Samsun'da Kürt halkının onur timsali, barış ve sağduyu denince akla ilk gelen isimlerin başında gelen sevgili Ahmet Türk'e atılan yumruk, bir anda Türkiye'nin hassas olan dengelerini sarsmaya yetti. Bu olay karşısında bir bütün olarak Türkiye halkının verdiği tepki ise ülkemizin geleceği, kardeşliği ve barışı adına hepimizi umutlandırdı. Şimdi oturup nasıl bir ülke istediğimize, hep birlikte karar vermemiz gerekir. Ya ırkçı yumrukların ve kanlı pusların bölünmeye götüreceği bir Türkiye, ya da Ahmet Türk'ün deyimiyle bin yıllık kardeşliğin sevgiyle yaşatılacağı bir Türkiye.
Ahmet Türk'e atılan yumruğu haklı olarak kendilerine, kendi onurlarına atılmış olarak kabul eden Kürt halkı sokaklara döküldü ve bunun kabul edilemez olduğunun tepkisini verdi. Bunları son derece haklı, yerinde ve demokratik tepkiler olarak kabul ettiğimi ifade etmeliyim. Ancak, Devletin silahlı güçlerinin bu tepkilere karşı tahammülsüzlüğünün bir örneğini Hakkâri'de 14 yaşındaki çocuğun dövülüp, yerlerde sürüklenmesiyle gördük. Hakkâri'de daha önce de buna benzer olaylar yaşanmıştı. Bir özel tim polisinin yakaladığı çocuğu dipçikle vurarak ezmeye çalıştığına, ya da yakaladığı çocuğun kolunu kırmaya çalışan polis görüntüleri hafızamızda tazeliğini koruyor. Akıllara durgunluk veren bu çocuk düşmanlığı, "sadist ruhlu polisler özellikle mi Kürt bölgelerine gönderiliyor" diye sormaktan kendimi alamıyorum.
Polisin bu acımasızca tutumuna şaşırmadım. Ancak bunun kabul edilemez olduğunu da başta bu ülkenin Başbakanı, İçişleri Bakanı olmak üzere devletin bilmesi gerekir. Bu topraklarda sırf Kürt oldukları için kadın ve çocukların dövülmesini, yerlerden sürüklenerek tutuklanmasını ve hatta öldürülmesini olağan hale getiren gelişmelerin pimi bana göre hükümetin sözde "demokratik açılım" diye başlattığı süreçle birlikte çekildi. Bu sürecin Kürt sorununu çözmek yerine bir tasfiye sürecine dönüşmesi, giderek hem bölge halkının daha radikal tepkiler vermesine, hem de bu tepkiler karşısında polisin daha keyfi ve acımasız bir davranış içinde bulunmasını beraberinde getirdi.
Sevgili Ahmet Türk, hayatını Türkiye'nin barışına ve kardeşliğine adamış biridir. Kalbinde taşıdığı pil ile bu mücadelenin başarıya ulaşmış olmasını herkesten çok daha fazla görmek istediğinden eminim. Bu mücadelenin en önemli ayağının parlamento olduğunu ve Kürt sorunun demokratik barışçıl çözümünün ancak parlamento çatısı altında geliştirilecek diyalogla mümkün olacağına inanmış ve bunun gereğini yapan biridir. Bu barışçıl kişiliğine rağmen başında bulunduğu DTP'nin kapatılması, parlamentoda bulunan Aysel Tuğluk'la birlikte milletvekilliğinin düşürülmesi aklı başında hiçbir insanın kabul edemeyeceği bir gelişmedir.
Dolayısıyla Samsun'da Ahmet Türk'e yönelik yumruk olayına giden süreci başlatan, bu gün için tarafsızlığı tartışma konusu olan Anayasa Mahkemesi'nin bizzat kendisidir. Anayasa Mahkemesi'nin DTP' yi kapatması ve Ahmet Türk'ün milletvekilliğini düşürmesi Tıpkı Hrant Dink olayında olduğu gibi özellikle de Trabzon-Samsun hattını harekete geçirmiş, bu hat üzerinde adeta örgütlü bir güç gibi duran ırkçı-faşistlerin saldırılarına meşruluk kazandırmıştır. Yine bu ülkenin Genelkurmay Başkanı'nın bu bölgeye dair verdiği mesaj ve yaptığı açıklamalarda bu ırkçı faşistleri cesaretlendirmiştir. Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı neye dayanarak bir bölge insanını diğer bölge insanlarından daha üstün ve daha mert olduğunu söyleyebiliyor, doğrusu bunu anlamakta zorlanıyorum.
Bu arada Karadeniz insanını bir bütün olarak suçlamak gibi bir düşünce ve yaklaşım içinde olmadığımı belirtmek istiyorum. Ancak bütün bu olumsuz gelişmeler karşısında Karadeniz'in sol ve demokratik değerlerle yoğrulmuş, halkların kardeşliğine inanmış, sağduyu sahibi halkından çok daha güçlü bir tepki vermesini beklemek hakkımızdır. Karadeniz Bölgesi'nin ırkçı ve faşist bir zihniyete teslim olamayacağını kendi sanatçı pratiğimden biliyorum. Çünkü ben yıllarca en görkemli konserlerimi bu bölgede gerçekleştirdim bunun devam etmesini bütün içtenliğimle istiyorum. Karadeniz; Kazım Koyuncu gibi yiğit bir devrimcinin, şarkılarını halkların kardeşliğine adamış bir ozanın da ana yurdudur. İşte tam da bu günlerde bu bölgede gelişen bu faşist saldırılara dur demek, barış ve kardeşlik şarkılarımızın çok daha güçlü olarak duyurmak ve paylaşmak durumundayız.
***
Bağımsız, özgür ve demokratik bir medya anlayışıyla yola çıkıldı ve tam 10 yıldır büyük bir özveri ve emekle yayın Hayatını devam ettiren bir Bianet var. Bu alanda emek veren Ertuğrul Kürkçü ve Nadire Mater başta olmak üzere tüm çalışanların 10. yılını kutluyorum ve nice 10 yıllara Bianet.(FT/EÜ)