Şiddetin kaynakları
* Diyarbakır'da bütün katılımcılar en çok "sözel ve fiziksel şiddet" i polisten gördüklerini belirtmişlerdir: bunu izleyen kategoriler ise babadan ve okulda yaşanan öğretmen ve müdürlerden görülen şiddet davranışlarıdır. Askerlik sırasında üslerden ve asker ya da jandarmadan görülen şiddet davranışları da önemli ölçüde ifade edilmiştir.
İzmir araştırmasında ilk sırada "anne" den görülen şiddet ifade edilmiştir, bunu baba, askerlik sırasında üslerden görülen ve polisten görülen şiddet izlemektedir. İzmir'de kadın katılımcılar için aile içi şiddet en yüksek düzeyde ifade edilirken
Diyarbakır'da kadınlar içinde ilk sırada ifade edilen şiddet güvenlik kuvvetleriyle ilişkilerde yaşanan şiddettir, aile içi şiddet ikinci sırada ifade edilmiştir. Etnik kökenleri nedeniyle olumsuz deneyimler yaşadığını düşünen katılımcıların kamu kurumları ve güvenlik güçlerinden gördükleri şiddeti yüksek oranda ifade ettikleri, algıladıkları görülmektedir.
En çok etkilenilen şiddet davranışları İzmir araştırmasında sırasıyla, babadan, eşten (kocadan), okulda öğretmen ve yöneticilerden, polisten ve askerde üslerden görülen şiddettir. Diyarbakır'da ise, en yüksek düzeyde etkilenilen şiddetin polisten görülen şiddet olduğu görülmektedir. Bunu baba, koca ve askerde üslerden görülen şiddet izlemektedir.
Cinsiyete göre bakıldığında, İzmir araştırmasında, kadınların en çok eşlerinden ve babalarından gördükleri şiddetten, erkeklerin ise polisten ve askerdeyken gördükleri şiddetten etkilendikleri bulunmuştu.
Diyarbakır'da ise polisten görülen şiddetin en çok etkilenilen şiddet olması bakımından cinsiyet açısından farklılaşmadığı, kadınların ve erkeklerin polisten algıladıkları şiddetin en yüksek düzeyde etkilendikleri şiddet olduğu görülmektedir.
Türkiye'de işkence var mı?
"Türkiye'de işkence var mı?" sorusuna verilen yanıtların dağılımı İzmir'de yüzde 92 , Diyarbakır'da yüzde 95 oranında "evet"tir.
İşkencenin polis tarafından karakolda yapıldığının Diyarbakır'da belirtilme oranı yüzde 90.6 iken, İzmir'de bu kategori birinci sırada yer almasına karşın oran yüzde 74' e düşmektedir.
İzmir ve Diyarbakır'daki farklılıklar açısından ele aldığımızda, İzmir'de verilen yanıtlarda, işkencenin daha genel olarak tanımlandığı, örneğin aile içi şiddeti de kapsadığı ve genel olarak insanın maruz kaldığı baskının daha çok öne çıkarıldığı görülmektedir.
Diyarbakır'da ise sistematik, kurumsal şiddetin genel olarak daha ağırlıklı olarak algılanması dikkat çekicidir. İzmir'de, şiddet ve işkencenin algılanması değerlendirilmesi, cinsiyet, eğitim vb. değişkenlerden etkilenirken, Diyarbakır'da çok daha genel, kişisel farklılıklardan çok fazla etkilenmeyen bir algılamanın yaşanmasıdır.
Diyarbakır'da, araştırmamıza katılan kişilerin büyük bölümü (yüzde 56) sanık, şüpheli, sanık ya da şikayetçi olarak herhangi bir nedenle karakola gittiklerini belirtmişlerdir; yüzde 76'sı, kendilerine ya da yakınlarına kötü muamele ve-veya işkence yapıldığını belirtmişlerdir. Bu oran İzmir'de çok daha düşüktür: yüzde 40.
İşkence ve kötü muamele deneyimlerinin ya da tanıklığının bu kurumlar dışında gerçekleşme yüzdeleri de iki şehir açısından farklılaşmaktadır. İzmir'de bu oran yüzde 25 iken, Diyarbakır'da yüzde 44'tür.
Diyarbakır'da aktarılan deneyimlerin yüzde 95'i, siyasi nitelikli, devlet güçleriyle ilişkilerde maruz kalınan kötü muamele ve işkence yaşantısı ya da tanıklığıdır; çok az sayıda aktarım aile içi şiddete ilişkindir, adli suçlarla ilgili hiçbir deneyim aktarılmamıştır.
İzmir'de ise aktarılan deneyimlerin yüzde 38'i siyasi, yüzde 25'i adli, yüzde 37'si ise, aile içi şiddete ve yaşanan bireysel kötü muamelelere ilişkindir.
İşkence kime yapılır?
Araştırmaya katılanların kimlere işkence yapıldığına ilişkin değerlendirmeleri de iki şehirde değişmektedir. İzmir araştırmasında bu soruya verilen yanıtların büyük bölümü "güçsüzler, fakirler" başlığı altında isimlendirdiğimiz kategoride toplanırken, Diyarbakır'da en sıklıkla verilen yanıtlar "başkaldıranlar-muhalifler" kategorisinde yer almıştır. İkinci en sık görülen tepkilerin yer aldığı ifadeler İzmir'de, solcular, aydınlar, muhalif kişilerken, Diyarbakır'da "mazlumlar" dır. Diyarbakır'da, özellikle etnik köken vurgulanarak belirtilmiş yanıtları topladığımız "Kürtlere" işkence yapıldığının düşünülmesi kategorisi üçüncü sırada yer almaktadır.
Kürtçe sorunu
Güvenlik güçleriyle ilişkilerinde şiddet deneyimi yaşayan katılımcıların yüzde 25'i, anadilleriyle ilgili sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir. Katılımcılara yaşadıkları sorunun ne olduğunun sorulmasıyla elde edilen veriler içerik analiziyle çözümlendiğinde anadille ilgili sorunların başlıca iki kategoride toplandığı görülmektedir:
İlk kategoride güvenlik güçleriyle ilişkilerde, kendisini anadilinde ifade etmemenin ya da edememenin yarattığı bir sonuç olarak iletişim sorunları ve kendini yeterince ifade edememe biçiminde özetlenebilecek şikayetler yer almaktadır; daha ileri yaşlarda olan ve eğitim düzeyi düşük katılımcıların bu yöndeki sorunları, iyi Türkçe bilmemek ve bu nedenle kendini ifade edememekle ilgiliyken, daha düşük yaş gruplarındaki katılımcılar için sorun daha çok kendilerini anadilleriyle ifade etmek isteklerinin karşılanmaması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
İkinci kategori ise, katılımcıların anadilleri olan Kürtçe'yi kullandıklarında karşılaştıkları olumsuz, ayrımcı davranışlarla ilgili sorunlardır. Bu sorun, güvenlik güçleriyle ilişkilerde, ilişkinin niteliği ve süresine göre değişik biçim ve ağırlıklarda yaşanmaktadır fakat genel olarak sadece anadilleriyle konuştukları için bile ek bir kötü muamele görmeleri söz konusudur.
Hak arama süreci
Katılımcıların yüzde 24'ü, "artık" hak arama sürecinin önünde bir engel olmadığını düşünmektedirler. Katılımcıların yüzde 8'inin, hak aramanın önündeki engel olarak "bilgisizlik"i en önemli neden olarak görmeleri de bu kategoriye eklenerek, hak arama sürecini engelleyen hukuksal bir faktör olmadığı biçiminde yorumlanabilir; böyle düşünüldüğünde katılımcıların yüzde 32'sinin, hak arama sürecinde yasal bir engel olmadığını algıladıkları söylenebilir.
Buna karşın katılımcıların oldukça büyük bir bölümü, hukuka, yani adaletin hukuk yoluyla gerçekleşebileceğine güvenmediklerini (yüzde 26) belirtmişlerdir. Bu kategoriyi etkileyen ve hak arama sürecini engelleyen bir başka kategori de "güvenlik güçlerinden korku"dur; bu kategoriye uygun tepkiler veren katılımcıların oranı yüzde 20'dir.
Genel olarak hukuksal sürece güvenmeme biçiminde ifade edilen algı, görüş ve deneyimler "bölgeye özgü" algılanmakta, tüm devlet kurumlarının aynı yönde davrandıklarına ilişkin bir kanaati içermekte dolayısıyla yargının bağımsızlığına genel bir inançsızlık vurgulanmaktadır.
İçerik analizi yapılırken, "Kürt olduğum için bana adil davranıldığına inanmıyorum" yönündeki ifadeler, "ayrımcılık-dışlanma" başlığı altında ele alınmıştır ve katılımcıların yüzde 3'ü'nün yanıtları bu yöndedir; fakat genel olarak hukuksal sürece güvenmeme algısının altında, işkence ve kötü muamele görenlerle ilgili algılara benzer biçimde, yoksullar, mağdurlar, mazlumlar ve genel olarak bölgede yaşayanlara adil davranılmadığı yönündeki kanaat vurgulanmaktadır. Katılımcıların yüzde 2'si ise, anadilleriyle kendilerini ifade edemedikleri için yüzde 7'si ise maddi nedenlerle haklarını arayamadıklarını belirtmişlerdir.
"Türkiye'de işkence hep olacaktır" diyenler
"Türkiye'de işkence vardır ve hep de olacaktır" biçimindeki, katılımcıların Diyarbakır'da yüzde 70'e yakın bir bölümü, İzmir'de de yüzde 68'i katıldıklarını belirtmişlerdir.
Yine kamuoyunda yaygın olan kanaatlerden biri "Avrupa Birliği'ne girdiğimizde işkencenin ortadan kalkacağına" ilişkin kanaattir: Bu konuda Diyarbakırlı katılımcıların AB'den bu yöndeki beklenti ve inançlarının daha yüksek olduğu görülmektedir (Diyarbakır, yüzde 37; İzmir, yüzde 17). Bu görüşe katılmayanların oranı da tersine İzmir'de daha yüksektir: yüzde 61.
İşkencenin önlenmesi konusunda güvenlik kuvvetlerinin eğitiminin nasıl bir etkisi olabileceğine ilişkin görüşler iki şehirde büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Katılımcılarda, büyük oranda, bu yönde bir eğitimin etkili olacağı kanaati hakimdir.
Benzer biçimde insanların haklarını bilmeleri ve savunmalarıyla işkencenin ortadan kalkacağını düşünme arasında kurulan ilişki de iki şehirde aynı yönde kurulmaktadır: Bu da kısmen işkencenin önlenmesinde etkili bir faktör olabilir. İki şehir arasında neredeyse bütünüyle benzer tepkiler verilen bir başka görüş de, "işkencenin fakirler ve arkası olmayanlara yapıldığına" ilişkin yaygın düşüncedir. İzmir ve Diyarbakır'da katılımcıların yüzde 70'e yakın bir bölümü bu düşünceye katılmakta ya da bütünüyle katılmaktadırlar.
İşkence ve kötü muamelenin bedelinin olmadığını ve bu nedenle bu suçun faillerinin korkup kaçınmalarına neden olabilecek bir durum olmadığını düşünenlerin oranı oldukça yüksektir: Diyarbakır: yüzde 86; İzmir: yüzde 61.
Son ifade olan "iktidarlar yeterinde önlem alsalar işkence ortadan kalkardı" biçimindeki tutum maddesine verilen tepkiler iki şehirde farklılaşmaktadır. Diyarbakır'da yaşayan katılımcıların daha büyük bölümü, iktidarın önlem almasıyla işkencenin ortadan kalkacağına inanmaktadırlar: yüzde 66. Bu oran İzmir'de daha düşük yüzde 53'tür.
Kurumlara güven
Diyarbakır'da kurumlara ne ölçüde güven duyulduğuna ilişkin tüm katılımcıların yanıtları değerlendirildiğinde en yüksek düzeyde güven duyulan kurumun "uydu üzerinden yayın yapan medya" olduğu görülmektedir. Bunu, yakın puanlarla, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve üniversite izlemektedir. Diğer bütün kurumlar, güvenilirlik açısından 10 üzerinden 5'in altında puanlarla değerlendirilmişlerdir.
En düşük düzeyde güvenilen kurumlar, en düşükten daha yükseğe doğru olmak üzere, polis, medya, ordu, TBMM ve cumhurbaşkanlığıdır. Aynı kurumların ne ölçüde demokratik algılandıklarına bakıldığında ise, sonuçların büyük ölçüde değişmediği gözlenmektedir.
Aynı sorulara İzmir'de verilen yanıtlar oldukça büyük farklılıklar göstermektedir. En güvenilen ve en demokratik bulunan kurumlar İzmir'de cumhurbaşkanlığı, ordu, üniversite iken en güvenilmeyen kurumlar konusunda ordu dışında, Diyarbakır'la aralarında benzerlik vardır: Medya, TBMM, polis ve güvenlik güçleri.
Yerel yönetimlere olan güven İzmir'de Diyarbakır'a göre oldukça düşüktür. Diyarbakır'da, katılımcıların dini görüş, cinsiyet, politik görüşler vb. tüm farklılıkları, değerlendirmelerinde kimi farklar yaratsa da genel kanaat aynı yöndedir. Etnik kökenin günlük hayatta olumsuz deneyimlerle yaşanması ve şiddet yaşantıları, kurumlara olan güveni azaltmakta, güvensizlik yaş büyüdükçe daha da yükselmektedir.
Diyarbakır'da katılımcılar genel olarak İzmir'dekilere göre daha yüksek oranda, hayatın kendilerine adil davranmadığını düşünmektedirler.
Şiddet ve işkence nasıl ortadan kalkar, nasıl daha iyi bir hayat olabilir konusunda Diyarbakır'da katılımcıların yüzde 35'i "demokratikleşme", yüzde 21'i "zihniyet değişikliği", yüzde 9'u "barış", yüzde 9'u "halkın demokratik mücadelesi", yüzde 8'i kollukla ilgili önlemler, yüzde 5'i "vicdani gelişme", yüzde 3'ü AB'ye girersek, yüzde 2'si "Allah korkusu" biçiminde yanıtlar vermişlerdir. yüzde 6'sı ise hiçbir şeyin düzelmeyeceğini düşünmektedir. (MG/TK)