“Beni alttan alta aşağılamaları karşısında yüzüne haykırmak istiyordum ama yapamıyordum” diyordu İvan Petroviç Dostoyevski’nin Ezilenler romanında…
Ezilenler, ezenler kadar özgüven sahibi ve pişkin olamadılar. Topluma dikta edilen ahlak ve nezaket kuralları çerçevesinde hareket etmeye çabaladılar ama bu kuralları koyanların altında kalmaya mahkum oldular.
Son dönemlerde izlediğimiz tablo da tıpkı daha önce izlediklerimizde olduğu gibi devletin topluma vermeye çalıştığı ezilenler dersidir!
Bugün Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de verilen bu ders, devletin baskı ve korku organlarının öğretmenliğinde gerçekleşiyor. Boy boy fotoğraflarda toplu tüfekli, kamuflajlı insanlar savaşın ve ezmenin eğitimini veriyorlar adeta. Bu durum basılı yayın organları ve sosyal medya ile de destekleniyor ne yazık ki. Böyle bir kaos içindeyken dış büyüme haberleri, başka devletlerle dostluk nidaları bir başka devlete gözdağı veren söylemler ülkenin kendi iç çelişkisini örtme çabasından öteye gitmiyor.
Toplum huzurunu korumak, toplumun her bireyini -o ya da bu- demeden eşit ve adil şartlarda yaşam sağlamasına ön ayak olmak devletin en önemli yükümlülüklerinden biridir. Bu yükümlülükler yerine getirilmelidir. Bir devletin tarihini; Ermeniler ile, Rumlar ile, Romanlar ile ve Kürtler ile kavgalı bir hale dönüştürmek yani ezmek ezilmiş bir topluma evrilmeye zemin hazırlamaktır. Şöyle ki çok uluslu bir devletin uluslarını ötekileştirmek, onları göçe zorlamak; devletin kolluk kuvvetinin bir azınlığa diğer azınlığın ismiyle hakaret etmesi kadar utanç vericidir. Bir diğer utanç verici olan konu ise uzayda koloniler kurmak için çalışmalar yapan dünyada devlet olarak halkını topla, tüfekle, sözle (ve daha birçok yolla) ezmektir. Memleketin bir yanında yaşanan savaşı görmezden gelmek hepimizin utancı ve ezilmişliğidir. Çünkü bu savaş yıllardır o ya da bu şekilde devam eden ve psikolojik, sosyolojik, kültürel ve daha birçok anlamda toplumun genelini yaralayan acılar bütünüdür. İnsanların eğitim haklarını, sağlık haklarını daha da önemlisi yaşam haklarını ellerinden almak ve onları yaşadıkları yerlerden göç etmeye zorlamak, gelecek olan bir başka nesle daha büyük acılarla savaş açmak anlamına gelir.
1900’lerin başından bu yana azınlıklar konusunda devlet, utanç üstüne utanç tablosu çizmiş ve uyguladığı çeşitli sistemlerle halkını ezmeye devam etmiştir. Anneannesi Kürt olan Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı yapmasından sonra ortaya çıkan “Turgut Özal da Kürt’tü ve Cumhurbaşkanlığı yaptı. Daha ne istiyorsunuz! Bu ülkede Kürtler cumhurbaşkanı bile olabiliyor!” cümlesi, devletin dünden bugüne sürdürdüğü adeta bu toprakların içine işlemiş ayrımcı politikanın önemli bir kanıtıdır. Bu söylem, farkında olarak ya da olmadan bir halkı ezme ve onursuzlaştırma göstergesidir. İnsanların yaşam hakkını ellerinden alarak, isimlerini - şivelerini hakaret unsuru olarak kullanarak varılan nokta nefret psikolojisi oluşturmaktır. Devlet olarak; nefret eden, topluma bunu aşılayan ve ayrımcılığa sebep olan eli kanlı bir model olarak hafızalara kazınmak içten değildir artık.
Gecenin bir yarısı evinde yok yere öldürülen Dilek Doğan’ın görüntülerini vermek hepimiz için ciddi bir kanıt olmanın yanında devlet tarafından ezilmişliğimizin de göstergesiydi. Aziz Güleri’in cenazesinin günlerce ailesine verilmemesi gibi bir politikaydı… Silvan’ın, Sur’un Cizre’nin darma duman sokaklarını görmek, öldürülen insanları bırakın evlere ya da hastane morguna taşımayı sokaktan günlerce kaldırılamadığının haberlerini almak da aynı politikanın parçasıydı.
Ülkede yaşanan acı ve haksızlıklar silme-süpürme-temizleme kavramlarına kadar indirildi. Sarf edilen “öteki” imalı cümleler, kendinden ayrı tutma ve alttan alta aşağılama kelimeleri yaşanan savaşın, çaresizliğin destekleyicisi olarak karşımızda duruyor.
Ezilmek kimi zaman ezileni pasifize etse de kimi zaman kaldığı töhmetin, hakaretin de etkisiyle başkaldırması ve ezilmeye dur demesi için harekete geçirir. Bu ülkede yaşananlar sadece ezilmeye başkaldırmakla bitmiyor, bu ülkede yaşam savaşı veriliyor… Komşuya karşı, eğitime karşı, adalete karşı, ötekileştirilmeye karşı, medyaya karşı ve devlete karşı. (EZA/ÇT)