Güzel ... Yani her ne kadar, gözünü kırpmadan 'evet bunlar teröristtirler!' deme medeni cesaret ve dürüstlüğünü gösteremiyorduysa, bu ilahiyat profesörü teröristi terörist diye nitelerken, onun terörist olma nedenlerine de karşı çıkmalıyız! şeklinde bir tartışma açabilirdi...
Böylece, benzeri tartışmaların, aslında can damarı olan ve olacak: "Anlamak, empati kurmak, hak vermek değildir, tersine sorunu kökünden çözmek için en sağlıklı yolu bulmaktır!" kavramını ortaya atabilirdi.
Ancak bu olmadı! Bu olmadı, çünkü bu kavramı ortaya atmış olabilmek için, önce yukarıda zikrettiğimiz gibi "bu eylemi yapanlar teröristtirler!" diyebilmiş olması gerekirdi. Zirâ söyleyecekleri ancak bu sözü söyleyebilmiş olmasından sonra, bir anlam kazanabilirdi.
İkincisi, bu kavramı ortaya atabilmek için, yalnız bu örnekte değil, ülkemiz ve tüm dünyada vuku bulmuş terör olaylarını gerçekleştiren teröristler için de "acaba bu teröristler, neden terörist oldular?" sorusunu sorabilmiş olması gerekirdi.
Tekrar ediyorum, kesinlikle ve kesinlikle söz konusu terörü ve teröristi meşru çıkarmak için değil, tersine bir daha asla vuku bulmaması yani nedenlerini kökünden ortadan kaldırabilmek, teröristi yetiştiren o nedenler bataklığını kurutabilmek için. bu sorunun sorulabilmiş olması gerekiyordu.
Bir örnek vermek gerekirse, kuşkusuz tasvip edilmeyen ve de mahkûm edilen ASALA terör eylemleri nedeniyle, o yıllarda Türkiye'de yaşayan Ermeni kökenli vatandaşlarımızdan birisine, Ahmet Hakanın bugün yöneltmiş olduğu gibi bir soru sorulsaydı ve bu Ermeni vatandaşımız da, tıpkı ilahiyat profesörünün dediği gibi "(...) ne diyeyim bu bir 'çaresizliktir!" deseydi, nasıl linç edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalırdı acaba ?...
Çünkü bu Ermeni vatandaşımız da "(...) siz bir tahayyül edin bir an, küçüklüğünden beri, sabahtan akşama (bunlara hemfikir olursunuz ya da olmazsınız, ama bir olgudur bu !) ebeveynlerinden o el topraklarına nasıl ve neden gelmiş olduklarını, TürkLER'in neler yaptıklarını duyan ve işiten, üstelik Cumhuriyet Türkiyesinin de, en ufak bir anlayış göstermeden, tersine inkârcılık yaptığını gören bir Ermeni diyasporası genci, sonunda çaresizliğe kapılıp, patlamaz mı?" diye açıklama yapsaydı, bugün bu ilahiyat profesörüne duyduğumuz toleransı, ona da duyabilir miydik acaba ?
Kısacası; olumlu ve olumsuz olaylar karşısında "nalıncı keseri" kullanmaktan, "çifte standart" uygulamasından, " empati kurmamaktan " vazgeçmediğimiz takdirde, gün gelir tüm davranışlarımız, tam bir Osmanlı tokadı gibi, boomerang güzergâhını izler ve suratımızda patlar, maalesef.
Bu kadar yalın, arı, soğukkanlı, sağlıklı ve dürüst mantıki düşünce tarzını eğer devlet erkânı topluma hatırlatamaz, biz basın - yayın emekçileri ve aydınlar olarak da bu işlevi yerine getiremezsek, bunu kim yapacak ve bu gidişin sonu ne olacak ?
Okuyucularına, sadece Türkiye sınırları dahilinde değil, evrensel alanda gelişen havayı, keyifli bir üslupla okuyucularına aktarmayı şiar edinmiş yazarlarımızın, bu konuya eğilmesini beklemek, herhalde ki safdillik olmamalı. (RH/EK)