüğüne ilk notunu Eylül 2003'te yazıyor.
Ne yazıyor?
'Anladım ki bundan sonra bahriye işlerinden çok siyasi işleri konuşmaya başlayacağız' diyor. Kuvvet komutanlığı dönemi bu cümleyle başlıyor. Nitekim darbe görüşmelerinin ardı arkası kesilmiyor. Sürekli toplanıyorlar. Günlüklerin benim için en çarpıcı yanı şu oldu. Askerin asli görevini çok az yaptığını, tamamen günlük siyasetin içinde olduğunu, bu konuda siyasetçiden hiçbir farkının olmadığını gördüm.
Sonra niye darbe yapmaktan vazgeçiyorlar?
Şunu söylüyorlar. Bir, Amerika desteklemiyor. İki, basın desteklemiyor, Üç, halk 12 Eylül'deki gibi gel kurtar beni demiyor. Bir de en önemlisi Kara Kuvvetleri Komutanı bütün birlikleri dolaşıyor. Yurt çapında bütün kor ve orgenerallerle konuşuyor ve Özden Örnek'e durumu şöyle anlatıyor. 'Hepsi de memleketin iyiye gitmediğini, bu iktidarın laikliğe karşı bir öz taşıdığını düşünüyor ama hiçbiri bu gidişin bir darbeyle kesilmesini istemiyor' diyor. Kara ve Deniz, Sarıkız'dan böylece vaz-geçiyor. Nitekim Örnek, sonra şunları yazıyor: 'Jandarma Genel Komutanı'yla (Şener Eruygur), Hava Kuvvetleri Komutanı (İbrahim Fırtına) bize hâlâ bozuklar. Amaçları illa ki darbe yapalım ve AKP'yi uzaklaştıralım. Yapalım da Kara Kuvvetleri olmazsa nasıl olur, bunu düşünen yok. Hava Kuvvetleri Komutanı'nı fena bozdum. Zira vatanını sadece o seviyor ve ona destek verilmiyormuş pozlarında. Üstelik ne söylediğini kendisi de anlamıyor. Eruygur hâlâ darbeye ümidini bağlamış durumda. Bana çok erken çözüldük. Direnmeliydik demez mi?'
Bu belgelerin Amerika üzerinden geldiği söyleniyor. Amerika üzerinden mi geldi?
Hayır.
Belgeyi sızdıranların Fethullahçılar olduğu söyleniyor. Fethullahçılar mı bu belgeyi buldu?
Aslında bu soruların muhatabı değilim. Sonuçta şu kadarını söyleyebilirim. Devlet içindeki birtakım güçlerin çatışmasının sonucunda gazetecilere bazı haberler sızıyor. Türkiye değişiyor, dönüşüyor ve devlet içindeki bu çatışma çok güçlü yaşanıyor. Daha çoook haber sızacak gazetecilere. Hatta Avni Özgürel'in söylediği gibi ordunun kendi asli görevini yapmasını ve böylece güçlü bir ordu olmasını isteyen ordu mensupları da ordudaki bu girişimleri medyaya sızdırmış olabilir.
Yayımladığınız günlüklerde darbe yapmak konusunda en inatçı komutanın eski Jandarma Komutanı Şener Eruygur olduğu söyleniyor. Ayın 14'ünde Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını engellemek amacıyla Ankara'da düzenlenecek olan mitingin organizatörü de aynı emekli komutan. Bu iki olay arasında bir bağ var mı sizce?
Bence var. Eruygur, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin başkanı ve yürüyüşe de bu dernek öncülük ediyor. Zaten bu günlükleri okuduktan sonra günümüzdeki kitlesel eylemlerin sivilliğine inanmak çok zor artık. Türkiye'de doğrudan darbe yapmak artık mümkün değil. Ordu sivil toplumu kullanarak siyasete müdahale etme konseptini geliştirdi. Böylece belli bir meşruiyet sınırı içinde kalınarak yönetime müdahale edilecek. Bütün bu konsept değişikliklerini günlüklerde okuduktan sonra, STK'ların faaliyetleriyle ilgili artık kuşkum var benim. Kitlesel sivil eylemlerin ciddi manipülasyonlara tabi tutulduğu kanaatindeyim. Nitekim Nokta'nın son sayısında 2004'te Genelkurmay'da hazırlanan 'STK'larla işbirliği' belgesini yayımladık biz. Kamuoyunu etkileme, yönlendirme konusunda Genelkurmay'ın hangi sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapılabileceğine, STK'ların nasıl kullanılabileceğine dair bir çalışmasıydı bu. Cuma günü Genelkurmay'dan aradılar. Genelkurmay soruşturma başlatmış, haberin dokümanlarını istediler.
Verecek misiniz peki?
Hayır. Genelkurmay-STK işbirliği planını dosya numarasına kadar haberde verdik zaten. STK'lara dönersek... Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün yılda iki kez gidip komutanlara brifing veriyor. Mesela günlüklerde Ankara Ticaret Odası'nda hilafetin kaldırılmasının yıldönümü nedeniyle düzenlenen ve ulusalcı-siyasi bir gösteriye dönüşen, kuvvet komutanlarının eşleriyle katıldığı toplantı için Örnek şunları yazıyor: "Bu paneli el altından biz teşvik ettik. Coşkulu ve tatmin edici bir toplantı oldu. Salona girdiğimizde bizi alkışladılar, Cumhuriyet'in koruyucuları diye sloganlar attılar.' 6 Aralık 2003'te de Örnek, Sarıkız'ın nasıl planlandığını da şöyle anlatıyor: 'Kendimize göre bir eylem planı yapmaya karar verdik. Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben M.Ö.'yü davet edecektim. (Mustafa Özkan olduğu anlaşılıyor) Sonra rektörlerle temas edip öğrencileri sokağa dökecektik. Sendikalarla aynı şekilde hareket edecektik. Sokaklara afiş astıracaktık. Derneklerle temas edip onları hükümet aleyhine teşvik edecektik. Bu olayları yurt çapında yapacaktık." Aslında Örnek ilginç biri..
Hangi açıdan ilginç?
Liberal eleştirileri var. Mesela Atatürkçülükle ilgili olarak, 'Bir taraftan İslamiyet'in günün şartlarını karşılamadığını, reform geçirmesi gerektiğinden bahsederken, diğer taraftan sanki Atatürkçülük ilelebet yaşayacakmış gibi davranıp ilkelerini tartışmaya dahi açmıyoruz. Tabii o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye dogma haline geliyor' diyor. Günlüklerinin bir yerinde de, 'Ordu içinde biz kendimizi çok önemsiyoruz ve sivilleri küçümsüyoruz. Sivillerin yurt sevgisi eksiktir. Çoğunlukla onlar vatanlarını ve milletlerini düşünmeden şahsi yararlar için hareket ederler. Onlar tembeldirler. TSK'daki herkes çok çalışır ve fedakâr oldukları için de her şeye layıktırlar diye düşünüyoruz. Bu düşünceyle nereye varılabilir?' diyor.. Gazetecilerin akreditasyonu meselesini de askerin sivillere bakışının bir uzantısı olarak görüyor.
Akreditasyona karşı mı çıkıyor?
'Akredite basın konusu, Genelkurmay Başkanlığı tarafından icat edildi. Bu tutum yasalara ve Anayasa'ya bile aykırıdır. Sivile bakış açımız değişmedikçe, tutumlarımızdaki değişme aldatmadan başka bir şey olamaz' diye yazıyor. Bu arada karacıları da yetersiz buluyor ve 'Bu toplumu Kara Kuvvetleri'nin etkisinden kurtarmak lazım. Devletin her kesiminde kendi düşünceleri hâkim olsun, herkes kendileri gibi düşünüp kendileri gibi hareket etsin istiyorlar. Harbiye marşıyla yatıp Harbiye marşıyla kalkıyorlar' diyor.
Peki savcılar darbeyle ilgili soruşturma açma konusunda biraz çekingen mi davranıyorlar sizce?
Başbakan'ın çağrısına rağmen savcılardan ciddi bir hareket olmadı. Eeee, bu ülkede daha önce kaç savcının başı belaya girdi tabii. Evren'e dava açan savcının başına gelmedik kalmadı. Şemdinli'yi soruşturan Van Savcısı meslekten atıldı. Van Savcısı'nın başına gelenlerden sonra bir savcının kalkıp komutanlar hakkında dava açması artık çok zor bu ülkede. Bunda siyasi iktidarın büyük sorumluluğu var.
Van Savcısı'nı bu hükümet görevden aldı. Şimdi de Başbakan darbeyi soruşturacak savcı arıyor. Şemdinli'de görevini yapan savcıyı kim görevden aldı diye sormazlar mı kendisine?