37 yıl her 12 Eylül’de darbeyi ve içinde bulunduğumuz durumu konuşuyoruz.
Bu, çağlayana yaklaştığını bildiği halde bir türlü nehirden çıkamayan küçük bir sandalın amansız düşüşüne benziyor.
Sürekli gelecek felaketi anlatıyoruz, gösteriyoruz ama bir türlü halatlarımızı kıyıya atıp, sımsıkı bir ağaca, bir kayaya tutunup akıntıya karşı çıkamıyoruz. Her dalga bizi biraz daha sona yaklaştırıyor, ama biz tahtaları çatırdayan sandalın içinde bağırmakla, konuşmakla o kadar doluyuz ki…
Düşeceğiz, küçük sandal paramparça olacak. Her tahta dağılıp çağlayanın direncine dayanmaya çalışacak: Kaos bitene kadar, dalgaların direnci yok olana kadar…
Geriye dönüp baktığımızda yüzen parçacıkların birbirine yaklaşarak, birbirine sürtünerek kıyıya yaklaştığını göreceğiz. Ellerimiz birbirine uzanacak. Yeniden ve yeniden başlayacağız. Ama nehirlerin her zaman sakin ve durgun akmayacağını bilerek… Sessizliği dinleyerek… Çağlayanın sesine kulak vererek… Düşüşümüzü unutmayacağız, kaybolanların anısı ve acılarımız bize yol gösterecek. (SKD/HK)