Bugün dünya genelinde iklim değişikliğiyle mücadeleye karşı birçok yapılanma mevcut. Çeşitli sözleşmeler ve protokollerle, yapılan araştırma ve çalışmalarla dünyada yaşanan ısınmaya çözümler arandığını ve birçok ülkenin bu alanda çaba sarf ettiğini görüyoruz. Türkiye açısından düşünüldüğünde bu alana ayrılan bütçe ve yapılan çalışmalar ne kadar yeterli? Bu süreçte düzenlenen uygulamalar ne kadar sürdürülebilir durumda? Bu soruların yanıtlarını Sabancı Üniversitesi İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin ile değerlendirdik. Röportaja geçmeden önce Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı aldığı önlemlerin başlama tarihine gitmek gerekir.
Şahin’in “Türkiye’nin İklim Politikalarında Aktör Haritası” adlı araştırmasına göre iklim değişikliği konusunda 1960’lardan itibaren yaşanan bilimsel gelişmeler, 1980’lerin ikinci yarısında iklim politikalarının ortaya çıkmasına neden oldu. Zamanla iklim koruma alanında ve bütçe ayırma-yaratma konusunda gelişim gösterildiği biliniyor. Günümüzde dünyanın tabiri caizse alarm verdiğini, bu politikaların daha sürdürülebilir ve kararlı bir şekilde uygulanmaya devam etmesi gerektiğinin de üstünde duruluyor. Dünya genelinde iklim politikalarının sürdürülebilirliği finans ve destek sağlanan mekanizmaların arttırılması, var olanların desteklenmesi ve bunun yanında hükümetlerin uyguladığı politikaların toplum geneline enjekte edilmesi, farkındalığın artması için çözüm safhasının önemle ve özenle desteklenmesi gerekiyor. Fiilen hissettiğimiz doğal değişimler farkına varmamız gereken bir alanın sürekli kırmızı alarm halinde olduğunu gösteriyor. Birçok araştırma ve rapor Türkiye’nin bu alandaki çalışmalara 1990 yılı itibariyle başladığını gösterse de çalışmaların bir dönem sürdürülmemiş olması ülkenin iklim konusuna verdiği önemin daha alt sıralarda olduğunu gösteriyor. İklim konusu, ülkenin yaşadığı toplumsal, ekonomik ve siyasal durumlar sebebiyle dönem hükümetleri için önem arz eden konularda ilk sıralara girememiş gibi görünüyor. Bu konu, ayrı bir çalışmanın bahsi olsa da geç kalmışlıkların olumsuz etkilerini geçtiğimiz yıllarda karbon salımının hızla artmış olmasından da görebiliyoruz. İklim parametresinde hükümetlerin, akademik birimlerin ve sivil toplum desteğinin geç hareketi bu olumsuzlukları desteklemişse de iklim politikalarında Türkiye için gerçek hareketlenmeyi 2004 yılında görebiliyoruz. 1994’ten sonra Türkiye hükümetlerinin bu konuya olan ilgisizliği diğer ülkeler-mekanizmalar tarafından Türkiye’nin daha dışarıda görülmesine sebep oldu.
Fakat sonrasında birçok alanda çalışmalar yapılmaya başlandı. Ümit Şahin’in değerlendirmesiyle 2004 sonrası dönem:
2004 yılından bu yana Türkiye’nin iklim politikasındaki gelişmeler ne durumda, uygulamalar yeterli mi?
Türkiye’nin iklim eylem planını, stratejisini, Birleşmiş Milletler’e (BM) sunduğu niyet belgesini ve diğer çalışmalarını düşünecek olursak iklim politikaları alanında birçok şey yaptığını söyleyebiliriz. Artık durum eskisi gibi değil; bürokrasi konuyu daha iyi biliyor ve üzerinde çalışıyor, çok sayıda proje üretiliyor. Örneğin karbon piyasalarının açılmasına yönelik çalışmalar gibi…
Yine de Türkiye’nin iklim politikalarındaki tutumuyla başta enerji olmak üzere ulaşım, tarım ve diğer politika alanlarında yaptıkları arasında bir tutarlılık yok. Ayrıca Türkiye Paris Anlaşması’na henüz taraf olmasa da öncesinde sunduğu bir ulusal katkı niyet beyanı var. Ama ülkenin iklim değişikliğinden nasıl etkilendiği ve iklim değişikliğinin oluşmasındaki payı açısından bakıldığında politikalarında bir orantı olduğunu da söylemeyiz. Ulusal katkı beyanında çok zayıf bir hedef belirlendiği açık.
Konuya hükümetin sağladığı finansman açısından bakıldığında neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye’nin iklim politikalarına ayırdığı pek bir bütçe yok, ama 2020’deki iklim zirvesine (COP’a) aday olmak gibi bir hedefi var, çeşitli bakanlıklardan daha geniş delegasyonları COP’lara gönderiyor. Yani eskisine göre konuya daha çok önem veriyor, fakat iklim politikalarını uygulamak için bir finansman ayrılması söz konusu değil. İklimi korumaya ya da uyum sağlamaya yönelik tutum öncelikle enerji politikaları başta olmak üzere ilgili diğer alanlara ayrılan finansman üzerinden değerlendirilir. Türkiye daha çok dış finansman kaynaklarına dayalı, yabancı sermaye yoluyla veya kalkınma bankalarından aldığı kredilerle iklim finansmanı sağlamaya çalışıyor. Kendi kaynaklarından fazla bir bütçe ayırdığı söylenemez.
Özel sektör-sermaye sürdürülebilirlik ve yeşil enerji konularına destek veriyor olsa da hala HES, Nükleer Santral gibi projelerin konuşuluyor olması, orman yangınları ve yanan bölgelere inşaatlar dikilmesi, fabrikalardan çıkan atıkların yeterli derecede denetlenmemesi konuları hükümet politikasında çelişkiler olduğunu göstermiyor mu?
Benim de tutarlılıktan kastım buydu. Mükemmel iklim politikaları, eylem planları, stratejiler hazırlanabilir ama diğer politikalarla tutarlı bir yol izlenmelidir. İlk olarak, enerji politikalarının ana hedefi yerli kaynaklara yönelmek ve enerji güvenliği adı altında doğalgazın yerini kömürün alması olunca, son yıllarda doğalgazın payının azaldığı ve kömürün payının arttığı bir tablo ortaya çıktı. Daha fazla kömüre dayalı enerji politikası sera gazı salımlarını arttırdığı için de istediğiniz kadar sera gazı artış hızını azaltacağınızı iddia edin, bunun bir anlamı olmuyor. İkinci olarak, ulaşım politikalarında bir yandan raylı ve toplu taşımanın desteklenmesi için politikalar üretiliyor, bir yandan da daha fazla köprü, otoyol, tünel yapılarak otomobile dayalı ulaşım teşvik ediliyor. Bu da iklimin korunmasını sağlamıyor. Üçüncü olarak ise yeşil alanların ve ormanların korunması alanında tutarlılık yok. Bir yandan ağaçlandırma çalışmaları yapılırken diğer yandan kuzey ormanları yerleşime açılıyor, üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, otoyollar yapılıyor, kent içindeki yeşil alanlar inşaatlarla dolduruluyor. Dolayısıyla evet, bunlar iklim politikalarıyla çelişen uygulamalar.
Bugün yapılacak olan çalışmaların hükümetin tüm ilgili organlarıyla ortak hareket ederek siyasal ve toplumsal açıdan girift bir politika uygulayarak üstesinden gelmesi gerekiyor. Örnek verecek, son dönemde bu alan için toplumsal cinsiyet konusunun da desteklenerek çözümler üretilmesi gerektiği konuşulmuştu. Çünkü gelişmekte olan birçok ülkede iklim değişikliğinden en fazla etkilenen kesimin kadınlar olduğu düşünülüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’de iklim politikalarının toplumsal cinsiyet açısından değerlendirildiğine rastlamasam da BM’nin 2015’te kabul ettiği Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri için Kalkınma Bakanlığı’nın yaptığı bir hazırlık var. Bu hedefler doğrultusunda bir proje yürütülüyor, onun içinde toplumsal cinsiyet konusu da yer alıyor. Yani bu alanda da hedefler yok değil fakat bunların politikalarla ilgisi kurulmuyor. Tabii, akademisyen arkadaşlar, aktivistler, bu alanda yazıyorlar, üretiyorlar ama hükümet konuyu daha çok ekonomik ve sektörel açıdan değerlendiriyor. Oysa iklim politikalarında, özellikle Paris Anlaşması’ndan itibaren insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, iklim adaleti, yerli halkların haklarının korunması gibi boyutların gözetilmesi gerektiği konusunda artık anlaşmaya da varıldı.
O halde hükümetin bu konuyu temelden alıp değerlendirdiğini söyleyemiyoruz değil mi?
Aslında bu, tamamen bakış açısıyla alakalı. Her konuda toplumsal cinsiyetin ön planda tutulması gerekir. Keza iklim politikası için de durum bu şekilde. Fakat politikaların toplumsal cinsiyet, insan hakları ve sosyal adalet gibi konularla bağının olmaması bütüncül bakış açısının olmadığını gösteriyor. Türkiye’nin iklim politikalarına bakışı daha çok sektörel. Ekonomik büyümeyi engellemeyecek çalışmalar yapılması önemseniyor. Sadece bu politikaların maddi açıdan yol açacağı bedel düşünülüyor. Paris Anlaşması’nın onaylanmamış olması hükümetin taşıdığı finansal kaygıyla, dış finansmana erişememe endişesiyle ilgili. İklim politikaları yalnızca sektörel ve ekonomik değerlendirmelerle yapılınca da konunun diğer önemli boyutları görülemiyor. İklim politikaları bu ilkeler üzerinden yeniden düşünülürse ileride bütünsel bakış açısına yaklaşmak zor olmaz.(EZA/NV)
Kaynak
Şahin Ümit -Sabancı Üniversitesi İklim Çalışmaları Koordinatörü- (2014), “Türkiye’nin İklim Politikalarında Aktör Haritası”, 23.