2007’nin yüzde 4,5 olarak açıklanan büyüme oranı, birçok zaafı içinde barındıran ve zaaflarıyla beraber sürdürülebilirliği tartışılan bu büyüme patikasının da sonuna gelindiğini gösteriyor. 2007 büyüme trendleri bunu doğruluyor.
İmalat sanayiinde tekleme başladı, tarım geriledi, inşaat da tempo kaybetti. Sanayi sektöründe 2002-2006 döneminde katma değer artışı yıllık ortalama yüzde 8,1'di ve bu dönemde sektörün büyümeye yaptığı katkı yaklaşık 2.5 puan olarak gerçekleşti.
Sektörlerde durum
2007'nin ilk çeyreğinde de, özellikle Ocak ayındaki yüksek üretim artışının etkisiyle, sanayi sektörü katma değeri yüzde 10,2 büyümüştü. Ancak, ilk çeyrek sonrasında sanayi sektörü üretiminin yavaşlamaya başladığı görüldü.
İkinci çeyrekte yüzde 4 artan sanayi sektörü üretimi, üçüncü çeyrekte yüzde 4,3 olarak belirlendi, son çeyrekteki büyümesi ise yüzde 3,6’ya gerilemiş görünüyor.
2006'nın ikinci yarısından itibaren yurtiçi talebin zayıflamasına rağmen, sanayi sektöründe üretim artışlarında bir yavaşlama gözlenmemesinin en önemli nedeni, söz konusu dönemde ihracatın artmasıydı. Ancak, 2007'nin ilk çeyreğini takiben ihracat miktar artışının yavaşlamaya başlamasıyla, sanayi sektöründe de üretim hız kesti.
2006’da sanayi kesimi yüzde 5,8 büyürken, milli gelir, inşaat kesiminin katkısıyla yüzde 6 büyümüştü. 2007’de sanayi kesimi büyümesi yılın tamamında yüzde 5.4'e düştü.
Tarım, 2006’da yüzde 1,3 büyüme gösterirken 2007’nin tamımnda yüzde 7,3 küçüldü. Kuraklığın yanı sıra tarım girdilerindeki fiyat artışları ile başedemeyen tarımdaki çözülme, küçülmede önemli bir etken oldu. Bunun 2008’de de sürmesi bekleniyor.
2006’nın ana motoru olmayı üstlenmiş olan inşaat da 2007’de yavaşladı. İnşaat 2006’da yüzde 18,5 büyümüştü, 2007’nin büyümesi yüzde 5’e düştü. İnşaattaki tempo düşüşününü 2008’de de sürmesi çok muhtemel. Özellikle dünya krizinin getireceği daralmanın öncelikle bu sektörü vurması bekleniyor.
Dış kaynak girişi yetmiyor
Türkiye, son yıllardaki büyümesini ağırlıkla dış kaynak girişi ile gerçekleştirdi. İlk yıllarda sıcak para lokomotif güçtü. Dış kaynak girişinde son yıllarda sıcak paranın ağırlığı azaldı, doğrudan yabancı sermaye girişleri önem kazandı. Türkiye bankalarının yabancılar tarafından satın alınması, sigorta şirketlerinin yine yabancılarca alınması, Telekom’un özelleştirmesi, başka Türkiye firmalarına yabancı ortak gelmesi ile dış kaynak girişi 2005’te 44 milyar dolara, 2006’da 46 milyar dolara yaklaştı, 2007’de ise 55 milyar dolara yaklaştı.
Ancak, ilginç olan bu kaynak girişinin artık büyümeye yeterli bir tempo kazandıramadığı. 2007'de gerçekleşen büyüme yüzde 4,5'te ve yılın tamamında hedeflenen yüzde 5’in gerisinde kaldı.
Sıra dışı ve şanslı bir dünya konjonktürü ile iktidarı çakışan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP), izlediği çarpık yol haritası yüzünden, Türkiye ekonomisinin büyüme temposunu hızlandıramadığı, tersine bir patinaja hızla sürüklediği görülüyor. 2001 krizi sonrası girilen patika, sermaye birikimi sağlayamıyor.
Kaba emek sömürüsü de yetmiyor
Gayri Safi Sabit Sermaye birikiminin Gayri Safi Milli Hasıla'ya (GSMH) oranı 1990'lardaki düzeyinin gerisine düştü. 2001 krizi sonrasında Türkiye’deki sermayedarlar, dışarıya karşı bütün rekabet güçlerini, işsiz ve örgütsüz düşmüş emeğin kaba sömürüsünden almış, teknolojik bir dönüşüm gerçekleştirilememiş ve bu kaba emek sömürüsü ile artık ileriye gidilemeyeceği görülmeye başlanmıştır.
Bu durum, TÜSİAD tarafından da itiraf ediliyor. TÜSİAD’ın 2006’e Girerken Türkiye Ekonomisi raporunda "Toplam Faktör Verimliliği" olarak tanımlanan emek üzerinden sömürüyü ölçen göstergenin gerileme eğilimi gösterdiğine işaret ediliyor. Şöyle deniliyor:
"Son genişleme döneminde, makroekonomik istikrarın sağlanmasının yol açtığı Toplam Faktör Verimliliği’ndeki (TFV) artışın büyümeye önemli katkısı olduğu hesaplanmaktadır. 2005’te yüzde 75, 2006’da yüzde 57 olarak hesaplanan TFV artışının 2007'de yüzde 22’ye gerilediği tahmin edilmektedir. TFV artışının sürdürülmesinin zorluklarla karşılaşacağı düşünülmektedir. 2003'ten beri ertelenmiş olan reformlar, verimlilik kaynaklı büyümenin sınırlarına gelinmesine yol açmıştır. İşgücü piyasasındaki katılıkların devam etmesi ve istihdam üzerindeki yükler, beşeri sermaye birikimine dayalı bir büyüme sürecini olanaklı kılmamaktadır." (sf.16)
Öte yandan, Türkiye kökenli sermayedarların bankalarına ve Telekom gibi özelleştirmelere gelen büyük boyutlu yabancı sermaye girişlerinin, sermaye birikimini ve büyüme potansiyelini yeterince yukarı taşımadığı da anlaşılıyor. İç talepte teklemenin telafisi ihracatla karşılanamaz duruma gelindi.
Tüketici kredisi ve kredi kartı harcaması kışkırtmalarıyla özel tüketim artışlarına dayalı talep genişletilmiş, ancak burada da deniz kısa sürede tükenmenin eşiğine gelmiş ve ihracattaki teklemelerle birlikte kronik durgunlaşma belirtileri ortaya çıkmıştır. 2008 için öngörülen yüzde 5 büyüme hedefi ise, iç gidişat ve dünya krizi şartlarında hiç mümkün görünmüyor. (MS/GG)