Dünyanın “en uzun” “en büyük” “en bi şeylerini” daha sık duyar olduk. İhaleler tamamlandı ise 2015 yılı için 2 milyona yakın biber gazı kapsülü alındığı düşünüldüğünde biber gazı konusunda da dünyanın enleri arasına girilmiştir sanırım.
Güvenlik güçlerinin biber gazı kullanımı yaygınlaşıp yoğunlaşan bir müdahale aracı haline geldi. Öyle ki Ankara Garı önünde patlayan ve bir katliama yol açan saldırı sonrasında ilk yapılan “müdahale” patlama bölgesine biber gazı sıkmak oldu. İlk yardım, tıbbi yardım, acil yardım değil, biber gazı. Alanda bulunup patlamanın ilk şokunu atlattıktan sonra yardıma koşan sağlık çalışanları kalp masajı yaparken, tamponla kanamaları durdurmaya, hastaları ambulanslar yetişinceye kadar yaşatmaya uğraşırken biber gazından soluksuz kaldılar. Onlarca dakika yardıma devam edemediler, kurtarılabilecek yaralıların kaçı biber gazının etkisiyle ve zaman kaybıyla yaşamını yitirdi, bilemiyoruz, muhtemeldir ki öğrenemeyeceğiz de.
Biber gazı kullanımı Türkiye’de öylesine yaygınlaştı ve “normalleşti” ki, Dünya Tabipler Birliği’nin “bu tür gösteri kontrol ajanlarının kullanılmasının yol açtığı ciddi güçlükler, sağlık ve yaşam açısından oluşturduğu riskler nedeniyle, Devletlerin hangi koşullarda olursa olsun bunları kullanmaktan kaçınmasını tavsiye eder” çağrısını yapmasında rol oynadı. Sadece bu çağrıyla yetinmedi Dünya Tabipler Birliği; sağlık çalışanlarının şiddet ortamlarında korunmalarına ilişkin olarak “sağlık çalışanlarının yaralılara yardım görevlerini yerine getirebilecek şekilde engelsiz çalışabilmelerinin ve korunmalarının sağlanması”nı istedi.
Oysa Türkiye’de yararlılara ilk ve acil tıbbi yardım yerine biber gazı sıkılıyor, gazdan nefes alamaz hale gelen, fişeğinden yararlanan, travma geçiren yaralılara sağlık çalışanlarının ilk ve tıbbi yardım sunmaları “suç sayılıyor”, ülkenin bir yerinde hastaneler bombalanıp, ambulanslar kurşunlanıyor, silahlarla sağlık kuruluşlarına giriliyor ve bütün bunlara, yapan tarafın kim olduğuna bakılarak tepki veriliyordu.
Hayat kurtarmaya, acıları hafifletmeye, yaşatmaya, sağ bırakmaya çalışan hekimlere “kirletme” cezası kesiliyordu.
Özdemir Asaf, “Jüri” başlıklı şiirinde şöyle demişti:
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler.”
Biz bu kirlenmede birinciliği kime vereceğiz? (CI/HK)