Şiirin gerçeklerin üzerini açma gibi bir huyu vardır. Kimse kusura bakmasın!
Şiir, şair kalbinin yaramaz çocuğudur.
İnanın ki ele avuca sığmaz.
Yaramaz bir çocukla baş etmek çok zordur.
Yapma dedikçe yapar.
Neden yapmaması gerektiğinin nedenini sorgular! Yasaklı yerleri kurcalar! Yaramaz çocuklara dokunmayın lütfen! Bırakın merak etsin, önünü tokat gösterip, terlik atarak kesemezsiniz zaten! İçinde bir itici güç taşıyordur adı merak olan. Merak ne mükemmel bir erdem ne mükemmel bir duygudur. Öğretir, geliştirir, gözünü, kulağını açar. Ne yaşadığına, nelerin yaşatıldığına, hayata, yaşama, kendisinin dışına daha bir farklı bakmaya başlar. Çünkü ona söylenen hiçbir şey, yaşadığı değildir!
“kolay olmadı/ kıranları atlayıp/ kabuğunu çatlatmak/ bir o bilir bunu/ bir de çektiğine şahit toprak/ Olsun/ hepsini yel aldı gitti/ Taç yaprakların arasından/ gözlerini açıp ceee dedi/ Neşelendi tez canlı tomurcuk/ Bir güneş gördü bunu/ bir de/ tomurcuğa bakan çocuk”
Şiir sanatının ne anlama geldiğini, görevinin ne olduğunu, hangi yürek yangınlarından çıkıp bir çığlığa dönüştüğünü bilmeyenler sanatı sevmezler! Sanatı anlayamazlar.
Onlar ancak ve ancak yasaktan, şiddetten baskıdan anlar ve medet umarlar. Karanlık düzenlerinin çarkının dönmesi için kandan, savaştan, işkenceden, inkârdan, gerici düşünceden nemalanırlar.
Ne zaman ki iktidar, sistem veya sistem yanlıları bir şiirden rahatsız olduysa, o şiirin şairi doğru yoldadır demektir. Bir ayıbın, bir suçun, bir günahın, saklanması gereken karanlık bir yapının, bir yanın üzerine ışık tutmuş, işaret etmiş, görevini yapmış demektir.
“Gözlerim/ kara bulutlarla/ dolup da boşalmayan/ şu gökyüzü gibiyse/ suç kimde?/ damla düşmüyor/ çoktandır kurumuş/ unutulmuş/ vicdanın kör kuyusuna”
Şiir korkutulmaya gelmez! Yüzyıllardır bu gerçeğin farkına varamayan muktedirler için ne acı bir şeydir bu. Bu nasıl bir körlüktür! Şiirin boyun eğmeyen, gururlu ve onurlu bir tarihi vardır bu coğrafyada.
Açın bakın şair ve şiirin tarihine! Haksızlığın, hukuksuzluğun, işkencenin tarihidir şairin ve şiirin tarihi. Canlı canlı yakılmadır, idamdır, ölümdür, faili meçhuldür, hapistir, işkencedir, sürgündür, şairin ve şiirin tarihi!
Ama korkmuş mu? Hayır. Sinmiş mi? Hayır.
Sanatçı sanatından ödün vermiş mi? Hayır.
Şair korksaydı, şiirini korkusuyla boğsaydı, ne kalem oynatabilirdi, ne de şiir söyleyebilirdi!
Şiirin bereketiyle beslenemezdi bu topraklar.
Yok olup giderdi… Ama öyle mi ki?
Görüldüğü üzere korkmuyor, hâlâ korkutuyor şiir!
“Toprağa gömülü kelimeleri/ kazıp çıkardım şimdi/ Tırnaklarımın içinde/ mezarsız ölülerin gizi/ bir isyan/ bir yenilgi/ bir ateş/ bir gül/ bir vefa/ bir feda/ bir yerçekimi
Sanırım padişahlık dönemine özenenlerin, şairlerden methiye dizmeleri gibi bir arzuları var, kendilerini padişah yerine koyan saltanat sahiplerine!
Üzgünüm! Yaşadığı ülkenin gerçekliğine varan sanatçıdan, yani gören, duyan, kurcalayan, merak eden, haklının, mazlumun yanında duran, barışı, eşitliği, kardeşliği savunan şairlerden, sanatçılardan bunu duyamayacaksınız!
Şiirden düşmüş (cami avlularında mavi boncuklar satan) bir iki şair kırıntıyla idare etmek zorundasınız.
“Kimse bilmez o karıncanın sonunu/ Hani dev gibi bir dağı/ delmeye niyet etmiş de/ “delemezsin gidemezsin” demişler/ Hiç değilse yolunda ölürüm/ demiş o da hani/ Meseldir bu / biraz düş biraz gerçek/ Karıncanın düşlerinde/ dağın arkası/ Düş dediğin aslında/ yolun yarısı”
Uzun zamandır özel nedenlerden dolayı uzak kaldığım ‘sosyal medyada’ “Figen Yüksekdağ’ın “Yıkılacak Duvarlar” şiir kitabı hakkında “toplama ve imha kararı verildi” haberini okuyunca, midemin kasıldığını ve bulandığını hissettim.
İlk aklımdan geçen şey “hoş geldin ortaçağ zihniyeti” cümlesiydi.Ama birden tokat yemiş gibi irkildim, aklıma gelen bu ilk cümle rahatsız etti beni.Biz zaten uzun yıllardır bir ortaçağ zihniyetinde yaşayıp, bir ortaçağ yöntemi olan baskı, inkâr ve şiddetle yönetilmiyor muyuz?
Bilime, sanata, eğitime, kitaba, kadına, çocuğa, genç olana düşman, kendi düşüncesinde olmayanı zindan karanlığına gömen, insafsız, vicdansız, adaletsiz bir zihniyetle, aynı havayı solumuyor muyuz? Hoş geldini falan kalmamış ki, zaten gelmiş, içindeyiz, o gerici zihniyetle birlikte yaşıyoruz!
“Gidişlerin boynu bükük değildir/ çoğu zaman/ Hepsinin bir sözü vardır/ Her gidiş/ zamanı geldiğinde/ kendini hatırlatır/ Kimse durduramaz onun/ sendeki sırlı ahengini/ Hayat sonra/ sebebini anlatır”
Halkların Demokrasi Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın önsözünü yazdığım “Yıkılacak Duvarlar” isimli kitabı hakkında “örgütsel propaganda gerekçesiyle” toplatma kararı verilmiş.
Ve toplanan nüshalar da “imha” edilecekmiş. “İmha” ne ürkütücü bir kelimedir. Oturup tek tek yırtmayacaklarına göre, bu “imha” yakacaklar anlamına geliyor.Neden şaşırıyoruz ki?İnsan yakan zihniyet, kitap yakmış çok mu?
Şair zihninin alt metnini okuyabilen, karar vericiler, keşke yalanın, talanın, yıkımın, adaletsizliğin de üst metnini, yani en azından gözle görülen, gözlerimizin içine sokulan kısmını okuma cesareti gösterebilselerdi!
Öfke ve zamansızlığın arasına sıkıştırılan satırlara şu gerçeği de eklemek istiyorum.
Yakılan, yasaklanan, imha edilen sanat yapıtlarının, bin bir kanatla geri döneceklerinden, diyeceğini yine diyeceğinden, sözünü esirgemeyeceğinden, yaratıcısının kamçısı, bileri olacağından, merakı çoğaltacağından haberleri yok görünüyorlar!
“Yıkılacak Duvarlar” kitabını oluşturan şiirler, ulaştığı yerlere ulaştı, kalplerdeki yerini aldı. Ne yazık ki gönüllere taht kuranları oradan indirmenin henüz bir yöntemi bulunamamıştır!
Figen Yüksekdağ artıdadır, karar vericiler ekside! Eh birinin yüzünün aklığı, birilerinin yüzünün karası olmuşsa, onu da onlar düşünsün! Figen’den, yeni şiirler, kitaplar bekliyoruz.
“Ekilir ekin geliriz /ezilir un geliriz/Bir gider bin geliriz /bizi vurmak kurtuluş mu?” *
“Yıkılacak Duvarlar” şiir kitabının ön sözünü de buraya eklemek istiyorum. Kıssadan hisse çıkarmak isteyenler için, sanırım önemlidir.
Figen neyse şiir odurHer şeyden önce söz kıymetlidir. Şiir de sözün içinde saklanmış bir uçsuz bucaksız saklı bahçedir. Dünyanın bütün renklerini saklar içinde. Acının, umudun, özlemin her tonuna boyar kendini. Duvarları dik, yolu yokuştur şiirin. Bazen o bahçede hayallerle gerçek olan birbirine dolaşır. Hayal olanı gerçek, gerçek olanın hayalleriyle buluşursunuz o bahçede. En güzel sesi, gözleri asitli iğne uçlarıyla dağlanan bülbüller çıkarırmış! Şiir de, bülbülün gözünü dağlayan asitli iğne ucudur şairi için. Bundandır her şiir şairini yansıtır. Bundan kaçış yoktur. Her iğne ucu yüreğinin kilidini açar. Boca eder ortalığa şairin gizini, gizliliğini. Hayali umutlarının yoldaşıdır, yolda olmayı, devinim halinde olmayı sever. Figen Yüksekdağ’ın şiirleri de kendi gibidir. Doğru olan da budur zaten. Kendi yüreğinin diliyle konuşuyor. Bazen, kırık kalpleri toplayıp kaldırımlardan, kırık aynalara sürerek parlatmaya çalışıyor. Bazen “Karanlığa taş atacak kadar çocuktur hâlâ” Bazen “sekiz çocuğa can veren bir ana” Taybet anadır. Bazen de “ Delirmekten, yenilmekten, kurumaktan, çalınmaktan, kanamaktan yorulmuş” yolcuların özdeş sesini katar şiire. Ama hiç yılgınlığa düşmeyen bir düş yolcusudur Figen. Başına topladığı düş yolcularıyla birlikte, şiirin kanatlarını açar rüzgâra. Yurttan haberlerin bıçak yaralarını sayar. Ve güncel olanı, yara olanı işaret eder. O yaralarla kökleşmiş çınarların dallarında, kırmızı fularlar uçurarak. ”İçinin feri sönmüş o Âdemoğlu/ kovulduğu cennetin öcünü alır” diyerek, kadın kırımının bilinçaltı nedenini söyletir şiire. Dört yıldır, tel örgülerle çevrilmiş bir mahpus damında tutsaktır Figen Yüksekdağ. Ama o erdemli duruşunu şiirle buluşturup, Bu günün sözünü, geçmişin közüne karıştırarak, söylemek istediğini söyler yine de. İnsanlığın kayıplara karışmış erdemi olan barışı, kardeşliği, eşitliği, özgürlüğü yeşertmenin peşine düşer. “ Ya birlikte yanacağız/ Ya da yaşayacağız sonsuza kadar” diyerek, barışa giden yolun beraberlikten geçeceğinin altını çizer. Aşkın, en devrimci eylem olduğunu unutmaz Figen Yüksekdağ. “Galiba aşkı şimdi anladım/ Ama ne yazık/ taşmayan bir nehir gibiyim” dese de, bence, yatağından taşıp, tel örgüleri, yüksek duvarları aşarak, umudunu mavilere boyamış bile. Üstelik “idareden habersiz.” Yolu açık olsun. |
(SA/APK/KU)
* Hasan Hüseyin
Not- Metin arası şiirler Figen Yüksekdağ’ın şiir kitabı “Yıkılacak Duvarlar”dan.