AKP fabrika ayarlarına dönmelidir diyenler, sahi siz ne dediğinizin farkında mısınız?
Sanki ortada bir alet var; örneğin bir ölçü aleti olsun. Aletin vidası gevşemiş, mili çıkmış veya pimi kırılmış da bu nedenle yanlış ölçüyor. Doğru ölçmesi için bu arızalar tamir edilerek alet, fabrika çıkışındaki ayarlarına döndürülecek.
Bazı sosyal, siyasal olaylar için mekanik benzetmeler yapılabilir. Ancak sözü edilen olay ki, uzun süreli bir iktidar olayıdır; toplumsal yapı dediğimiz bireyinden iktidarına çok yönlü, çok katmanlı, sınıfsal da dahil olmak üzere çok kimlikli bir süreci içeriyorsa, bunu mekanik fiziğiyle veya epigram edebiyatıyla açıklayamayız. İlk başta bu tür metaforlar çok çekici, cafcaflı ve doğru gözükebilir. Ancak siyasal hayat bir başka mecrada akmaktadır.
Toplumların siyasal tarihinde az buçuk demokratik olan bir iktidarın otoriterleştiği, diktaya yöneldiği görülmüştür ama, otoriterleşmeyi sistem olarak inşa etmiş bir iktidarın demokrasiye çark ettiği görülmemiştir. Böylesi, siyasetin doğasına aykırıdır. Bu noktada dillere pelesenk olmuş bir sözü tekrar etmek zorundayım: “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır”.
AKP iktidarıyla birlikte Türkiye bir yanıyla genel bir barış havasına girdi, ekonomik olarak güçlenen bir eğri izlendi, enflasyon düştü ve AKP’nin içte ve dışta meşruiyeti arttı. 2007 yılında Erdoğan’ın bir Avrupa Birliği toplantısı dönüşü havaalanında AB’ye ilişkin yaptığı açıklama, gelmiş geçmiş Türkiye hükümetlerinin çok ilerisinde, son derece değerli ve demokrasi vaaz eden bir açıklamaydı.
Erdoğan’ın 2005, 2009 ve 2010 yılında Kürt sorununa dair yaptığı olumlu açıklamalar, 90’lı yılların o korkunç çatışmalı ortamından, faili meçhul cinayetlerden alabildiğine bunalan toplum için bir umut yarattı.
Bütün bu olumlu adımların toplamı, vesayet rejimine karşı sivil ve demokratik bir çıkışa işaret ettiği algısıyla kimi sol ve liberal çevrelerden de AKP’ye destek oluştu. Ancak bu desteğin beklentisi, derin bir yanılgıyla ve sarsılmayla sonuçlandı. (Bu husus başlı başına her yönüyle incelenmesi gereken bir konu olup öyle ulusalcı söylemlerle bir suç ihdas ederek geçiştirilemez.)
Fabrika ayarından kasıt, AKP’nin işte bu dönemidir.
AKP’nin 2002-2010 dönemini fabrika ayarı olarak görenler iki noktada yanılıyorlar. Birincisi AKP demokratik bir Türkiye’yi hedeflemedi. Bir kere kendisi demokratik bir yapıya ve siyasete sahip değildi ki, toplumsal hayatı demokratikleştirmeyi amaç edinsin!
İkincisi, demokratikleşmeyi hedeflememiş olsa da Erdoğan ve AKP’nin yukarıda belirttiğim bu tutumu, ister istemez nesnel olarak demokratik adımlar atmayı veya en azından demokrasi vaaz etmeyi gerekli kıldı. Bu durum içte ve dışta AKP’nin meşruiyetini ve gücünü artırdı. AKP, 2011’lerden sonra hükümet olmaktan iktidar olma aşamasına ulaştı.
Bu hususta bir takiyeden söz edilebilir.
Demek ki AKP’nin fabrika ayarları, demokratik ölçeklere göre daha baştan bozuktu!
Böyle olmakla birlikte AKP fabrika ayarlarına dönmelidir diyenler, öncelikle AKP’nin neden fabrika ayarları bozuldu sorusuna cevap vermelidirler. Erdoğan’da Yeni Osmanlıcılık ve siyasal İslamcılık da dahil bir ideolojik ve siyasal sapmaların başladığını, güç zehirlenmesine uğradığını bunların da AKP’nin fabrika ayarlarını bozduğunu söylüyorlar. Ancak bu bir tespittir, sorunun cevabı değil; bir diğer deyişle neden değil, sonuçtur. Erdoğan niye bu söylemlere, bu politikalara yöneldi?
Mesele iktisadi çıkarlar, siyasi ve ideolojik hegemonyada düğümleniyor!
AKP, bir yandan ekonomik kazanımlarını, yandaş kadrolaşmasını kaybetme korkusu yaşarken bir yandan da kamu kaynaklarını sonuna kadar kullanmak istiyor. Bu her iki uç, birbirini tetikliyor.
Elbette bir iktidar, iktidarı kaybetmek istemez. Fakat AKP’nin iktidarı kaybetmek istememesi, çoktan demokratik koşulların ötesine geçti. Bunun göstergesi, yönetimde keyfiliğin artmasıdır!
Bu durumda fabrika ayarlarına dönülecek, öyle mi?
Bu çevreler meseleyi o kadar basit görüyor ki, olay sanki Erdoğan - Putin barışmasından ibaret! (O bile sağlanamadı ya!)
Sistemi kendi iktidar çıkarlarına ve ideolojisine göre düzenlemesini belli bir noktaya getirmiş ve bu otoriterleşmeyi daha da devam ettirmeyi düşünen bir iktidar partisinden ve onun tek adamı olan Erdoğan’dan fabrika ayarlarına dönmesini istemek, bir saflık değilse nedir?
Neredeyse devlet partisi haline gelmiş bir partinin sivilleşmesi mümkün mü?
AKP’nin fabrika ayarlarına dönmesini isteyenler AKP’nin neden devletleştiği ve devletleştiği ölçüde devletin de bir parti devleti haline getirildiği sorusuna cevap vermeliler.
Bütün bunların nedeni AKP’nin devletleşerek, devlet zorunu arkasına alarak, iktisadi çıkarlarını ve ideolojik hegemonyasını daha sağlam ve uzun erimli sürdürmesi gerçeği olmasın!
Bunun için bir monark yönetimini çağrıştıran; meclisten, yargıdan, denetlemeden ve soru sorulmasından münezzeh kılınan nevi şahsına münhasır partili cumhurbaşkanlığı adı altında çıkarılan tek adamlık anayasası varken, fabrika ayarlarına dönülmesinden söz edilmesi, aklımızla dalga geçmektir. (HŞ/HK)