Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın
* Fotoğraf: Nusaybin Belediyesi'nin desteklediği, yanan evin eşyalarının sergilendiği müzeden.
2 Ekim 1993'te Muş'un Korkut ilçesine bağlı Vartinis köyünde yaşayan, en küçüğü 14 yaşında olan Mehmet Nasir Öğüt, Eşref Oran, Sevda Öğüt, Sevim Öğüt, Mehmet Şakir Öğüt, Mehmet Şirin Öğüt, Aycan Öğüt, Cihan Öğüt ve Cinal Öğüt evlerinde yakılarak öldürüldü.
22 yıl önceki katliamla ilgili üç yıl önce açılan davanın Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bugünkü duruşmasında karar çıktı, tüm sanıklar “delil yetersizliğinden” beraat etti.
Mağdur avukatı Kadir Karaçelik bianet’e yaptığı açıklamada, “Sözün bittiği yerdeyiz” dedi.
Olay tarihinde Hasköy İlçe Jandarma Bölük Komutanı olarak görev yapan Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Komando Bölük Komutanı Piyede Kıdemli Üstteğmen Hanefi Akyıldız, Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Uz ve Jandarma Başçavuş rütbesiyle Gökyazı Jandarma Karakol Komutanlığı görevini yapan Turhan Nurdoğan sanık olarak yargılanıyordu.
“Cezasızlık duvarıyla karşılaştık”
Avukat Karaçelik, davayla ilgili şunları söyledi:
“Savcı mütalaasını üçüncü kez değiştirdi, bugünkü son mütalaada üç kişinin beraatını bir kişiye ceza verilmesini istedi ama mahkeme tüm sanıklara beraat verdi. Bir üye hakim muhalefet şerhi koydu. Şerhi kararla birlikte görebileceğiz.”
“1993’ten beri her adımda cezasızlık duvarıyla karşılaştık. Her şeye rağmen ümidimizi koruyorduk ama endişeliydik. Endişelerimizde haklı olduğumuz görüldü. Bir kez daha hukukun işlemediği, düzene hizmet eden bir araç olduğu ortaya çıktı. Samimi değil biçimsel bir yüzleşme diyorduk bu davalarla ilgili. O dönemde suç işleyen faillerin aklanma aracına dönüştü.”
“Duruşmada Aysel Öğüt de haykırdı ‘benim halim ne olacak, hani adaletiniz’ diye. Sanıklara Allah’ınızdan bulun dedi, sanık yakınları Öğüt’ün üstüne yürüdü. Arbede meydana geldi.”
Savcı: Kesin delil yok
Savcı bugünkü mütalaasında, “kesin delil olmadığını” öne sürdü:
“… Sanıkların cezalandırılmaları için, yangın çıkarmak suretiyle 9 kişiyi öldürmek suçunu işleyenlerin, yani yüklenen suça azmettirilenlerin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu tespit yapılamamıştır. Sanıkların yüklenen suçu işledikleri konusu şüphede kalmıştır. Yani sanıkların evi kasten yaktıklarına ya da kimliği tespit edilemeyen ve evi yaktıkları düşünülen şahısların azmettirmeleri sonucu emrindeki kişilere bu fiili işlediklerine dair şüpheden uzak kesin delil elde edilememiştir.”
Duruşma bugün 13:30’da başladı. Sanıklardan Şerafettin Uz katılmazken, diğer sanıklar Bülent Karaoğlu, Turhan Nurdoğan, Hanefi Akyıldız duruşmaya katıldı.
Savcı mütalaada üçüncü değişiklik yaptı ve Bülent Karaoğlu dışındaki diğer sanıkların beraatını istedi.
Öğüt: Ailemi kasten öldürdüler
Olaydan tek sağ çıkan kişi olan ve davaya müdahillik talebi kabul edilen Aysel Öğüt, mütalaanın ardından söz aldı, “Yüzlerce kez söyledik. Beraatı kabul etmeyeceğim. Ailemi kasten öldürdüler” dedi.
“Gündüz olay köy dışında oldu, gece hiçbir şey yapmayan ailemi köyü korkutmak için, en büyüğü 14 yaşındaki kardeşlerimi, sadece çocuklarını büyütmek isteyen babamı, Bülent Karaoğlu'nun emriyle yaktılar.”
“İçimde bugün fırtınalar kopuyor. Savcı bey beraat dedi ya, benim ailem sanki bugün öldü. Ailemin hiçbir suçu yoktu, mazlumdular. Ben 22 yıldır çekiyorum, onlar da çeksin. Türkiye adaletinden Allah’ın izniyle bunu istiyorum.”
Aysel Öğüt'ün amcası da “Köyde terör olayı yoktu, bu köyü biz yakarız yıkarız demek için kardeşimin evini yaktılar. Evsiz kaldık, çocuklarımızı okutamadık” diye konuştu.
“Tanıklar dinlenmedi, belgeler gönderilmedi”
Avukat Kadir Karaçelik de esasa ve mütalaaya ilişkin görüşlerini açıklayacaklarını ancak savcının bir kez daha mütalaa değiştirdiğini söyledi:
“Savcının hukuki nitelemesi ‘ihmal suretiyle öldürme’ yeni ceza kanunuyla getirildi. Suçun işlendiği anda yürürlükte olmayan bir düzenleme üzerinden sanığın lehine hüküm tartışması yapmak hukuk tekniğine aykırı. Ayrıca burada ihmal söz konusu değil. Görevden kaynaklanan bir durum söz konusu değil. Sanıklar asli faillerdir. Yeterli deliller mevcuttur, suç sabittir. Sanıkların cezalandırılmaları gerekir.”
“Merak ediyoruz hangi delil bu mütalaa değişikliğine yol açtı? Bu bir skandaldır. Değiştirilen mütalaaya da hukuki itirazlarımız var, dile getireceğiz ama bu değişikliğe hangi delil yol açtı da olay aydınlandı?
“Maddi hakikati ortaya çıkarmaya çalışıyoruz, çok titiz davranmamız gerekiyor. Politik koşullar dahil her türlü koşulu gözönünde bulundurmamız gerekir. Sanık tarafı bu davalarda hep mağdurların siyasi amaç güttüğünü ileri sürer. Bizim tek amacımız hakikattir, adalettir, yaşam hakkıdır. Ancak siyasete bir malzeme çıkıyorsa bu da bunu yapanların eseridir.”
“Biz burada adli bir yaralama öldürme olayını tartışmıyoruz. Bu ülkede kaç hakim diri diri yakma vakasıyla karşılaştı? 90'lar hak ihlallerinin zirve yaptığı yıllardır, köy yakmalar infazlar zirvededir. Hayatımız altüst olmuş, bölge kan deryasına dönüşmüş. Bunları görmezden mi geleceğiz?”
“Mağdurların bizi affedebilmesi için failleri ortaya çıkarmalıyız. Hiçbir güvenlik zaafı yaşanmadığı halde adeta sanıkların konforu düşünüldü ve dava buraya sürgün edildi. Ceza yargılamasında delillerin vasıtasızlığı ilkesi vardır. Müdahil tarafın adil yargılanma hakkı elinden alındı. Tanıkların çoğu dinlenmedi, dinlenenler de talimatla dinlendi.”
“Taraflı ve bağımlı yargıyla birlikte literatüre cezasızlık kavramı girdi. Görev suçu sayma, zamanaşımı... Bunlar hep dezavantajlı grupların mağdur olduğu davalarda cezasızlık yöntemleridir. Biz bu davada cezasızlığın her türünü yaşadık. Cezasızlık zırhı her mütalaada yüzümüze çarptı.”
“Operasyonlarla ilgili her birimden bilgi istedik, hiçbir kurum belge vermedi. Yereldekiler imha edildi dedi. Sanıklardan eşeleyerek bilgi aldık. ‘Muş'ta güvenlik komutanlığı vardır operasyon kararını onlar aldı’ dediler. Jandarmanın da emniyetin de üstünde böyle bir birim varmış ama bu birimi sorduğumuzda da cevap alamadık.”
“Bütün birliklerin katıldığı korkunç bir operasyon vardı orada. Bölgede kural dışılık hakim. Hiçbir prosedüre uymadan hareket eden bu sanıklar aynı sistemin parçası. Ölen astsubaydan da her şeyden de sorumlular. Cezasızlık onları koruyor, biz farkındayız. ‘Çevre emniyetini sağlıyoruz’ diyorlar, bütün askerler bilir çatışmadan sonra örgüt orada kalmaz. Yalan bu, herkes biliyor. İnandırıcı bir savunma söz konusu değil.”
“Ceza yargılamalarında bir tanık beyanıyla müebbet veriliyor. Bu şahıslar birlik komutanı, hiçbir er onlardan habersiz bir şey yapamaz.”
“Delilleri yok ettiler ama suç sabit”
Karaçelik’in ardından mağdur avukatlarından Fuat Özgül de şunları söyledi:
“Soruşturmada bu noktaya gelmemiz çok zaman aldı, çok zor oldu. Aile tehditlerle sindirildi, Aysel Öğüt yıllarca psikolojik tedavi gördü. Sonunda ‘Ben başvuruyu yapacağım’ dedi. Savcı da onlara sordu, ‘Bu insanlar size zarar verirler’ dedi. O yine de ‘başvuracağım’ dedi ve suç duyurusunda bulundu.”
“Olay ihmal falan değil, camdan kaçan çocukları içeri atmış bu insanlar. Yakmak suretiyle adam öldürmek suçu oluşmuştur, delilleri yok etmelerine rağmen tanık ifadeleriyle suç sabittir.
Özgül sanıkların hükümle birlikte tutuklanmalarını talep etti.
“Askerlerin beyanı var, tanıkların anlatımı var”
Bitlis Baro Başkanı Enis Gül de mağdurlar adına konuştu:
“Adil yargılama için etkili soruşturma gerekir, bu dosyada maalesef yapılmadı. Yangın suretiyle birilerini öldürmek akla Nazi Almanya'sını getiriyor. Kamu görevlisi güvenlik gücü mensupları yapıyor bunu. Askerlerin beyanı var, keşif alanında dinlenen tanıkların anlatımı var. İddia makamının mütalaasına katılmak mümkün değil.”
“Sanıkların hepsi operasyonda bir göreve sahip ve bu operasyona dair tek bir delil, belge yok. Deliller karartılmış, yok edilmiş. Operasyon gerektirecek bir olay/bilgi olmamasına rağmen sanıkların eylem ve fikir birliği içinde. Aysel Öğüt'ün ailesini ev ile birlikte yaktıkları dosya kapsamında bellidir.”
Avukat Gül, “Kasten nitelikli olarak yakmak suçundan 9'ar defa müebbet hapis cezası verilmesini” etti.
“İnsanlığa karşı suç sayılmalı”
Mahkemenin 10 dakikalık ara vermesinin ardından
Avukat Fuat Özgül, “Köylülerin hepsi meydanda toplanıp elleri bağlanıyor sonra da evi yakıyorlar. Eylem ve fikir birliği var” dedi.
Avukat Hüseyin Boğatekin de “Faili meçhul davaların çoğunda olan durumlar burada da var. Sözgelimi insanlığa karşı suç sayılabilir. Bu davalarda karar siyasi oluyor. Başka davalarda tek tanıkla ceza verilirken, bu davalarda asla tanıklar ve kanıtlar yeterli olmuyor. Mahkemeniz bu yargılamayı yapamaz, çünkü taraftır” diye konuştu.
“Adaletin tecelli ettiğini herkes hissetmeli, ama kimse hissetmiyor. Bu davada soru sormamıza bile izin verilmedi, engellendi. Tutuklama talebi kabul edilmedi, adli kontrol gevşetildi.”
"Mahkeme terörle mücadeleyi yargılayamaz"
Duruşmada mağdur avukatlarının ardından sanıklar ve avukatları söz aldı.
Dönemin Hasköy İlçe Jandarma Komando Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Üsteğmen Hanefi Akyıldız “Asker olarak bölgede bana verilen görevlere göre hareket ettim. Güvenliği sağlarken nasıl bu fiili işlemiş olabilirim?” dedi.
Akyıldız ve diğer sanıklar da beraatlarını istediler.
O dönem Jandarma Yüzbaşı olan sanık Bülent Karaoğlu da “Olay aydınlansın diye elimizden geleni yaptık, olay yeri inceleme için savcıya koruma sağladık. Bu operasyona katılmadım. Operasyonla ilgili belgelerin olmaması normal, saklanmaz o kadar” diye konuştu.
Karaoğlu, “Başından beri söylüyorum, operasyon benim bölgemde oldu ama Muş alayı düzenledi, ben katılmadım” iddiasında bulundu, “Niye 10 yıl beklediler şikayetçi olmak için?” dedi.
Sanık avukatları da mahkemeye, "Devletin terörle mücadelesini yargılamak sizin göreviniz değil" diyerek suçlamaları reddetti.
Sanık avukatları olayı reddediyorlar. Olay kabul edilebilseydi bile hukuki analizde zamanaşımı var diyorlar. Ayrıca olayın, 15 yıllık zamanaşımı süresini doldurduğunu ifade ettiler. Bir sanık avukatı "O zaman Genel Kurmay başkanını da sorumlu tutalım" dedi.
Sanık avukatlarından biri de “Buradan ceza çıkarsa bir daha operasyon yapamayız, operasyona çıkacak adam bulamayız” diye konuştu. (AS)