Farklı olanın, azınlık olanın, çocukluğundan, hastalığından ve şimdi de azgınlığından söz edilmesi, yani azınlıkların söyledikleri, savundukları ya da var olma tarzlarının kendisiyle, içeriğiyle değil, farklı olanın "kişisel ya da onlara atfedilen psikolojik özellikleriyle" kavga edilmesi. Farklı olanın bir tür "psikolojikleştirme" yoluyla yok edilmeye çalışılarak, tekbiçimli çoğunluk egemenliğinin pekiştirilmesi çabaları.
Müzmin muhalifler ve çocukluk hastalığı
Bunu iktidar olmanın her biçiminde gözlemek mümkün. Hatırlarsınız, çok geçmedi üstünden, müzmin muhalifliğin, solculuğun "hastalık" -tabii ki mide spazmı değil, ruh hastalığı- olup olmadığı üzerine neler yazıldı; sanki solcuların ve her kimse "müzmin muhalifler"in, sadece yorumlamakla yetinmeyip, değiştirmeye çalıştıkları, karşı çıktıkları bu dünya, bu gidişat pek güzeldi de, solcular halüsinasyon görüyorlardı. İyileşmeleri gerekiyordu, tedavi edilmeleri, rasyonel olmaları ve giderek bu "küre"nin egemenlerinin saflarında olmaları:
Büyümek bu demekti, ruh sağlığı böyle bir şeydi, gerisi çocukluk hastalığı.
Makul çoğunluk ve adaletsizlik
Bir strateji daha var: Azınlığın düşünce ya da eylemlerine katılmayanların "çoğunluk" olduğunun -sanki çoğunluk her durumda haklı ve doğru olurmuş gibi- sürekli vurgulanması yoluyla, çoğunluklarına çoğunluk katmak ve egemenliklerine egemenlik... "Onlar yanlışlar ve bu nedenle yalnızlar" siz bizimle olun, çoğunluk güçlüdür.
Doğru, çoğunluk güçlüdür, egemendir, ama güçlü olmak haklı ve doğru olmayı hiçbir zaman sağlamadı, öyle olsaydı bu dünya şimdi bu denli adaletsizlik ve şiddetin giderek daha pervasızca egemen olduğu bir yer olmazdı.
Barış girişimcileri -ben de onlardan biriyim- hiçbir zaman herhangi bir şiddet türünün yanında yer alarak barışı savunmadılar. Hiç kuşkum yok ki, İsrail yönetiminin kanlı siyaset anlayışının bütün İsrail halkına hele hele Yahudiliğe yönelik bir düşmanlığa dönüşmesine yol açabilecek hiçbir kavramsal ya da pratik çabaya "makul çoğunluk"tan çok daha içtenlikle karşı çıkarlar, çıkıyorlar.
"Bir avuç" Amerikalı, "bir avuç" İsrailli
Bunları "büyük"lerimiz, sağlıklılarımız, yunmuş yıkanmış, durulmuş, ununu eleyip eleğini çoktan asmış "makul çoğunluklarımız" bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Ama tıpkı 11 Eylül sonrası Amerikan yönetiminin dünyayı giderek daha da şiddete sürükleyecek politikalarını eleştiren "bir avuç" Amerikalıya ve şimdi İsrail'de yine "bir avuç" savaş ve şiddet karşıtına kendi ülkelerindeki egemenlerin söylediklerini yineliyorlar:
"Pencereden bakın, kaç kişi olduğunuzu görün!"
Şu anda, İsrail halkının çoğunluğu Şaron'u destekliyor, hatta Filistinlilere uygulanan şiddeti meşru müdafaa olarak görüyor. Filistinlilerinse, kendi bedenlerinden başka hiçbir silahları hiç olmadı zaten. Bütün bu şiddet, işgal, üç kuruşluk ekonomik ya da politik güç için dünyayı kana bulama siyaseti, insan hayatını ölümden başka bütün anlamlardan arındıran politikalar, azgın azınlıkların, müzmin muhaliflerin ürünü değil; küresel sermayenin gücünü elinde tutanların yanında biraz da o pencereden bakıldığında görünen sessiz suç ortaklığının ürünü.
Sessizlik ve suç ortaklığı
Filistinliler için, İsrailliler için ve bütün dünya için barışı savunmak amacıyla yapılan şu ya da bu eyleme çoğunlukların katılmaması, bu sessizlik, bu suç ortaklığı, gerçekten insanların Filistin'de yaşananları onayladığını mı gösteriyor. Yoksa, bu toplumda artık, ne bu ülkede olup bitenlere ne de başka herhangi bir yerde, eylemlerimizle, tepkilerimizle müdahale edebileceğimize ilişkin inanç bütünüyle yok mu oldu? Çaresizliği mi öğrendik, deneye deneye, göre göre her gün biraz daha fazla, bu dünyanın, bu ülkenin değişmeyeceğine ilişkin bir çoğunluk inancı mı bütün davranışlarımıza egemen olan?
Azgınlık azınlık güzeldir
Sayın Aydın Engin, Barış Girişimi adına, büyük bir incelikle Ertuğrul Özkök'ün özür dilemesi gerektiğini söylemiş; ben, kişisel olarak "azgın azınlık" olarak adlandırılmaktan hiç incinmediğimi belirtmek isterim. Çünkü biliyorum ki, bu dünya değişmedikçe, çocukluk, hastalık ve ısrarlı-kararlı ve deli olmak anlamında "azgınlık" güzeldir, çok hüzünlü olsa da azınlık olmaktan hiç şikayetim yok. Enteller, solcular, travestiler, anarşistler, savaş karşıtları ve Emin Çölaşan'ın deyişiyle "vesaire"yle barış için, el ele kol kola diz dize yürümekten mutluyum. (BB)