Bir iktidar ki, sınırsız, sorumsuz, ölçüsüz açıklamalar yapıyor.
Bir iktidar ki, iddia ediyor ama bütün imkânları elinde olduğu halde iddiasını kanıtlamıyor.
Bir iktidar ki, muhalefeti yok etmeye çalışıyor.
Bir iktidar ki, devletin şiddet tekelini hadsiz, hudutsuz ve hukuksuz olarak salt kendi çıkarları için kullanıyor.
Bir iktidar ki, dış politikası yerlerde sürünüyor. (Örneğin Şam’da namaz kılacaklar, şimdi burnunu sınırın ötesine çıkaramıyor.)
Bir iktidar ki, temel sorunlarını çözememişken dünyaya ayar vermeye çalışıyor. (Tabi bunların dünyada bir esamisi olmuyor. Zaten amaç, içe dönük propaganda yapmak.)
Tek tek ne halde olduğumuzu saymadan, bu AKP iktidarının Türkiye’si uluslararası olumluluk sıralamalarında (örneğin insan hakları, basın özgürlüğü, eğitim düzeyi, bilim, patent vb.) sonlarda yer alırken, olumsuzluk (örneğin yolsuzluk algısı, çocuk ölümleri, kadın cinayetleri, şiddet vb.) sıralamalarında önlerde yer almakta.
Bir ülke geri durumda olabilir, bazı temel sorunlarını çözememiş olabilir, fakir olabilir; bizim sorunumuz bunları aştı. Bu çığırdan çoktan çıktık. Biz aşağıya doğru yuvarlanıyoruz!
Milyarder sayısının, gayrimenkul satışlarının, araba satışlarının, yol yapımının artmış olması bir toplumun toplam yaşam kalitesi açısından ne yazar?
Şili’de Pinochet faşist rejiminde de bizdekine benzer durum vardı, ne oldu?
Daha net bir örnek vermek gerekirse, Nazi Almanya’sının 1930’lu dönemleri de böyleydi.
Toplumun moral değerleri ne durumda?
Toplumun gelecek beklentileri ve umudu var mı?
Bu toplum ahlaken, vicdanen, moral olarak çöküyor!
Çöktükçe hukuksuzlaşıyor, saygısızlaşıyor, değerlerini yitiriyor ve daha kötüsü deliriyor!
Bir delilik halidir, devam ediyor!
Bizi delirtiyorlar!
Bizimle alay ediyorlar!
Bizi kandırıyorlar!
Bizi korkutuyorlar!
Bizi dövüyorlar!
Ve bu iktidar öylesine pervasızlaştı ki…
İşte Gezi’nin yıldönümü.
Ne demişti dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan?
"Dolmabahçe Camii'nde göstericiler içki içtiler. O görüntüleri cuma günü kamuoyuna göstereceğim'' demişti. İktidarın papağanları da aynı iddiaları tekrar ettiler.
Kaç yıl geçti, bir türlü o görüntüleri görmedik!
Caminin Müezzini Fuat Yıldırım ise, "Ben camide içki içen görmedim, din adamıyım yalan söyleyemem" demişti. (Mütedeyyin Müslüman ile dinci -siyasetçi Müslüman’ı ayıran temel işte bu ahlaktır.)
Müezzin tenzili rütbeye uğratılarak sürgün edildi!
Yüzlerce yalanın, çarpıtmanın içinde bir de Kabataş olayı vardı ki, evlere şenlik!
Bu bölgede dolaşıp duran AKP Milletvekili Mehmet Metiner de ‘görüntüler elimizde ama infial yaratmasın diye yayınlamıyoruz’ şeklinde açıklamalar yaptı. Bunun altını özellikle çiziyorum çünkü bölge insanı daha yakından tanısın diye!
Kabataş yalancıları yine piyasadalar, yalanlarına ve iktidar yağcılıklarına devam ediyorlar!
Delirmişlik hali diyorum ya, işte bu ve bunun gibi binlerce olay karşısında toplumun edilgenliği, soru soramaması ve önemli bir kesiminin hala inanması.
Sorunumuz ekonomik sıkıntılar, işsizlik gibi günlük maişet derdini çoktan geçti.
Bizim sorunumuz insanlaşma, utanma duygusunu taşıyabilme, birbirimizin haklarına saygı gösterme, adil olma, ahlaklı olma sorunudur!
İktidar her açıklamayı, her işi çıkarları uğruna yapıyor ama bu öyle bir hal aldı ki, artık delilik eşiğine girildi.
Gidişat gerçekten korkunç bir hat üzerinde ilerliyor. Başımıza kötü şeyler gelecek de, ne kadar ve nasıl gelecek pek kestiremiyoruz. Uç noktada olmasına rağmen bir iç savaş tehlikesi bile var!
AKP, seçimleri kazanmak için gerekli olan oy oranını belli bir bant aralığında tutmak ve seçmen kitlesini mobilize etmek için toplumda müthiş bir ayrışma ve düşmanlaşma yarattı.
Bunu yaparken en ufak bir ahlaki, hukuki ve vicdani kaygı duymadı. Eski vesayet rejimini dahi aratmayacak yollara başvuruyor.
İslamcı faşist bir düzenin devam eden inşası, başkanlık sistemiyle tahkim edilecek!
Bunun için şiddet dâhil sınırsız, sorumsuz, hukuksuz her yolu deniyor, her türlü açıklamayı yapıyorlar.
İşte son örneği…
Sanki bilgisayar oyunu!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut'un TRT Haber'de yaptığı açıklama şöyle: "Balkanlar Türkiye'ye doğru dönüyor. Balkanlar bu coğrafyanın merkezine dönüyor. Yunanistan'da Romanya'da Bulgaristan'da bunlar konuşuluyor halkın arasında. Avrupa Birliği'ni boş ver Türkiye'yle birlikte yeni bir senaryo ne olabilir.
"Belki Alman hükümetinin baskısıyla hükümetler konuşamıyor ama halk şu anda Osmanlı İmparatorluğu'nu da çok iyi bilerek, İstanbul'dan nasıl yönetilirizi konuşmaya başladı. Bakın bu çok açık.
"Ortadoğu'da İstanbul'dan nasıl yönetilirizi konuşuluyor. Orta Asya'da nasıl yönetiliriz konuşuluyor. Afrika'da İstanbul'dan nasıl yönetiliriz konuşuluyor."
Ne açıklama değil mi?
Sanki bilgisayar oyunu gibi!
Bulut kendince ustası Erdoğan gibi defalarca azar işitmelerine rağmen, Almanya’ya ve AB’ye ayar vermeye çalışıyor!
ABD’den de Suriye konusunda onlarca defa diplomatik zılgıt yediler.
Ancak bunlar bizim değil, iktidarın utancıdır!
Türkiye bu coğrafyanın merkeziymiş ve üstelik İstanbul’dan nasıl yönetiliriz diyorlarmış!
Bir cümlede iki yalan!
Neden İstanbul?
Osmanlı’nın başkentiydi ya…
Bulut Osmanlıcılık taslıyor!
Osmanlı despotizmini ve onun korkunç sonuçlarını en iyi Balkan halkları bilir!
Bulut, bizdeki tarih dersi kitaplarındaki yalanları günümüz siyasetine çekerek tekrar ediyor.
Bu yalanları AKP seçmeninin bir kısmının dışında hiç kimse yemiyor. Hele uluslararası alanda bu gibi saçma açıklamalar ciddiye alınmadığı gibi, farklı yerleriyle de gülüyorlardır herhalde.
Bu kadar gerçek dışı, bu kadar pespaye, bu kadar atmasyon bir açıklama, inanın ki faşist darbeler de dâhil, önceki vesayet dönemlerinde bile olmadı.
Neden?
Onların o faşizan siyasetlerinde bile, biraz olsun bir rasyonalite vardı.
Ya bunlarda?
Türkiye’yi Osmanlı, başkenti İstanbul, Ayasofya’yı cami, Erdoğan’ı da padişah yapınca muratlarına erecekler!
Bu mümkün mü?
Faşist propagandanın hedefi bir şeyin mümkün olup olmaması değil, o şeye kitlelerin inandırılmasıdır!
Bunların siyasal İslamcılık ve Osmanlıcılığı, yapısı gereği irrasyonalite de sınır tanımayan bir zemin sunuyor!
Faşizmin gelmiş geçmiş en büyük propagandisti Goebbels’i geçmek üzereler.
Ve biz de delirmek üzereyiz! (HŞ/HK)