AKP’nin geldiği damarın yıllarca ötekileştirilmesinden dolayı Kürtlerle ittifakı lazım geliyordu. Böylece ortak mağduriyetlerle birlikte AKP geniş yığınların desteğini almayı başardı. Ama AKP büyüdükçe adeta Kürtlere “Bizim gölümüzde balık büyümez” dedi. Böylece Kürtleri her zaman kontrol edilebilir seviyede tutmaya çalıştılar. Yani kendi hegemonyalarını tehdit etmediği ölçüde Meclis’te bir Kürt varlığına da razıydılar.
Buna göre Kürt siyasi hareketinin 2007 seçimlerinde bağımsız adaylarla seçime girip 22 milletvekiliyle Meclis’e gitmesi AKP için sorun teşkil etmiyordu. Aynı şekilde 2011 seçimlerinde 36 milletvekiliyle Kürtlerin Meclis’te bulunması da sıkıntı yaratmıyordu. Ama HDP’nin parti olarak 2015 seçimlerine girip 80 milletvekili çıkararak Meclis’e girmesi tabii ki arıza çıkaracaktı. Çünkü sırtını %10 seçim barajına dayayıp fazladan milletvekili çıkaran AKP’nin hesabı bu sefer tutmamış, bunun yanında iktidarı da yıkılmıştı.
TIKLAYIN - 129 VEKİLİN 567 DOKUNULMAZLIK DOSYASI VAR
Kürt siyaseti tasfiye mi edilecek?
Aynı şekilde HDP’nin ülkenin her köşesinde varlık göstererek Meclis’e girip ana muhalefet gibi çalışması da bir tehdit olarak görüldü. Her gün bir şehirde HDP’lilerin gözaltına alındığı veya tutuklandığı haberleri geliyor. DBP’li belediye başkanları görevden uzaklaştırılıyor, tutuklanıyor. Atanmışlar, bölgede seçilmişler üzerinde her türlü tahakkümü sergiliyor. Sanırım “HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması” Kürt siyasetini tasfiye sürecinin son aşamasını oluşturuyor. Aklı başında herkes dokunulmazlıkların kaldırılmasının amacının Kürt siyasi hareketi olduğunu dile getiriyor.
MHP’nin “HDP’lilerin dokunulmazlığı kaldırılsın” çağrısı, ideolojileri itibariyle anlaşılabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da dokunulmazlıkların kaldırılması için her gün AKP’ye çağrıda bulunuyor. AKP de bu konuyu ele aldığı MYK’sından sonra bir sessizlik dönemi oldu. Konu da soğumaya bırakıldı gibi bir hava oluştu. Tabii kulislere, AKP içinden birçok milletvekilinin bu adımla AKP’li vekillerin bölgede siyaset yapamaz hale geleceklerini rapor ettikleri yansıyordu. Buna karşın AKP imzaları tamamlayarak anayasaya geçici bir madde eklemek suretiyle fezlekesi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına olanak tanıyan kanun teklifini Meclis Başkanlığına sundu.
HDP, kanun teklifinin anayasa ve iç tüzüğe aykırı olduğunu söyleyerek “7 Haziran sonrası devreye giren darbe sürecinin devamı olduğunu” belirtiyor. Aslında CHP’de de eğilim, kürsü dokunulmazlığı dışında tüm milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması yönündeydi. Ama AKP’nin baskısına dayanamayarak “Günahına ortağım” dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına bakılırsa “HDP’lilerle kol kola” denilmesinden çekinmiş. Ama Kılıçdaroğlu “Anayasaya aykırı ama destek vereceğiz” diyerek CHP için “AKP’lilerle kol kola” dedirtti. Sanırım anayasanın uygulanmadığı, mevzuatın kenara atıldığı, hukukun ehlileştirildiği döneme çabuk alıştı sayın Kılıçdaroğlu. Şimdi CHP içi kaynıyor…
Dokunulmazlığın asıl görevi
Aslına bakılırsa toplum için dokunulmazlıkların kaldırılmasının temel nedeni; dokunulmazlıkların yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırmak, görevi kötüye kullanmak, rüşvet ve torpil vb. suçlara kalkan olarak görülmesidir. Çünkü yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı esasında kamu yararı taşıyan objektif bir temele sahiptir. Bu temel de; milletvekilinin temsil ettiği irade doğrultusunda herhangi bir şeyden çekinmeden konuşabilmesini ve hareket edebilmesini sağlayan hukuki güvencedir. Hatta yasama dokunulmazlığının gelişimi sürecinde; esas amacının meclis üyelerini kral veya monarşik yapılara karşı koruduğu görülüyor. Dokunulmazlık sürecinin İngiltere ve Fransa’da gelişim sürecinde amaç; gücü elinde tutan iktidara karşı muhalefeti korumak olmuştur.
Bu konuda 1961 anayasasının hazırlandığı süreçte dokunulmazlıklarla ilgili dikkat çekici bir anekdot paylaşmak istiyorum. Anayasa yapmakla görevlendirilen Temsilciler Meclisi’nde dokunulmazlığı düzenleyen madde üzerine Sırrı Atalay bir önerge veriyor ve gerekçesini şöyle açıklıyor: “Asıl maksat siyasi iktidarlar karşısında milletvekilini baskıdan korumaktır, teşrii mesuniyetin (yasama dokunulmazlığı) maksadı ve hedefi de işte budur. Siyasi iktidarın karşısında milletvekilinin baskıdan uzak tutulmasını hedef tutan teşrii mesuniyettir. Eğer bu hak bir iktidarın elinde olur ve kötüye kullanılırsa muhalefet mebuslarını Meclise sokmamak için kafi silah olabilir ve bu silah en kolay işleyebilen en tehlikeli bir silahtır.”
Dokunulmazlıklar kaldırılmayabilir
Anlaşıldığı üzere, Türkiye’de milletvekilli dokunulmazlığı yanlış ele alınmaktadır. Dolayısıyla toplum biraz da iktidarın manipülasyonuyla dokunulmazlığı sübjektif algılıyor. Çünkü bunun objektif temelini, milletvekilinin iktidara karşı korunması oluşturuyor. Özellikle bugün, bir an fezlekesi bulunan tüm milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığını düşünün. AKP’nin bunu, muhalefeti Meclis’ten göndermekle kullanacağı bir silaha dönüşmeyeceğinin garantisi var mı? Peki çoğunluğu elinde bulundurarak dokunulmazlıkları kaldırma gücü olan İktidar karşısında bir milletvekili neyi, nasıl, ne kadar savunabilir?
Yasama dokunulmazlığının çıktığı ülkelerde kapsam daraltılabiliyor. Hatta dokunulmazlık kaldırılabiliniyor da. Bunun sebebi; oturmuş bir hukuk sisteminde keyfi tutuklamaların olmayışı ve ilerlemiş kişi hürriyetidir. Ama Türkiye’de bugün normal bir süreci yaşamıyoruz. Yani siyasi zemin inanılmaz şekilde kaygan. Böyle anormal bir dönemde dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla AKP’nin bunu muhalefeti susturmak için kullanmayacağının garantisi yok. Esasında da konuşmalarından dolayı HDP’lileri hedef aldığı için Meclis’te yasama sorumsuzluğu büyük darbe alacaktır. Böylece Meclis’te kimin neyi ne kadar söyleyebileceği çoğunluğun insafına kalacaktır.
Peki gerçekten AKP Hükümeti, ülke için bir gram faydası olmayan böyle bir sürece girer mi? Objektif çerçeve bunun gerçekleşmeyeceğini söylüyor. Çünkü Türkiye şu an hem dış siyasette hem de iç siyasette bir tıkanmanın eşiğindedir. Dolayısıyla AKP Hükümeti, iç kamuoyuna geniş medyası üzerinden bir siyaset pompalayacaktır. Ama HDP’nin aktif ve etkili muhalefeti, CHP’nin içinden ortaya çıkacak etkin “hayırcı” muhalefet ve MHP kendi iç tartışmalarının etkisiyle yaşanacak tıkanma sonucu bu konu soğumaya bırakılabilir. Tabii Başbakan Davutoğlu muzaffer bir komutan edasıyla “Biz hodri meydan dedik; ama onlar cesaret edemedileeerrrr…” demekten geri durmayacaktır… (İG/HK)