Bir Zamanlar Anadolu'da, Kırıkkale'nin uçsuz bucaksız bozkırında, bir cinayetin peşinden götürüyor bizi. Üç otomobillik konvoyda, devlet görevlileriyle yola çıkıyoruz. Gece boyunca aranan cesedin gerilimi, erkeklerin en küçük mevzularda bile haklılık gayretleriyle yükseliyor.
Tanıdık Nuri Bilge Ceylan sahneleri, 157 dakikalık filmin ilk yarısında karşımıza çıkıyor. Kıvrılan yollarda, sabahın ilk ışıklarına kadar, geniş planlarda yüzümüze otomobil farları vuruyor.
Filmin öyküsü, yan rollerde muhtarı canlandıran ve senaryoda emeği geçen Ercan Kesal'ın tanık olduğu bir olaya dayanıyor. Kesal, 1984'te Kırıkkale Keskin'de doktorluk yaparken katıldığı cinayet soruşturmasını, yıllar sonra arkadaşı Nuri Bilge'ye anlatmış. Ebru Ceylan, Ercan Kesal ve Nuri Bilge, hikâyeyi değiştirip senaryolaştırmışlar.
Filmin hazırlık aşamasında komiser, savcı ve hâkimlere danışılmış. On bir hafta süren çekimler, olayın geçtiği mekânlarda yapılmış. Uzak ve Üç Maymun'un zaferlerinden sonra, bu sene Cannes'da 'Jüri Büyük Ödülü'nü alan film, 84'üncü Oscar Töreni için de Türkiye'nin aday adayları arasında.
Kasabanın neresindesin?
Filmin ana eksenindeki Savcı Nusret (Taner Birsel), uzaktaki devletin ta kendisi gibi. Sağa sola emirler verip, bir an önce gitmek istiyor oralardan. Nusret, içini dökmek isterken bile, yaşadıklarını ancak başkasının başından geçmiş gibi anlatabiliyor. Doktor Cemal (Muhammet Uzuner), geride kim bilir neler bırakıp gelmiş o uzak diyarlara?
Soruşturma boyunca sınanırken, hep sabrediyor gibi. Ömrü taşralarda geçmiş Komiser Naci (Yılmaz Erdoğan), hep daha iyisini yapabilecekken, doğru zamanda doğru yerde olamamışlardan.
Naci, "Bu hayatta hep halay başı olacaksın" diye hayıflanıyor. Filmin en az konuşan karakteri, cinayet zanlısı Kenan (Fırat Tanış). Ama Nuri Bilge'nin senaryo aşamasından itibaren aklındaki oyuncu Tanış, az konuşarak çok şey anlatıyor.
Ceylan'ın filmde yakaladığı ayrıntılar, kalın bir romanı anımsatıyor. Filmdeki yan karakterler, başroller kadar gerçekler. "Buralarda kendi göbeğimizi kendimiz keseriz" derken gözleri dolan şoför Arap Ali, uzak kasabaların kendi yağıyla kavrulan ahalisinden.
Akşam misafirlerini ağırlarken, köyün sorunlarını savcıya fısıldayan muhtar, kat ettikleri yolları hesaplayan asker, amiriyle fütursuzca iddialaşan polis, titizlikle işleniyor.
Elektrikler kesilince, gaz lambasıyla ortaya çıkan muhtarın kızı, kadınlığa methiye gibi, ışıklar içinde. Ana karakterler onun sayesinde aydınlanıp, kendileriyle yüzleşiyor.
Güneş doğunca
Filmin ikinci yarısında gün doğuyor ve olaylar çözülmeye başlıyor. Artık Kırıkkale de, kahramanlarımız da daha tanıdık. Dışarıda kalmadığımız, içine girmediğimiz ama gerçekliğinden de şüphe duymadığımız bir yerdeyiz.
İlk yarının karanlığında, kulağımızda patlayan sesler normalleşiyor. Güneş doğunca, taşra korkulacak bir yer olmaktan çıkıveriyor sanki.
Ceylan son filminde, fotoğraf karesini andıran görüntülerden vazgeçmiyor. Çehov'un taşrasını hatırlatan hava, dış sesler ve diyaloglarla rahatlatılmış.
Sık sık patlayan esprileri de hesaba katarsak, Bir Zamanlar Anadolu'da yönetmenin en rahat izlenen filmi denilebilir. (EG/HK)