“Sana tecavüz ederiz, seni gasp ederiz, hakaret ederiz, tehdit ederiz. Adalet ararsın ama o adalet izne çıkmıştır, vermeyiz o adaleti sana. Hem adalet de neymiş, çok şey istiyorsun. Ev ararsın, ev de vermeyiz çünkü sen kesin fuhuş yapacaksındır o evde; tabii ya, şu tipine bak, kırıksın resmen. Bir de rahat etmemen için yoldan geçenler olarak bizler ya yere tükürürüz seni görünce ya laf atarız. Sonuçta haddini bilmen lazım, sen bir ucubesin. Haa, ama gece eğer yürüyorsan, bi’ tarafımızla oynarız seni görünce, gözlerine baka baka. Çünkü bu tecavüz düzeninde sana layık olan budur. Daha ne istiyorsun, mutlu olman lazım. Öldürmediğimize şükret...”
Yukarıdaki cümlelerde tek bir abartı dahi yok. Bugüne dek bu şekilde yaşadım ben. Biliyorum ki birçok trans ve seks işçisi de bu şekilde yaşıyor. İyi olmamam, olmamamız için her şeyi yapıyorlar, yapıyorsunuz veya yapacak birileri. Her gün göz göze geldiğim esnafı, taksicisi, bankacısı, garsonu, ev sahibi, emlakçısı, osu, şusu… Bu lafları söylüyorlar gözleriyle…
Sadece ev arama sürecim bile yeter bir şeyleri anlatmaya. Malum, öyle Ankara’nın her yerinde yaşayamıyoruz bizler. Belirli semtlerde açık hava cezaevindeyiz. Evet yaşıyoruz ama “tolere edilebilecek” hal ve tavırlarımız ile yaşıyoruz. Aksi mümkün değil. Ee, “yaşayabildiğimiz” semtlerde de öyle ucuza ev yok. Bir yandan maddi zorluklarım, bir yandan emlakçılar ve ev sahipleriyle cebelleşmelerim… Önyargılar, ayrımcılık gırla gidiyor.
Son iki haftadır ev arıyorum. Hem arkadaşlarıma yakın hem önceki evimin olduğu mahalleden uzak, güvenli, merkezi bir yerde küçük, kirasını ödeyebileceğim, rahat olabileceğim bir ev. Görüşmediğim emlakçı kalmadı, aramadığım ev sahibi kalmadı. İstisnasız (gerçekten istisnasız!), aradığım ve görüştüğüm ev sahipleri, önce hayalkırıklığına kapılmış bir surat ifadesiyle beni yukarıdan aşağıya süzdü, sonra da olmadık bahaneler ile ev ile ilgili hemen karar veremeyeceklerini, bana geri dönüleceğini söyledi. Tahmin ettiğiniz gibi, hiçbiri dönmedi. Ben onlar için “uygun olmayan kiracı”ydım (!)
Sonra bir evi gördüm bir emlak sitesinde. Emlakçıyı aradım, bahsi geçen evde buluştuk. İlk defa önyargısız bir şekilde benimle iletişim kuran biri ile görüşmüş olmanın mutluluğuna sahip oldum. Bu bile yeterliydi benim için, haftalar süren emlakçı/ev sahibi transfobi seansları sonrasında. O günün akşamında evi tutmak istediğimi, sözleşme işini halledebileceğimizi ifade ettim emlakçıya. Her şey güzel gidiyordu. Bir gün sonra emlakçının ofisinde, ev sahibi olan, sürekli gülümseyen, şen şakrak konuşan, bana önyargılı bakmayan ev sahibi kadın ile görüştüm. Gayet güzel geçen bir görüşmeydi, depozito, ilk ayın kirası ve emlakçı ücreti ile birlikte parayı hemen ödedim, sözleşmeler imzalandı ve oradan ayrıldım. Sonunda bir evim vardı. Bazen güzel şeyler olabiliyordu.
Ya da olamıyordu! Ev tutabilmiş olmanın verdiği heyecanla bir an önce gazdı, kombiydi, elektrikti, işleri halletmeye koyuldum. Bir sabah erken uyanıp bu işlerle ilgilenirken, ev sahibine daire ile ilgili bir soru sormak için aradığımda, soruma isteksiz yanıt verdiğine tanık oldum. Konuya girdi: “Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, yanlış anlamayın lütfen, sizin Facebook hesabınızdaki bazı paylaşımları gördüm, parayla müşteri alıyormuşsunuz…” Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü! Yıkıldım! Yine ve yine ayrımcılığa uğruyordum! “O evi bu şekilde kullanamazsınız, çıkmanızı isteyeceğim ama nasıl olur bilemedim…”
Hani olur ya, kendinizi kontrol edemezsiniz ve gayet normal konuşurken boğazınızda bir düğüm belirir ve ağlamaya başlarsınız… Öyleydi işte. Artık kaldıramıyorum. Fazla geliyor bu hal ve hareketleri çok “ahlaklı” bu toplumun.
“Hanımefendi, bir karar verin. Ya evden çıkarırsınız beni ve ben sizin hakkınızda ayrımcılık yaptığınız iddiasıyla suç duyurusunda bulunurum ya da evde kalırım ve siz bana kira ve faturalarımı zamanında ödemem dışında karışmazsınız.” Evden çıkma konusu, suç duyurusu, mahkeme, dava, vs. konularına girilince kesildi. Bir yandan Google ve Facebook üzerinden hak savunucusu olduğumu ve kısmen de olsa bilinen biri olduğumu teşhis eden ve mahkeme ile uğraşmak istemediğini belirten ev sahibi, bana birkaç saat sonra geri dönüp evde kalabileceğimi ancak fuhuş yapmamam gerektiğini ifade etti. Ben de kendisine, bugüne dek seks işçiliği yaptığım ve yapmadığım dönemlerin hiçbirinde ne ev sahipleri ne komşular ne de yaşadığım mahalle ile ilgili tek bir sorun yaşamadığımı söyledim. Bir de ekledim, “Ne yaptığım siz de dahil kimseyi ilgilendirmemeli… Hakkımın gasp edildiğini tespit ettiğim anda hak arama yollarına başvururum.”
Sonrasında emlakçı ile yaptığım görüşmede bana söylenen bir cümle, sanki yaşadıklarım yetmezmiş gibi, beni şoke eden diğer bir ayrıntı oldu: “Ev sahibi sizi derhal evden çıkarmamı, kendisinin polis tanıdıkları olduğunu söyledi.” Anlaşılan ev sahibi, beni arayıp karar vermek için araştırma yaparken, bir yandan da emlakçı ile bu şekilde bir görüşme yapmış… “Polis tanıdıkları” varmış… Tabii ya, toplum yetmez, bir de devlet beni terbiye etmeli… “Ahlaklı” toplumun “zora düştüğü” her an, pek “ahlaklı” devletin unsurları devreye sokuluyor.
Şu an ev ile ilgili ne aşamada mıyım?.. Evdeyim, eşyalar, bir sürü iş ve cepten hızlıca çıkan para dışında düşünebileceğim bir şey yok. Nereye kadar düşünebilirim ki? Ne düşündüysem, hangi konuda kaygılandıysam, nasılsa başıma bir şey geliyor. Bu evde oturacağım, kim beni ne kadar taciz eder, bilemem. Düşünecek ne psikolojim ne de halim var.
Aklımda tek bir cümle var: “Kadın kılığına giriyormuşsunuz, aman Allah’ım dedim, ya caddeye çıkar ve bu şekilde çalışırsa…” Ev sahibinin bu cümlesi ve bu algı sebebiyle barındırılmayan, yok sayılan, yok edilen hayatlar… (KÖ/AS)