Genç bir kadın, elinde valizi ile ardında bıraktığı geçmişine ve evine bir daha dönmemek üzere yola çıkar. Bu kadının adı Reyhan.
Bu yolculuk, sadece mekân değiştirmek değil, aynı zamanda yaşadığı travmalardan uzaklaşmaya çalışmanın bir sembolü.
Reyhan’ın hayatına sığınma evinde tanıştığı Asya girer. Asya, onun için bir dost, bir sığınak, bir kardeş. İkisi birlikte yeni bir hayata adım atarken Leyla ile yolları kesişir. Bu üç kadın, birbirlerine tutunarak hem geçmişlerini hem de üzerlerine sinmiş travmalarını aşmayı öğrenirler.
“Bazen bir gün 365 saat gibi gelebilir insana” der Reyhan, yaşadıklarının ağırlığını Asya’ya anlatırken. Bu söz, daha sonra onların hikayesini anlatan “Bir Gün 365 Saat” filminin adını belirler.
Yönetmen Eylem Kaftan’ın çektiği bu film, yalnızca bir sanat eseri değil, aynı zamanda kadınların maruz kaldıkları istismar, şiddet ve adaletsizliklerle nasıl baş ettiklerini gözler önüne seren bir direniş belgesi.
Film, yalnızca kurduğu sahici diliyle değil, gerçek hikayeleri ve adalet arayışını işlemesiyle de izleyiciye doğrudan temas ediyor.
Üstelik İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin bir dönem başkanlığını yapmış olan avukat Birsen Baş Topaloğlu’nun hukuki süreçlerde kadınlara verdiği destek de filme gerçekçi bir derinlik katıyor. Bu detay, kadınların sadece dayanışmasıyla değil, adalet arayışıyla da güçlenebileceğini gösteriyor.
Film, dün akşam (25 Aralık Çarşamba) Kadıköy Sineması’nda Başka Sinema aracılığıyla izleyiciyle buluştu.
Gösterim sonunda, filmde hikayeleri anlatılan Reyhan, Asya ve Ayşegül sahnedeydi. Moderatörlüğünü İletişim Uzmanı ve yazar Ayşen Şahin’in yaptığı söyleşide, salonu dolduran izleyiciler hem hikâyeyi derinlemesine sorguladı hem de bu kadınların mücadelesine duydukları hayranlığı ifade etti.
Asya, filmin çekimleri sırasında hissettiklerini şu sözlerle paylaştı:
“Paylaşmak çok iyi geldi. Çekimler boyunca çok yakın ilişki içindeydik. Yaşadığım şeyler benden uzaklaşma gibi oldu bir süre sonra. Çok yerde gösterdik filmi, çok olumlu tepkiler aldık. Biz çekimler boyunca ağladık, güldük. Gerçekten hissettik ve izleyene de bu geçti sanırım.”
“Kadın kadının dayanağıdır”
Ayşegül, yaşadıklarını anlatırken salondaki duygusal yoğunluk daha da arttı. Şöyle dedi:
“Reyhan ve Asya’yı görünce, çocuklarımın yaşadıklarını hatırladım. Aynı yerden canı yanmış insanların yaralarının birbirine denk gelmesi daha çok duygu veriyor. Pes etmemiş, mücadelesine devam eden üç küçük kadın ve iki kız çocuğu vardı benim için. Çok güzeldi, bizim için.”
Asya, filmin yalnızca kendi hikayelerini anlatmakla kalmadığını, bir dönüşüm yarattığını şöyle anlattı:
“Bir dernek kurduk: SADE, yani Sanat Araştırmaları ve Kadın Derneği. İnsanın cesareti açılınca bir daha kapatamıyorsunuz.”
Salondan bir izleyicinin, “Sizin için ne yapabiliriz?” sorusuna, yönetmen Eylem Kaftan’ın yanıtı şu oldu:
“Bu filmi daha fazla insana ulaştırabilirsiniz. Bu kadınların hikayesi başka kadınlara da cesaret verecek. Hayalimiz, bu hikayenin köy köy, kasaba kasaba dolaşması.”
“Türkiye toplumu bu filmi olgunlukla karşıladı”
Yönetmen Eylem Kaftan, filmin toplumsal karşılığı hakkında şunları söyledi:
“Türkiye gibi bir ülkede bu film gösterildi mi diye soranlar oldu. Hiçbir engelleme ile karşılaşmadık. Türkiye toplumu bunu çok olgunlukla karşıladı. İnsanlar her gün bu suçları duyuyor. İlk kez ‘kral çıplak’ diyerek bir adım attık. Bu film, insanlığa olan inancımı tazeledi.”
“Bir damla suya tutunduk”
Reyhan, bu sürecin kendisi için ne anlama geldiğini şu sözlerle özetledi:
“Biz üç deli kadındık, yaşamaya çok istekliydik. Bardakta bir damla dahi olsa ona tutunmaya çalıştık. Anne, baba, kardeş olmak için kan bağına ihtiyaç yoktur.”
Salondan çıktığımızda, her izleyenin aklında tek bir soru vardı: “Bu filmi daha fazla kişiye nasıl izletebiliriz?”
Çünkü “Bir Gün 365 Saat” yalnızca bir film değil, kadınların dayanışma ve mücadele ile karanlık geçmişlerinden nasıl sıyrılabildiklerinin bir hikâyesiydi. Bu hikâye, bardaktaki son damlaya bile tutunan kadınların, korkunun soğuk gölgesini umut ışığıyla aşarak yazdıkları bir destandı.
Film, Reyhan’ın valiziyle çıktığı o sembolik yolculuktan başlayarak Asya ve Leyla ile kurduğu bağa, oradan da dayanışmanın çemberine dönüşüyor.
Üç kadının hikâyesi, bir nehir gibi birleşerek büyüyor, sonunda kadınların adalet arayışında birbirine güç veren bir okyanusa dönüşüyor. Bu okyanusun dalgaları, izleyiciyi de içine alıyor. Bir noktada seyirci artık yalnızca bir gözlemci değil, o dayanışma halkasının bir parçası oluyor.
Bu film, kadın kadının yurdu olduğunda nasıl bir dönüşüm yaşanabileceğini gösteriyor. İçeriden kırılmak istenen kadınların, bir araya geldiğinde ne kadar güçlü bir yapı inşa edebileceğinin bir kanıtı gibi. Reyhan’ın dediği gibi: “Anne, baba, kardeş olmak için kan bağına ihtiyaç yoktur.”
Sonunda film, bir hikâye olmaktan çıkıp bir çağrıya dönüşüyor. Nerede gösteririz, nasıl daha çok insana ulaştırırız diye düşündükçe, belki de bardaktaki son damlaya tutunmanın ve o damlayı bir okyanusa dönüştürmenin yollarını bulacağız.
Sahi ticari olmayan fakat toplumun gerçek yaralarını gündeme getiren böylesi filmleri daha çok nasıl ve nerelerde izleriz?
Filmin Künyesi
- Yönetmen: Eylem Kaftan
- TÜRKİYE, HIRVATİSTAN / 2023 / DCP / Renkli / 83’ / Türkçe; İngilizce altyazılı
- Senarist: Eylem Kaftan, Burcu Salihoğlu
- Görüntü Yönetmeni: Florent Herry
- Kurgucu: Burçak Yurdakul
- Sanat Yönetmeni: Burcu Salihoğlu
Müzik: Marc Collin - Katılanlar : Nuri Karadeniz
- Yapımcı: Eylem Kaftan, Zeynep Koray, Sabina Kresic
Ortak yapımcılar: Bünyamin Bayansal, Can Aygör
(EMK)