Dikkat! Dışarıda katil var! 17 yılın tek farkı bu ve biz Hrant Dink’in ölümünün 17. yılında nihayet “insan hakları”ndan konuşmaya da bu vesileyle başladık. Aklımız ve vicdanımız olmasa, mecalimiz, güleceğimiz olsaydı da bunu bir “gelişme” saysaydık. Ama tokuz, biliyorsunuz. Ziyade olsun!
Hrant Dink’i İstanbul’un en işlek caddelerinden birinde öldüren Ogün Samast’ın infazı sona erdi ve cezaevinden salıverildi. Katil üzerine, cinayet üzerine konuşmak için düşünüp düşünüp her seferinde susmaya karar veren duayenler de birden bire dile geldi. Neymiş? Her suçun bir cezası, her cezanın da bir süresi varmış. Öte yandan, Türkiye gibi bir ülke düşünüldüğünde Samast aslında kalabileceği en uzun süre de içeride kalmış. “Sevinin,” demeye getiriyorlar. “17 yıl yattı işte, daha ne istiyorsunuz?” demeye. Ve devam ediyorlar. Ustaları, zekâ ve haysiyet akranları, suç ortakları gibi canlarımız üzerinde tepinmeye. Edecekler de.
Kimse de demiyor ki, “E evet, 17 yıl az değil. Az değil de, siz neden azsınız bu kadar?” Katilin elini tuttuk, kelepçeyi vurduk, rahatlayıp oturduk. Öyle mi? Katilin elini tutan eller neredeler? Katili onca vakit besleyip semirtenler? Hatıra fotoğrafı çektirenler? Cebine biletini koyanlar, çocuklarına adını koyanlar, statlarda pankartını asanlar, adına şarkılar türküler yazanlar? Bunlar çer çöp olanlar bir de. Basit atıklar. Bunların bir de lüks versiyonları, koltukluları, çakarlıları, makamlıları, kravatlı papyonluları var. Sığda çimen, derinde yüzen, her halükârda suyu kirletenleri var. Plastik atıklar. Katı ve karanlıklar. Neredeler onlar?
17 yıl az değil. Berkin Elvan görmedi mesela 17 yıl. Uğur Kaymaz görmedi. Ceylan Önkol görmedi. Biz ne gördük? Müsamere şeklinde mahkemeler, “adalet” şovları, tehditte terfi edenler gördük. Hrant Dink’in, makamında tehdit edildiği valinin İçişleri Bakanı oluşunu gördük. Devlet içinde iktidar savaşına tutuşanlar birbirlerine onca silah çekerken, nasıl olduysa bazı hedefleri hiç nişanlamadılar. Iskaladılar bile demiyorum bakın, akıllarından geçirmediler. “Dosya” olarak andıkları cinayet ve katliamlar, dosya olarak kaldı sahiden. Daracık bir alanda uçuştu durdu dosyalar ve kuyrukları bile birbirine değmedi. Hayret!
17 yıl az değil. Canı sıkılıp, kanına dokunup, kafası atıp da gidip birini vuruyorsa “ateşli ve heyecanlı gencin biri”, az değil. Daha Hrant’ın cansız bedeni yerden kalkmadan “örgüt işi değil” diyecek kadar kendinden ve projenden eminsen, az değil. İlk gün söylediğinden bir adım geri atmamak için başta hukuk olmak üzere her şeyi kolaylıkla evirip çevireceğinden şüphen yoksa, az değil. Az olmasına az da, hadi diyelim ki az değil. Ogün Samast 17 yaşındaydı Hrant’ı vurduğunda. Az değil!
Bu bir mutabakattı. Devletin, o devlet geleneğinin, o geleneğe mensup milletin pek hassas fertlerinin, “bir bebekten katil yaratan” ve bunu durmaksızın yapan zihniyetin; karşısına aldığı suretler değişse de sırrından bir zerre dökülmeyen o dev ve güdük aynanın müştereken üstlendiği bir görev. Üstesinden geldiler. Zulmettiler ve zeval bulmadılar. “Kendilerine tahammül edildikçe daha da çok azdılar.” Bunca pislik az değil.
Hrant Dink’i anmak için öldürüldüğü yere gittiğimiz bir gün, bölgede görevli polislerin kafalarına geçirdikleri beyaz bere bu cinayet ittifakının sembolüydü. Bu bir mutabakattı ve ilk günden biliniyordu ki, 17 yıl sonra “17 yıl az değil” demek için elinden tuttukları, kadraja birlikte daldıkları o katilin eylemini “münferit” göstermekten başka çareleri yoktu. Fotoğrafta bir katil var ama çevresi hayaletlerle dolu. Ölülerimizi biriktirip dosyalara dönüştürdüler. Fotoğraflara bile giren hayaletler o dosyalara bir türlü giremediler.
Böyle bir kötülüğü kendi meşrebi ve fıtratınca aklamak için, 17 yıl az değil.
(ED/HA)