Fotoğraf: kitapeki.com
Bizler, 12 Eylül’ü yaşayanlar ne yaşadıklarımızı ne de insanlarımızın başına gelenleri unuttuk. Her Eylül yeniden ansak da çoğunluk “hala o günlerde misiniz” diye sorunca ince bir sızı gelip oturuyor yüreğimize.
Bir öğretmen gibi yeniden anlatıyoruz.
Yeniden yeniden…
Ama her yıl belleğimizin diplerine ötelediğimiz yeni anılar çıkıyor ortaya. Yaşanan acılar, özlemler, kırgınlıklar, neşe ve sevinç gözyaşları…
Biz o gün de özgürdük, bu gün de özgürüz. Düşünebildiğimiz, anılarımızı çoğaltabildiğimiz, direncimizi ve umudumuzu taşıdığımız sürece özgürüz. Bu özgürlük öyle bir duygu ki ne dikenli teller, ne demir kapılar elimizden alabilir.
Bu yıl, daha 12 Eylül yaklaşmadan ağustos ayında başladı belleğimi alt üst eden anılar. Belki de zamanıydı bilmiyorum.
12 Eylül 1980 darbesinin hemen birkaç gün sonrasıydı evimizi askerler ve polisler bastığında. Büyük oğlum yedi yaşındaydı, küçük oğlum üç yaşında. Yakalanma ve tutuklanma anıları başka zamana, esas anlatmak istediğim, cezaevinde yaşadığım en mutlu olduğum bir gece.
Sivil hapishane
Evet bizler, en küçük bir olanak yakaladığımızda mutlu olan bir kuşağın çocuklarıydık. İskenderun’da kadınlar için askeri bir hapishane yoktu.
O zamanın Adana- Hatay sıkıyönetim komutanının emriyle Reyhanlı’daki sivil bir hapishaneye gönderildik. İki kadındık.
Bizden önce kaçakçılıktan hükümlü bir kadın vardı koğuşta. Bilinen hikâye… Sivil mahkumlar siyasi mahkumlardan hep kaçınmışlardır.
O zavallı kadın -adı Leyla’ydı- gündüzleri çocuklarına bakıyor, çamaşırlarını yıkıyor, yemeklerini pişiriyordu. Akşam olunca kocası çocukları alıp eve dönüyordu. Cezaevinin bahçesinde oturup günlerinin geçmesini bekliyordu.
Bizim gelişimizden ne kadın gardiyan ne de kadın mahkûm memnun oldu. Kurulu düzenleri değişti. Kapanmayan kapılar kapandı. Sabah ve akşam sadece kapıyı açıp kapamak için cezaevine uğrayan kadın gardiyan düşman kesildi.
Biz iki kadın ne kadar anlayışlı davransak da olmadı. Neyse… Bunlar uzun hikaye.
Oğlumun ilkokula kaydı yapılmıştı. O kadar özlemiştim ki… Annem ancak ayda bir getirebiliyordu.
Gene bir hafta sonu, cumartesi görüşe geldiler. Oğlum ve ben öyle sarıldık, öyle koklaştık ki, Leyla bile gözyaşlarını tutamadı.
Akşam yaklaştı. Görüş bitti.
Leyla oğlumu alıp kendi ranzasına götürdü. Battaniyesinin altına sakladı.
Kapılar kapandı. Oğlum ve ben baş başaydık.
Pazar günü akşama doğru, Leyla oğlumu ne yaptı etti, dışarı annemin yanına götürdü.
Okuma yazma bilmeyen o kadın bana oğlumla geçen mutlu bir gece ve gündüz bağışladı.
Biliyorum, 12 Eylül 1980 darbesi ülkemizin faşizme teslimiyetinin başlangıcı. Ve 1980 sadece bizde değil Asya ve Ortadoğu ülkelerinde de eş zamanlı darbelerin yılı. Bu bir sömürü projesi.
Devrimcilerin “böcek” olarak görülüp, başlarının ezilmesi gerektiğini savunan bir proje… Ancak insanlar arasındaki dayanışma ve dostluk, kardeşlik oldukça her faşizan baskı yenilmeye mahkumdur.
2021, 12 Eylül’ünde belleğimin derinliklerine gizlenen anım su yüzüne çıktı. Leyla’lar oldukça, dostluk, kardeşlik ve barış kazanacak.
TIKLAYIN - 12 Eylül Askeri Darbesi: Dövüşerek kaybetmenin tarihi
TIKLAYIN - "AKP, 12 Eylül faşizminin revizyondan geçmiş versiyonu"
(SKD/EMK)