Irkçılık denen duygu, insana bir sistem dayatması olarak aşılanır. O sistemin emrini yerine getirendir vatan makbulü. Her kim ki sistemin değil de vicdanının peşinden gidip, insanlığa kulak vermişse, yani sistem sürüsünün dışına sıçrama yapmışsa, sistem dolguları tarafından vatan haini olarak damgalanır ve hain ilan edilir.
Irkçılık sistemin kan damarıdır o ruhtan beslenir. Kendini öyle var eder. Aslında vatan hainliği diye bir şey yoktur. Bu iddia sistemin ağzıyla konuşmayana, sistemin ajanslarına kulak vermeyene, onun ruhunu taşımayana yapıştırılan bir yaftadır. Irkçı sistemin vatan hainliğiyle suçladıkları aslında ırkçı sistemin hainidir. Çünkü suçladığı insanlar ne sistemin ruhunu taşıyor ne de onun ağzıyla konuşuyordur. Vatan kavramı "kutsal" sayıldığı için halkların gözünde, sistem kendisini korumak adına, sistem sevmeyenleri vatan haini ilan ederek, insanların duyarlı yanlarını harekete geçirerek kendini korumaya alır.
Bizim ülkemizde bunun en bariz örneği Hrant Dink'tir. Vatan haini ilan edilerek yaşamdan koparıldı. Oysaki Hrant Dink vatan dediğimiz bu toprak parçasını o "vatan makbullerinden" daha çok sevip daha çok koruyordu. Hrant bu toprağın çocuğu olarak, bir Ermeni aydını, bir insan hakları savunucusu, bir barış sevdalısıydı. Vatan denilen sevgili yurdunu canını feda edecek kadar çok seviyordu.
Irkçı sistem bu yürekli sesi susturmak için, elli dereden taşıdığı kirli sularla çarklarını harekete geçirdi ve Hrantı hem sevgili yurdundan, hem sevdiklerinin kollarından, kanlı bir tezgâhla koparıp aldı...
Ne yazık ki ruhunun güvercin tedirginliğinin ne büyük bir yalnızlık içinde çırpındığını, ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunun ayırdına varamamış ve çok geç kalmıştık! Tıpkı madımakta yakılan canlarımızı bir yanılgı içinde saatlerce izleyerek geç kaldığımız gibi.
Azerbaycan Göklerinde bir tedirgin güvercin
Şimdi Azerbaycan göklerinde bir tedirgin güvercin kıstırılmış. Kanat açacak nefes alacak yer bırakmamışlar. Örümcek ağı gibi sarmışlar dört bir yanını. Irkçı sistem sevicileri peşine düşmüş canı olmasa kulağı.
Ekrem Eylisli de Hrant gibi bir güvercin tedirginliği içinde yaşıyor şimdi. Peki, bu akıl almaz vahşetin nedeni nedir? Çünkü Ekrem Eylisli vicdanının söylediklerini bir öyküsünde dile getirmiştir. Aslında hayalini kurduğu barış içinde bir ülkedir, sözlerine yansıyan o iyilikli rüyadır. Saklı yarasıdır deştiği. Hafıza dediğimiz o toplayıcı insanı ağrıyan yerlerine götürür, üstünü açar saklanılanını gösterir. Ekrem Eylisli "Eğer her öldürülen Ermeni'ye bir mum yakılsaydı, öyle sanıyorum ki Ay'ın ışığından daha parlak olurdu.," diyor "Taş Rüyalar" adlı öyküsünün bir yerinde.
Ekrem Eylisli aslında yarasıyla konuşarak barışmak istiyor.
Vay sen misin Ermenilerle barıştan dostluktan söz eden. Bizde olduğu gibi Azerbaycan'ın ırkçı sistem severleri ayaktalar. Kulak kesme yarışına girmişler. On bin manat ödül koymuşlar sağ kulağı getirene. Fotoğraflarını haç işaretleri koyarak yakıyorlar. Kitaplarını cenaze namazı kılarak gömüyorlar. DNA testi istiyorlar, Ermeni kanı taşıyordur diye. Hatta Azerbaycan Şeyhülislamı "Allah Şükür Paşazade" tarafından bir fetvayla İslam dininden çıkarılıyor. Tam bir ırkçı kusma yaşanıyor Azerbaycan' da. Maaşı kesilen, ünvanları elinden alınan Ekrem Eylisli'nin, yazlık evi ne de el koymuşlar bu ara. Oğlu ve gelini işten atılan Ekrem Eylisli'nin evinin önünde "vatanı" terk et naraları atılıyor. Söz ne kadar çaresiz kalıyor bu vahşi saldırganlığın karşısında.
Yaralanmamak mümkün mü?
Üyesi linç edilirken derin bir suskunluk içinde olan Azerbaycan Yazarlar Birliği, yenice dil açarak, Ekrem Eylisli'nin, Azerbaycan'ın yürüttüğü diplomasiye ve milli değerlere darbe vurduğunu açıklayarak, söz konusu eserinin edebi yönüyle oldukça zayıf olduğunu belirterek, bu eserin ermeni propagandasına hizmet ettiğini vurguluyor yayımladığı bildiride.
Yazarlar Birliği özgür düşünceyle beslenen yaratıcı bir kurumdan çok, sistemin bir kurumu gibi davranarak, daha dün ünvanlar vererek yücelttikleri yazarı, bu gün yerin dibine sokma yarışı içine girmekten çekinmemiştir ne yazık ki. Zaten bu gibi zaman ve durumlarda akla kara ortaya çıkar. Kimse rengini saklayamaz.
Tarih notunu almıştır... Herkes layık olduğu yeri bulacaktır... Bize düşen geç kalmamak... Yoksa vicdanımız bu gün suskunluğumuzla ortak olduğumuz bu insanlık dışı suça, bir gün yolumuzu düşürür... Vicdanımızda kendimizi aklayamayız... (SA/BA)