Seçimi nihayet atlattık. Özet bir kaç notu şöyle belirtebilirim.
* Bu seçim Kürt hareketi açısından genel olarak bir başarıdır. Başarılı olmuştur. Sonuçlar Fransız düşünür Jacques Rancière’ın “Siyasalın Kıyısında” kitabını tekrar okuma isteği uyandırdı. Çünkü Halk "kavramının görmüş olduğu bozguncu işleve ve halkın "sayılmayan", "esamisi okunmayan" kesimlerinin (kadınların, proleterlerin vb.) verdikleri mücadelelerle nasıl "sayılanlar" katına çıktıklarına ilişkin analizi, "siyasetin sonu" tezlerine karşı çok güçlü bir cevap oldu. Bu güçlü cevabın içinde Kürt hareketi var.
* Alınabilecek yerlerin bazıları (Muş, Bingöl, Urfa vb.) göz göre göre elden gitti. Bu konuda, ilgili yerlerin sosyo-psiko özgünlüğü belirleyici oldu. O noktada ciddi bir eleştiri-öz eleştiri-deneyimlerden ders çıkarma olacaktır. Özellikle Urfa, zamana yayılmış iyi bir çalışma pratiği ile rahat alınabileceğinin de göstergesi oldu. Kaybedilmiş olsa bile değerli şeyler öğretmiştir pratik saha için.
Diğer önemli bir durum ise bu seferde aldığımız yerlerin bazılarında geçen seçimlere oranla yüzdelik olarak düşmemiz. Bu durum da ayrıca değerlendirilmeye muhtaç. Hakkari gibi bir yerde oy oranın düşüşü(Amed, Batman gibi yerlerdeki düşüşte benzer) kriz olarak görülmek yerine, yerel yönetimler politikasının gözden geçirilmesi için kanımca hangi zeminde değerlendirilmesini göstermesi açısından iyi fırsat.
* Seçimin en önemli kazanan isimlerinden biri de kuşkusuz Sayın Öcalan’dır.
* Kitle psikolojisinin iktidar ile nasıl bir menem ilişkisinin olduğunu ve onu tekrardan okumaya fazlası ile muhtaç olduğumuz yine net olarak ortaya çıktı. Cemaat’ın darbeleri, kasetler, CHP ile işbirlikleri ve daha pek çok parametre tarumar oldu. Entelimsi camianın, medyanın açık-gizli karşı cephe saldırıları, desteği işe yaramadı bazılarına. Gezi ruhu, büyük yolsuzluk ve daha pek çok “tutunan” faktör de sistemin kendini karşıt kurduğu argümanlar üzerinden kaale alındığı ortaya çıktı. Her şeye rağmen aynı kitlenin Erdoğan’a hala oy veriyor olması bize lazım olan gerekli politika üretiminin de anahtarı. Sonucu gösterip yüklenmek bir yere kadar işe yarayabilir ama asıl nedenleri bu kitleye anlatmak lazım. Gönüllü bir esaret söz konusu. Muhteşem bir rıza hegemonyası var. Asıl korkutucu olan budur.
* Erdoğan’ın balkon konuşması elektriği keserek oyları çaldığı ve iktidarı açısından karanlık günlerin bizi beklediğinin işareti idi. Bolca “tek”ledi. Savaş ağzı vardı. Kin, öç alma emareleri ön planda idi. Seçim boyunca ona edilen her sözün, sorulan her hesabın defterini tuttuğunu ve hepsinden şimdi öç alacağını söyledi. Cemaate operasyon olacak. Yanına oğlu Bilal’i ve kirli işlere bulaşmış bakanları alarak halın karşısına çıkarması bir çeşit vaftiz töreni idi. Psikolojik bir manevra ile akladı onları. Altını çizmekte fayda gördüğüm bir durum da konuşmasında Kürtlere fazla bulaşmaması oluşu. Gözünü şuan okyanus ötesi ve CHP kaplamış durumda. Çözüm sürecini ağzına olumlu anlamda aldı ama tek devlet, bayrak fantezisinden vazgeçmedi.
* Adorno yaşasa yanlış muhalefet ile doğru siyaset olmaz der miydi bilmiyorum ama biz yine onun söylediğini farz edelim. Erdoğan’ın hala kalelerini koruyabiliyor olmasının en önemli sebeplerinden biri de sadece bir alana sıkışmış kofti muhalefet geleneğidir.
* Seçim HDP için bir kent haritası niteliğinde. Artıları ve eksileri net olarak ortaya çıktı. Bazı kavramlar vardır. Hep vardır, var olacaklardır. Sadece bazen yeniden tanımlama ihtiyacı hissederler. HDP’de bana göre şuan böyle bir kavram. Bu yeniden tanımlamadan kastım kendisi ile yüzleşmesi.
* Kurdistan için pek çok siyasi denge bir şans olarak önümüzde duruyor. Özerklik inşası için dönülmez akşamın ufkuna girildi. “Ya erê ya na” eşiği çoktan aşılıp “Ya erê ya erê” kısmına geldiğimiz için asıl sınav şimdi başlıyor. Yolumuz açık olsun. (ÖA/HK)
* Bu yazı Yüksekovahaber sitesinde yayınlandı.
** Fotoğraf: Mehmet Çakan / Diyarbakır - AA