Sürekli bir "KCK" dalgası gelip vuruyor. Sesini çıkarma cesaretini biraz göstermiş herkesi, evinden, yatağından söküp alıyor. Sonrası üzerine yapıştırılan sıfatlara bağlı.
Tehlikeli bulunursan bürokrasinin, adaletsizliğin elinde sürünürsün. Öyle kasıtlı ki her şey ama bir yandan da o kadar tesadüfî. Adalet dediğimiz şey tesadüfen işliyor. Biz dışarıdakilerin elini kolunu bağlıyor. Sinirlenip, hüzünlenip, aklımızda içeri alınmış insanlarla gündelik işlerimizi yapmaya çalışıyoruz.
Koşturuyoruz, yağmurda ıslanıp küfrediyoruz, bir sürü gereksiz iş halletmeye çalışıyoruz ama vicdanımız hiçbir zaman rahat değil. Onlar içeride olduğu sürece de rahatlamayacak. Keşke bilmemeyi, düşünmemeyi, görmezden gelmeyi başarabilsek. O zaman küfrettiğimiz tek şey yağmurun birden bastırması olurdu.
12 Temmuz'da Festus Okey'in davasına katılmıştım. O zaman yağmur yoktu ama yine saatlerce bekleyiş vardı. Önceki davalar uzamıştı ve bizden önceki davada serbest bırakılan genç bağırıyordu, "Akşama evdeyim, bekleyin". Kim bilir neden yargılanıyordu. Beş dakika önce suçluydu, beş dakika sonraysa serbest. Akşam evinde uyuyabilecekti.
O gün, "Allah kimseyi adaletin eline düşürmesin" demiştim. Hala da öyle diyorum.
Benim dilekçe verdiğim 12 Temmuz tarihli duruşmada bize tesadüfen dava açılmamıştı.
Bürokrasinin tesadüfen işlediğini kanıtlar gibi, aynı müdahillik dilekçelerini verdiğimiz halde bir önceki duruşmada dilekçe verenler mahkemeye hakaret etmiş sayılmıştı.
Benim katıldığım davadaysa mesai saati bitmişti. Herkes evine gitmek istiyordu. Davaya beş dakika ara verilmiş, geri döndüğümüzdeyse dava sona ermişti. Çünkü saat beş olmuştu.
Festus Okey davasında karar belli oldu ama bu konuda söyleyecek hiçbir şeyim yok. Hissetttiğim sadece burukluk ve en kötüsü de böyle bir şey çıkacağını bekliyor olmak. Adalate bu kadar güvensiz olmak.
Festus Okey davasında adliye önünde saatlerce beklediğimiz günden aklımda kalan sadece failin dümdüz, ifadesiz yüzü ve bürokrasinin umursamaz bakışı.
O bakış şu anlama geliyordu muhtemelen "İşiniz gücünüz yok mu sizin?"
Ben söyleyeyim, var.
Bir sürü işimiz gücümüz var. Ama işte yapamıyoruz o işleri.
"İşiniz yok mu, adliye önlerinde bekliyorsunuz, yağmur altında ıslanıyorsunuz, saatlerce üşüyorsunuz, hem de tanımadığınız insanlar için".
İşimiz var ama vicdanımız rahat değil. Yine adliye kapısında, soğukta, yağmur birden bastırdığında, saatlerce beklemek var. Sadece sesimiz ve yazımız var. Başka da hiçbir şeyimiz yok. (Eİ/HK)