'70'li yıllarda Dersim'de, Hasat Kitabevi'nin sahibi herkesin "Amca" olarak bildiği, Ali İşçi idi. Ali Amca'nın, İbrahim Kaypakkaya'nın arkadaşı olduğu ve onun gibi işkence gördüğü herkes tarafından bilinir ve konuşulurdu. Bu da onu benim nazarımda daha değerli kılar ve okuldan kalan zamanlarımı onun yanında ve kitabevinde değerlendirerek geçirmeme neden olurdu. Ali Amca'nın da önerisiyle edindiğim kitapları büyük bir ilgi ve titizlikle okuyup iade eder, yeni kitaplardan faydalanmak isterdim.
TIKLAYIN - BİR DEVRİMCİNİN PORTRESİ İBRAHİM KAYPAKKAYA
Dersim’in “Kuntakintesi”
Bir gün türkü söylerken yakaladı beni. "Yedi yaşıma basmadan ihtiyar oldum" isimli bir Mahsuni türküsüydü söylediğim. Sesimin güzel olduğunu söyledi. Türkü söylemeye olan ilgimden ve bunun dedemden 'miras' olduğundan söz ettim. Kaypakkaya’nın siyasal düşüncelerini, işkencede direnişini ve katledilişini anlatan ağıt ve marşlardan oluşan karma bir kaset hazırladı bana. Ve benim Mahsuni ve diğer halk ozanlarının türkülerini söylemekten, devrimci ozanlara ait ağıt ve marşlar söylemeye uzanan serüvenim farkına bile varmadan böylece başlamış oldu.
Bu küçük kentte Kaypakkaya'nın fikirleri doğrultusunda hareket eden insanların sayısı gün geçtikçe çoğalıyordu. Dersim'de onun gibi giyinmek ve kasketli dolaşmak bir gelenek halini almıştı. Bu durum herkes gibi beni de heyecanlandırıyor, giderek farklı arayışlara yöneltiyordu. İşte bu süreçte sadık bir "İbocu" olduğuna inandığım ve daha sonraki yıllarda Dersim’in "Kuntakintesi" olarak karşımıza çıkan sevgili Haydar Çakmak'ı tanıdım.
Mahallemizin tek "İbocu"su olduğumu öğrenen Haydar, beni İbrahim'in işkence hanede katledilişi konusunun çok ötesine taşımış ve onun Türkiye'de devrimin yolunu gösteren düşünceleriyle buluşturmuştu.
O yıllarda İbrahim'in "Bütün Yazıları" olarak bilinen kitap yasaktı. Bu kitabın fotokopi ile çoğaltılmış halini elinde bulunduran Haydar, okumam için büyük bir çaba sarf ediyordu. Çünkü Haydar'a göre bu kitabı okumayan kişi asla iyi bir "ibocu", iyi bir devrimci olamazdı!
Hayatını konu alan kitap gibi, düşüncelerini anlatan "Bütün Yazıları"nı da büyük bir heyecanla, defalarca okumuş ve artık farklı siyasal düşünceleri olan, diğer örgütsel yapılardan kişilerle yoğun tartışmalar yapan biri konuma gelmiştim. Bu duruma en çok sevinen şüphesiz, 12 Eylül faşizminin daha ilk günlerinde bizden vahşice kopardığı, Dersim'in "Kuntakintesi"ydi.
Kürt Sorununa dair düşünceleriyle de ayrıcalıklıydı
İbrahim Kaypakkaya, “işkencede ser verip sır vermeyen bir yiğit” olmasının da ötesinde herkesin imrenerek baktığı, inancının ateşinden kıvılcım aldığı düşünceleriyle; sistemin köhnemiş çarkını sorgulayan ve aslında onu kendi oklarıyla vuran örnek bir ideologdu. Engin teorik bilgisi ve makalelere konu olacak bir öngörüsü vardı.
İbrahim Kaypakkaya kimdir? |
Kaypakkaya Fikir Kulüpleri Federasyonu'nda (FKF) devrimci mücadeleye katılmış, FKF'nin Çapa Yüksek Öğretmen Okulu şubesini kurmuştu. Türkiye İşçi Partisi'ne (TİP) de üye olmuştu. 1969-70'li yıllarda yalnız öğrenci hareketi içinde değil, fabrika grevlerinde, toprak işgallerinde, Trakya, Siverek, Kürecik, Elbistan köylülerinin arasında, 71 darbesine karşı Dersim dağlarındaydı. 24 Ocak 1973'de Dersim'in, Vartinik, Mirik mezrasında kaldığı köy basılarak, arkadaşı Ali Haydar Yıldız hayatını kaybederken, kendisi yaralı kurtulacaktı. Ancak beş gün sonra sığındığı bir köy evinde ev sahibinin ihbarı sonucu yakalanacaktı. Yakalandığı andan itibaren Tunceli'de, Elazığ'da ve Diyarbakır'da en işkencelerden geçti. 1973'ün 17 Mayıs'ını 18'ine bağlayan gece öldürüldü. |
Kürt sorunu konusundaki düşünceleriyle devrimci enternasyonalizmin adeta bir simgesi konumundaydı. 68 Kuşağı devrimci önderleri arasında İbrahim'i ayrıcalıklı kılan en önemli nedenlerden bir tanesi de buydu.
İbrahim Kaypakkaya aramızdan ayrılalı 42 yıl geçti. Bu yıllar boyunca yılmadan, onun teori ve pratiği ekseninde devrimci olan yüzlerce kişi dağlarda, şehirlerde ve işkencehanelerde acımasızca öldürüldü. Bu genç insanların birçoğunu tanıyordum; yakın arkadaşlarım, yoldaşlarımdı. Onların da anaları, babaları, sevdikleri, oğulları, kızları, dostları, yaşayacakları koca bir hayatları vardı. Sosyalist bir Türkiye’de özgürce yaşamak adına inançları tamdı. Yaşamak uğruna inançlarından vazgeçmediler, inançları uğruna yaşamlarını verdiler; tıpkı önderleri gibi. Şimdi onlar, geceyi aydınlatan birer yıldız gibidirler Dersim'in dağlarında.
Sadece düşünceleriyle değil, halka örnek yaşamıyla da İbo hayatımızın vazgeçilmeziydi. Bu bağlamda düşünceleri kadar biz onun kasketini de çok sevmiştik. Diyarbakır zindanlarında lime lime edilen bedeni, hepimizin bedeniydi. Faşizme karşı direnişimizin sembolü ve bu zorlu mücadelede yolumuzu aydınlatan bir ışık gibiydi.
İlham olarak yaşıyorlar
Evet, bu hüzünlü ve yanık öykü; inançları uğruna teslim olmayan ve direnerek ölümü kucaklayanların efsaneleştiği bir öyküdür. Bu öykü hayat bulmuş haliyle bugün Rojava'da, Kobane ve Şengal'de yazılmaya devam ediyor. Haki Karer, Mazlum Doğan, Sakine Cansız ve 17'lerin onurlu mirası üzerinden bugün, özgür bir geleceğin inşası devam ediyor. Onlara sahip çıkmak, unutmamak, yaşanılanları ve gerçekleri gelecek kuşaklara aktarmak hepimizin görevi. Bu görevi, onların işaret ettiği, temeli sarsılmaz hakikat için mücadeleyi büyüterek; sayımızı çoğaltarak üstlenebiliriz.
İşçiler, emekçiler, köylüler, Kürtler, Aleviler ve ezilen tüm kesimlerin sorunları ve buna bağlı olarak da devrimci potansiyel karakterleri güncelliğini koruyor. Bu potansiyelin, gerek batı gerekse Ortadoğu'da, tam da sözünü ettiğimiz değerlerin izini aradığı bir dönemden geçiyoruz. Böylece rolümüzün hem kaçınılmaz hal aldığı hem de fırsatlarla bütünleştiğini söylemek mümkün. Egemenlerin saldırıları sadece bedenen birilerini aramızdan ayırabiliyor. Devrimciler, gerçekten de ölümsüz ki, halihazırda direnişlere ilham vermeye devam ediyorlar.
Bu bağlamda, 42 yıl önce 'kasketli gidişiyle' hepimizi hüzünlendiren ve hüzünlendirdiği kadar da hayatımıza yön veren İbrahim Kaypakkaya başta olmak üzere hayatını kaybeden halkımızın bu yiğit evlatlarını derin bir saygıyla anıyorum. (FT/HK)