Biber gazı fişeklerinin doğrudan öldürücü biçiminde ateşlenmesi kadar gazın içeriğindeki kimyasal bileşikler nedeniyle, toplumsal olaylarda kullanılması birçok ülkede endişeyle karşılanmaktadır. Biber gazının tehlikeleri, Türkiye’de henüz fark edilmiş ve tartışma konusu olmaya başlamıştır. Son birkaç yıldaki yoğun/keyfi biber gazı kullanımı ve gaz fişeklerinin göstericilerin ölümüne neden olması, Türkiye’deki tıp ve hukuk çevrelerinin dışındaki kişilerin de dikkatini çekmiştir.
Biber gazı ilk anda gözlerde yanma, solunum güçlüğü, kalp ritminin ve kan basıncının bozulması gibi görünüşte ağır olmayan geçici sonuçlara yol açmaktadır.[1]
Ancak biber gazı, içeriğinde öldürücü nitelikteki Oleoresin Capsicum (OC) dahil yaklaşık 15 farklı kimyasal bileşik bulunması nedeniyle uzun vadede kişilerde DNA hasarı oluşturarak kromozomlarda bozukluklara yol açabileceği, kanser oluşturabileceği ve doğum sorunlarına neden olabileceği gerekçesiyle tıp çevrelerince şüpheyle karşılanmaktadır.[2]
Örneğin son günlerde basında yer alan bir habere göre, Mersin'de 20 Haziran 2013’te yüzüne biber gazı sıkılan 36 yaşındaki Mehmet İstif, ağzında oluşan yaralar ilerleyince dil kökü kanserine yakalanmış ve buna bağlı olarak hayatını kaybetmiştir.[3]
Adı biber gazı olsa da içerdiği bileşenler nedeniyle biber gazının toplumsal olaylarda, kapalı alanlarda, barışçıl gösterilerde kullanılmasının çok sıkı koşullara bağlanması, yasaklanması ve kimyasal silah kapsamına alınmasına yönelik uluslararası çabalar vardır. Yaygın olarak gaz bombası ya da göz yaşartıcı bomba olarak bilinen “gösteri kontrol ajanları” nın 15’in üzerinde türü vardır. Bunların içinde en yaygın olanlar; chlorobenzylidenemalononitrile (CS), chloroacetophenone (CN), chlorodihydrophenarsazine (DM) ve oleoresincapsicum (OC)’dur. Amerika ve Avrupa’da yaygın olarak kullanılan üç formu CS, CN ve OC’dir. Biber gazı içindeki değişik etken kimyasal maddelerin yanı sıra içerdiği Oleoresin Capsicum (OC) nedeniyle birçok ülkede tereddütle karşılanmaktadır.[4]
Güney Kaliforniya Sivil Özgürlükler Birliği’nin hazırladığı bir raporda sadece 1993 – 1995 yıllarında biber gazına bağlı olarak meydana gelen 26 ölüm olgusu rapor edilmiş, hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde biber gazının içerdiği toksik maddelerin ciddi sağlık sorunlarına hatta ölüme bile neden olabileceği saptanmıştır.[5]
Türk Toraks Derneği’nin Gezi Parkı olayları sonrasında biber gazına maruz kalan 546 denek üzerinde yaptığı araştırmada da biber gazının uzun süreli solunum sorunlarına neden olduğu saptanmış;[6] Türk Tabipler Birliği, Türk Toraks Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, Adli Tıp Uzmanları Derneği ve Türk Farmakoloji Derneği ortak bir çalışma yaparak biber gazı ve göz yaşartıcı gazların içindeki kimyasal bileşiklerden dolayı insan sağlığını tehdit eder nitelikte olduğu ve bu kimyasalların kullanılmasının yasaklanması gerektiği çağrısını yapmıştır.[7]
Maruz kalanların acil tıbbi hizmetten yararlanabilmeli
Biber gazı yaşlılar, hastalar, hamileler, çocuklar ve solunum yetersizliği yaşayanlar üzerinde kalıcı ve ölümcül etkilerinin yanı sıra yayıldığı alandaki hayvanlar ve bitkiler üzerinde de sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin İstanbul Veteriner Hekimler Odası, Taksim Gezi Parkı olayları sırasında civarda bulunan birçok kedi, köpek ve yüzlerce kuşun öldüğünü açıklamıştır.[8]
Bu arada, birkaç gösteriye katıldığı için biber gazına maruz kalmış olan göstericilerden ziyade bu gazı hemen her gün kullanan kolluk görevlileri üzerinde biber gazının içerdiği OC gazının etkisi uzun bir zaman sonra tespit edilebilecektir. Biber gazını gösterici gruba sıkan kolluk görevlileri o sırada gaz maskesi kullansalar da bu gazların içeriğindeki kimyasal bileşenler çok hızlı biçimde bu görevlilerin vücutlarına da temas etmektedir. Olaylar sırasında gaz maskesi kullanmayan diğer kolluk görevlileri ise gazın etkilerini daha çok hissetmektedirler. Hemen her gün biber gazı kullanılan bir olayda görev yapan görevliler üzerindeki biber gazı etkisi hemen değil ancak aradan belli bir süre, belki birkaç yıl geçtikten sonra anlaşılabilecektir.
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’nin denetim organı olan İşkencenin Önlenmesi Komitesi tarafından alınan tavsiyelere göre de biber gazı potansiyel olarak tehlikeli olduğu için kapalı alanlarda denetim altında tutulan kişilere karşı (örneğin gözaltında, tutukevinde ya da cezaevinde tutulan kişi) kullanılamaz. Açık alanlarda kullanılması halinde de gazdan etkilenenler için gerekli tıbbi müdahalenin yapılabileceği hazırlıkların bulunması (örneğin doktorun, ambulansın ya da oksijen maskesinin bulundurulması) gerekir.
Biber gazının ağır tıbbi etkileri dikkate alındığında, gazdan etkilenenlere acil tıbbi müdahale sağlanması sağlık hakkı kapsamında değerlendirilmelidir. Biber gazının etkisiyle ciddi sağlık sorunu yaşayanların tüm tedavi giderleri devletçe karşılanmalıdır. Biber gazının hukuka aykırı kullanımı nedeniyle yaralanan ve tedavi gören kişiler ve bunların yakınları, ilgililer hakkında ceza davası açılmasını beklemeden idarenin sorumluluğunu ileri sürerek dava açmalıdırlar.
Acil tıbbi hizmet sağlayanlar suçlanamaz
Geniş katılımlı ve uzun süren toplumsal olaylarda yoğun biber gazı kullanıldığından, gazdan etkilenen bütün kişilere gerekli acil tıbbi müdahalelerin kamu makamlarınca derhal sunulmasının güçlüğü nedeniyle gazdan etkilenenlere acil tıbbi hizmet sunan gönüllü kişilerin ve sağlık mesleği mensuplarının bu nedenle suçlanmaları ve kovuşturulmaları doğru değildir.
Bu durumlarda idarenin sunmadığı acil tıbbi hizmeti gaza maruz kalanlara sunan kişiler ve gönüllülerle ilgili yürütülen soruşturmalarda verilen idari ve cezai yaptırımların ileride Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götürülmesi halinde Sözleşme’nin ihlal edildiği yönünde kararlar çıkması muhtemeldir. Çünkü biber gazının öldürücü ve kalıcı etkiler bırakma olasılığına rağmen gerekli önlemlerin idare tarafından alınmaması yaşama hakkının ve kötü muamele görmeme yasağının ihlalidir. İdarenin acil tıbbi hizmet sunma yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi bu hizmeti gönüllü olarak sunmaya çalışan sağlık mesleği mensuplarını idari ve cezai soruşturmalarla engellemeye çalışması dolaylı olarak yaşama hakkının ve kötü muamele görmeme yasağının ihlali olarak değerlendirilmelidir.
Yoğun biber gazı kullanıldığı günlerde kendi imkânlarıyla biber gazının etkisini azaltmak amacıyla vatandaşların yanlarında maske ya da solüsyon taşımaları da suçlanmaları için delil olamaz ve suç eşyası olarak kabul edilemez. Kolluğun, kişilerin yanlarında bulunan bu eşyaları ellerinden almaları da hukuka aykırıdır. Önümüzdeki birkaç yılda AİHM tarafından verilecek olan kararlarda bu tespitlerin doğru olup olmadığı görülebilecektir.
Biber gazı kullanımı yasaklanmalıdır
Biber gazının içeriğindeki kimyasal bileşikler Türkiye’de birkaç yıldır tartışma konusu olsa da ABD tarafından Vietnam’da yoğun biçimde kullanılmasından beri, toplumsal olaylarda kullanılıp kullanılamayacağı uluslararası toplumda tartışma konusudur. Biber gazının kimyasal silah kapsamına alınarak yasaklanması, 1969 yılında kimyasal silahların yasaklanması ile ilgili olarak hazırlanan Cenevre Protokolü görüşmelerinde 80 devlet tarafından önerilmiş, ancak bu öneri kabul edilmemiştir. 13 Ocak 1993 tarihli “Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Birleşmiş Millet Sözleşmesi”ne göre biber gazı kimyasal bir silah değildir ve iç ayaklanma kontrolü dâhil kullanımı mümkündür.[9]
AİHM de İzci/Türkiye davasında bu Sözleşme’ye gönderme yaparak biber gazı kullanımının kategorik olarak İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olmadığı yönünde karar vermiştir.[10]
Biber gazının içindeki kimyasal bileşenlerin ölüme, kalıcı hasarlara ve DNA bozukluklarına neden olması, biber gazının kimyasal silah sayılmamasına dair uluslararası tartışmalara neden olmuştur. [11]
1972 tarihli Cenevre Sözleşmesi ile savaşta kullanılması yasaklanan biber gazının toplumsal olaylarda ve iç ayaklanmalarda kullanılıp kullanılmayacağının kararı devletlere bırakılmıştır.
İçerdiği kimyasal bileşikler nedeniyle biber gazının toplumsal olaylarda kullanılması birçok ülkede yasaklanmıştır. Savaşta kullanılması yasaklanmış olan bu gazın toplumsal olaylarda kullanılıp kullanılmayacağı kararının devletlere bırakılmış olması ciddi insan hakları ihlallerine neden olmaktadır. ABD, İngiltere, İrlanda, Vietnam, Filipinler, Şili, Panama, Güney Kore, Gazze, İsrail, Irak, Mısır ve Türkiye tarafından biber gazı yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Biber gazının yoğun olarak kullanıldığı ülkelerde ise uzun süreli iç karışıklıkların, çatışmaların ve yaygın toplumsal olayların olduğu bir gerçektir. Bu nedenle bu ülkelerdeki toplumsal olaylarda biber gazının kullanım biçimi ilgili devlete karşı uluslararası eleştiriler yöneltilmesine neden olmaktadır. Örneğin ABD bu gazı askeri operasyonlarında, İsrail Filistin’de kullanmaktadır. Bu gazın Türkiye’de kullanılma biçimi de artık uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmeye başlamıştır.
Türkiye’de kullanılan biber gazı miktarı
İnsan sağlığı üzerinde kalıcı olumsuz etkiler meydana getirdiği bilimsel raporlarla belirlenen Oleorcin Capsicum (OC) ve Chlorobenzylidenemalononitrile (CS) içeren gaz bombaları ve gaz fişeklerinin kullanımı Anayasamızın 5, 17 ve 56. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 2. maddesi ile teminat altına alınmış olan insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme ve yaşama hakkı ile çevre hakkını ihlal etmektedir. İçeriğinde söz konusu kimyasal bileşenlerin bulunduğu gaz fişeklerinin kullanımı Anayasanın 34. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 10 ve 11. maddeleri ile teminat altına alınmış olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeye ilişkin demokratik hakların kullanılmasını da engellemektedir. Uluslararası AF Örgütü de 2013 yılında hazırladığı “Gezi Parkı Eylemleri Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor” başlıklı raporunda bu durumu ortaya koymuştur.[12]
Göz yaşartıcı gazlar ancak barışçıl olmayan ve dağılmamakta ısrar eden saldırgan gruplara ve kişilere karşı son çare olarak kullanılmalıdır. Gösterilerin ve toplantıların barışçıl olmasına rağmen, polisin aşırı ve ölümcül güç kullanması AİHS’in m. 2 ile korunan yaşam hakkının ve m. 3 ile korunan işkence ve kötü muamele görmeme hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Barışçıl olmayan toplumsal olaylara müdahalelerde de içeriğinde Oleoresin Capsicum benzeri ölümcül ve kalıcı hasarlar bırakan kimyasal bileşenler olmayan gazlar kullanılmalıdır. AİHM, Ali Güneş/Türkiyekararında kategorik olarak biber gazı bir kimyasal silah sayılmasa da içerdiği kimyasal bileşiklerden dolayı insan sağlığı üzerindeki kalıcı etkileri ve doğrudan kullanımının yüksek ölüm riski barındırdığı yönünde karar vermiştir. Yaşa ve diğerleri/Türkiye davasında ise AİHM, biber gazı kapsülünün barışçıl olmayan bir gösteride bile kişileri doğrudan öldürüp yaralayacak biçimde kullanılmayacağını, DİSK-KESK/Türkiye davasında ise hastane acil servisi gibi riskli ve kapalı alanlarda kullanılamayacağı yönünde kararlar vermiştir. AİHM bu kararlarda BM İşkenceye Karşı Komite’nin açıklamalarına dayanmıştır.
Türk hukukunda kolluğun toplumsal olaylara müdahalesinin esasları 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu m. 16’da ve Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. PVSK m. 16’da … polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedeni kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçları” kullanabileceği belirtilmiştir. Polisin direnmeyen ve şiddete başvurmayan kişilere karşı da biber gazı kullandığı gerçeği bir yana, niteliği gereği biber gazının , “göz yaşartıcı gazlar veya tozlar” arasında olup olmadığı da tartışmalıdır.
Biber gazının niteliği ve kullanımı dikkate alındığında, Türkiye’deki mevzuatın uluslararası standartları karşılamadığı, biber gazı ve göz yaşartıcı gazın kullanımının kolluğun genel zor kullanma hükümlerinden daha ayrıntılı ve bir başka kanunla düzenlenmesi gerektiği açıktır. Maalesef yetkililerin biber gazının keyfi ve hukuka aykırı biçimde kullanılmasının vahametini görmemekte ısrar ettikleri ve Türkiye’de biber gazı kullanımının önümüzdeki yıllarda uluslararası sorun doğuracağını görmezden geldikleri açıktır.
Gaz fişeklerini göstericilerin hayati bölgelerine ateşleyen güvenlik görevlileri ve bu yönde emir veren sorumlular hakkında gerekli adli-idari soruşturmaların yapılmaması, olayın uluslararası alana taşınması sonucunu doğuracak, AİHM’in muhtemel mahkûmiyet kararlarının yanı sıra devlet yöneticilerinin uluslararası siyasi baskı ile karşılaşmaları gündeme gelecektir.
Biber gazının hukuka aykırı, keyfi ve aşırı kullanımı önümüzdeki yıllarda birçok yurttaşımızda çok ciddi sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Türkiye’de biber gazı kullanımı daha şimdiden uluslararası bir soruna dönüşmüştür. 21.yüzyılda, halkın meşru-hukuki talep ve demokratik protestolarının ölümcül gazlarla bile bastırılamayacağı ve sorumluların adaletten kaçamayacakları da açıktır. (DA/HK)
[1] Gregory Smith: “Health Hazards of Pepper Spray”, North Carolina Medical Journal, 1999, s.268 vd; Mesude Erşan: “Gazın Vücuda Etkileri” (8 Haziran 2013 tarihli Hürriyet gazetesi)
[2] Ege Özgentaş: “Biber Gazı İle İlgili Bilimsel Bilgiler”, İstanbul Barosu Aylık Bülteni, Mayıs-Haziran 2013, Sayı 6, s. 23. Biber gazının niteliği ve etkileri konusunda Türk Tabipleri Birliği tarafından hazırlanan Kimyasal Silahlar Gösteri Kontrol Ajanları adlı rapor ayrıntılı bilgiler içermektedir. Raporun tam metni için bkz., son erişim 20. 05.2014
[3] 15 Mayıs 2014 tarihli Radikal gazetesi.
[4] “Weaponizing Tear Gas: Bahrain’s Unprecedented Use of Toxic Chemical Agents Against Civilians” Raporun tam metni için bkz., son erişim 25.04.2014
[5] Ümit Ünüvar: “Biber Gazı Öldürür mü?”, Güncel Hukuk Dergisi, Ekim 2012, s. 30-31.
[6] Gazların niteliği ve etkisi için bkz. “Toplumsal Olaylarda Kullanılan Kimyasal Silahlara (Gazlara) İlişkin Bilgilendirme Broşürü”, son erişim 25.04.2014)
[7]İlgili derneklerin saptamaları ve açıklamanın tam metni için bkz., son erişim 25.04.2014)
[8] 16 Haziran 2013 tarihli Hürriyet Gazetesi.
[9] Bu Sözleşme Türkiye tarafından 1993 yılında imzalanmış, 4.4.1997’de 4238 sayılı kanunla onaylanması uygun bulunarak 10.4.1997 tarih ve 22960 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır
[10] AİHM İzci/Türkiye kararı (Başvuru no: 42606/05, 23 Temmuz 2013, par.35)
[11] Kerem Osmanoğlu: “Biber Gazının İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri Ve Hukuki Statüsü” Selçuk Ü, Hukuk F. Dergisi, Yıl: 2011, Sayı:1, s.75.
[12] Raporun tam metni için bkz. , son erişim 25.04.2014