Meşhur "Bu Tarz Benim" programını bianet okuyucusu da olsanız duyduğunuzu zannediyorum. Önce burada bir anlaşalım.
Geçtiğimiz günlerde bu programın katılımcılarından Nur Bozar adlı yarışmacının bir programda sunucu olacağına, Özlem Özden adlı bir diğer yarışmacının da Bozar'ın sunacağı programda jüri üyesi olarak yer alacağına dair haberler çıktı. Bu haberlerin ardından, televizyon sektöründen Burcu Özder, iletişim mezunları ve öğrencileri adına medya patronlarına yazdığı açık mektupla bir kampanya başlattı. Özder'in uzun mektubunda kısaca şu ifadeler yer alıyordu:
"Mesleklerimizi seçtiğimizde büyük hayallerle bu yola çıkmıştık. Kimimiz 14 yaşında bu mesleği seçip iletişim liselerine giderken, kimimiz lise sonrası iletişim fakültelerini ya da radyo-TV meslek yüksekokullarını tercih ederek bu yola baş koymuştu. Gelinen noktada bakıyoruz da boşuna okumuşuz. Doktor, avukat, mimar olmak isteyenler bu bölümlerden mezun olmak zorunda. Eğer okulunu okumadıysanız olamazsınız. Bizler iletişim fakültesinden mezun olup da yazdığım mesleklerden hiçbirini taciz etmiyoruz; edemeyiz de zaten. Bizler onların alanlarına sızmıyoruz; lakin başka bölümlerden mezun olmuş birçok insan sektörümüzde ünlü olmanın peşinde... Ve bu insanların eğitimlisi ya da eğitimsizi katılsın bir yarışmaya, sergilesin tüm hünerlerini, kapsın dizide ya bir rol ya da programda bir sunuculuk işi. Oh ne ala memleketin hali."
En son baktığımda, change.org sitesindeki kampanya metnini 13 bin 800 kişi imzalamıştı. İmzalayanlar arasında bir demet sebep sunanlar da vardı. Bu sebeplerden bazılarını da şöyle koyalım:
"Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Yönetmenlik mezunuyum. Yıllarca sektörün farklı dallarında emek verdim. Meslek hayatıma yönetmen olarak devam edebilmek için tırnaklarımla kazıyarak yıllarca mücadele ettim. Emeğimin hakkını alamadan geceli gündüzlü özveriyle çalıştım. Kazandığım üç kuruşla kendimi geliştirebilmek için spikerlik, sunuculuk kursu gibi kurslara gittim. Ve işsizim! Çünkü sektör beni değil, Özlem Özden gibi ekran şaklabanlarını tercih ediyor."
"2011 yılı gazetecilik mezunuyum ve gazetecilik namına hiçbir kuruluşta bu tip insanlar yüzünden iş bulamadım. Diplomam var ve 4 yıl dirsek çürüttüm ama karşılığını alamadım. Medya kuruluşlarının insan kaynakları iş başvurusu için muhatap bile almadı. Özgeçmişimi başvuru yapmak için gittiğim bütün medya kurumlarında sadece güvenlik görevlilerine bırakabildim."
"Medya iletişim okudum. Staj dönemim hiç bitmedi, hep daha çok tutunmak için göz yumdum. Okula giderken tıklım tıklım kar kış yollarda süründüm. Kısa filmler için sokaklarda dolandım. Benim gibi emek veren arkadaşlarımın hakkı yenmesin."
"İletişim fakültesi çift anadal mezunuyum. Bitirdiğim 2 bölümde de yıllarca görüştüğüm herkes kadro açılana kadar stajyer adı altında ücretsiz çalışmamı istediler. Yolun sonunda ise kadro açılmadı. Açılsaydı da zaten asgariye talim olacaktık. Sonunda işsizlik canıma tak etti, ben de meslek değiştirdim."
Bu tartışmaya, televizyon yapımcısı ve ekran yüzü Armağan Çağlayan da Twitter'dan yayınladığı mesajlarla katıldı. Çağlayan, Özder'in isyanına itiraz ederek, "İletişim öğrencilerinin Özlem Özdem ve Nur Bozar ile ilgili başlattıkları imza kampanyasını hiç anlamadım. Öğrenciler yarışmacı mı olmak istiyorlar? Ayrıca iletişim fakültelerinde ekran önü eğitimi var da biz mi bilmiyoruz? Öğrenciler popüler kültüre karşı ise o ayrı. Zaten iletişim fakültesi öğrencilerini mahveden de bu popüler kültür düşmanlığı. Her iletişim fakültesi mezunu Nuri Bilge Ceylan olamaz ki! TV'ler ticari kuruluşlar. Aynı marketler gibi. Marketler talep edilmeyen ürünü raflarına getirip koyuyor mu? Ayrıca rica edeyim, TV'leri eğitim aracı olarak görmekten vazgeçin. TV bildiğiniz eğlence aracı. Üstelik en ucuzundan" dedi.
Olay örgüsü hakkında bilgi verdikten sonra, kendi yorumumu paylaşayım. Öncelikle Özder'in başlattığı kampanyayı görünce ifademe bir gülümseyiş hakim oldu. Gülümsedim çünkü birileri nihayet öyle ya da böyle sistemin acımasızlığına tepki vermişti ki bu televizyon sektöründe pek görülen bir durum değil. Gülümsedim çünkü aklıma habercilik dünyasının hali düştü.
Bana kalırsa Özder itirazında haklı ama itirazını dayandırdığı bazı sebepler nedeniyle de haksız. Bir televizyon programına katılan herhangi bir yarışmacının, başka bir programda jüri üyesi olarak yer almasına imrenecek iletişim fakültesi öğrencisi olduğunu sanmıyorum. Ya da daha doğrusu, imreniyorsa bile ekranda jüri üyesi olmak için iletişim fakültesinden mezun olması gerekmediğini bildiğini zannediyorum. Öte yandan, sunuculuk konusunun ise bundan ayrışan bir durum olduğunu da belirtelim.
Çağlayan'ın dediği gibi, her iletişim mezunu Nuri Bilge Ceylan olamaz. Ancak mesele, Nuri Bilge Ceylan olmak ya da olmamak değil.
Bu ülkede 50'den fazla iletişim fakültesi var. Varın, mezun olan öğrenci sayısını siz düşünün. Bu fakülteler, medya alanında istihdam edilmek üzere insan yetiştirmek için kurulan yerler. "Her ile bir üniversite" şiarı ile çıkılan yolda, üniversitelerdeki mevcut eğitim kalitesini burada tartışacak değiliz. İletişim fakültelerinde okuyan gençler birilerinin hayrına değil, hayatlarını kazanmak adına herkes kadar ter döküyor. Sonrası mı? Sonrası hüsran. Talep çok, iş olanakları kısıtlı ya da hiç yok. Kurumların insan kaynakları bölümlerine iletilemeyen CV'ler, uzun dönem stajyerlik, kötü çalışma koşulları vs...
Okulunu okumayan elbette doktor olamaz (olanı da yakın zamanda 'sahte doktor' haberiyle gördük gerçi) ama iletişim böyle bir alan değil. Bu durum, emek harcamadan her önüne gelenin yazacağı, ekrana çıkacağı ya da mutfakta çalışacağı anlamına gelmiyor. Ve fakat bu anlama gelmese de aynen böyle oluyor. Kanımca Nur Bozar ya da Özlem Özden'e gelene kadar ne örnekler var!
Gazetecilik camiasından konuşacak olursak, akademisyenlerin muhabirlik, sanatçıların röportaj yaptığı örnekler hiç de az değil. Bence en vahimi, gazeteleri işgal edenlerin günün sonunda basının içinde bulunduğu durumdan dert yanması. Helin Avşar-Rasim Ozan Kütahyalı röportajının gerçekleşebildiği topraklarda yaşıyoruz neticede. Sistemin dayattıklarına sırtımızı yaslayarak meşrulaştırdığımız bu düzende hiçbirimiz masum değiliz. Bu tarz hepimizin nihayetinde. (BK/ÇT)