"Her şey yeterli olsun!
Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni diliyorum.
Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş diliyorum.
Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin, daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son 'elveda'yı atlatmana yetecek kadar 'merhaba' diliyorum."
Aborjin duası olarak bilinen bu iç açıcı sözler aslında doğa ile ne denli bağlantıya sahip olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor. Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş dilemek, sadece güneş ışınlarıyla ilgili olmamalı değil mi? Küreselleşen dünyada istekler arttıkça artıyor, gelişen teknoloji ile beraber küçülen dünyanın sunduklarına ulaşmak daha da kolaylaşıyor. Bu erişim kolaylığı ve sunulan nimetlerin çokluğuyla aslında doğadan ve doğal olandan da bir şekilde uzaklaşıyoruz.
Hızlıca açıklamak gerekirse dünya gündeminde son dönemde telaşla tartışılan konulardan biri, küresel ısınma ve tükenen enerji kaynakları denebilir. Küresel ısınmanın ve gittikçe ısınan dünyanın yalnızca bilimsel açıdan değil sosyal-siyasal-kültürel hayatımız açısından da değeri oldukça büyük. Huzurlu bir hayat sürmek adına ilk etapta zihin ve beden sağlığımızı dikkate alacak olursak elbette temiz bir dünyayı hedeflememiz gerekiyor. Bunun için gösterdiğimiz bireysel çabalar ve devletlerin çabaları; yaşanılan bölgede var olan temiz enerji kaynakları oranının bilinmesi ve bu anlamda farkındalık yaratılarak kullanıma geçilmesi önemli noktalardan. Bu açıdan bakıldığında belki de üstünde durulması gereken en önemli faktörlerden biri: Bütün yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretiminde kullanılabilir özellikte olması (Bilgen vd., 2008).
Yenilenebilir enerji kaynaklarını Türkiye için değerlendirecek olursak bu oranın oldukça fazla olduğunu görüyoruz: Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeli zengin ve çeşitli olup, ülke içinde kömürden sonra ikinci en büyük enerji kaynağı grubu.
Türkiye’deki başlıca yenilenebilir enerji kaynakları arasında hidrolik enerji, biyokütle, rüzgar, biyogaz, jeotermik ve güneş enerjisi yer alır. 2008 yılı itibari ile toplam elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 16,75 iken, doğal gazın payı yüzde 48,19. 2006-2020 dönemi planlamasında, toplam elektrik üretiminde yıllık büyümenin yüzde 8 olması öngörülüyor (Önal E., Yarbay R. Z., 2010).
Rüzgar Enerjisi Potansiyeli: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın internet sitesindeki bilgilere göre,Türkiye’de rüzgar enerjisi potansiyeli 48 bin MW.
Güneş Enerjisi Potansiyeli: Türkiye'nin Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlasına (GEPA) göre, yıllık toplam güneşlenme süresi 2 bin 737 saat (günlük toplam 7,5 saat), yıllık toplam gelen güneş enerjisi 1527 kWh/m².yıl (günlük toplam 4,2 kWh/m²).
Jeotermal Enerji Potansiyeli: Türkiye, Alp-Himalaya kuşağı üzerinde yer aldığından oldukça yüksek jeotermal potansiyele sahip olan bir ülke. Türkiye’nin jeotermal potansiyeli teorik olarak 31 bin 500 MW.
Biyokütle Potansiyeli: Türkiye’nin biyokütle atık potansiyelinin yaklaşık 8.6 milyon ton eşdeğer petrol (MTEP), üretilebilecek biyogaz miktarının 1,5-2 MTEP olduğu tahmin ediliyor.
Hidrolik potansiyeli: Türkiye’de teorik hidroelektrik potansiyel 433 milyar kWh, teknik olarak değerlendirilebilir potansiyel 216 milyar kWh olarak ve ekonomik hidroelektrik enerji potansiyel 140 milyar kWh/yıl.
Bu kadar teknik bilginin ışığında aslında anlatılmak istenen şu: Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyeli oldukça yüksek. Dolayısıyla yaşam kalitemizi arttırmak adına bu potansiyeli kullanmak için çaba göstermeliyiz ve bir an önce farkındalık yaratmak adına harekete geçmeliyiz.
Bu değeri kullanmadığımız takdirde ya da biraz daha geç kalındığı takdirde birçok felaketle baş başa kalabiliriz. Buna Türkiye’den çok taze bir örnek vermek gerekirse: İstanbul’da 18 Temmuz 2017 tarihinde (Yeşil Gazete’nin verdiği bilgilere göre) 106 yılın 3. en yoğun yağışı yaşandı. En son yayınlanan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 5. Değerlendirme Raporu’nda “Kentlerde, iklim değişikliği ile ilişkili riskler (artan deniz seviyeleri, fırtınalar, ısıl stres, aşırı yağışlar, iç bölge ve kıyı seller, heyelanlar, kuraklık, susuzluk artışı, su kıtlığı) artıyor ve bu risklerin, insanların (ve onların sağlığı, yaşam alanları ve varlıklarının) ve yerel, ulusal ekonomiler ile ekosistemler üzerinde geniş olumsuz etkileri bulunuyor” deniliyor. IPCC aynı zamanda 1950’lerden beri artan meteorolojik afetlerde iklim değişikliğinin önemli katkısı olduğunu düşünüyor. İklim değişikliği dünyanın dört bir yanında aşırı yağışların sorumlusu olarak gösteriliyor. Bu örnekte “yaşandığı ve görüldüğü” üzere fosil yakıt kullanımı dünyayı oldukça derin bir şekilde etkiliyor ve yaşamımızı hızlı bir şekilde değiştiriyor.
Hans-Werner Sinn, Yeşil Paradoks isimli kitabında şu an için dünya nihai enerji tüketiminin yüzde 86’sının fosil yakıtlardan sağlandığı; rüzgar ve güneş ışığından elde edilen elektrik gücünün ancak yüzde 0,4 katkıda bulunduğu, fotovalitik enerjininse sadece yüzde 0,01 olduğu bilgisini veriyor. Burada da görüldüğü üzere dünya genelinde fosil yakıt kullanımı oldukça fazla, “fosil yakıt kullanımının başlıca zararı nedir?” sorusuna verilecek birçok yanıt mevcut. İlk olarak yine Sinn’ın cümlelerine başvuralım: Fosil yakıt yaktığımız zaman oluşan atığın nihai deposu soluduğumuz havadır. Bu nihai depolama sorununun insan sağlığı için önemi kesinlikle nükleer atık sorununa göre daha büyük.
İnsan sağlığının dışında bu kullanımın küresel ısınmayı tetiklediğini ve çeşitli doğa facialarına neden olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla fosil yakıt kullanmak asit yağmurlarına neden olarak yeryüzünde yaşayan canlıların hayatını ciddi anlamda tehlikeye atıyor. Asit yağmurlarını karşılayan bitki örtüsü ölüyor, karıştığı nehirlerde yaşayan canlılar hayatlarını kaybediyor. Bunun dışında ozon tabakasının deliniyor olması zaten uzunca bir süredir belki de dilimize pelesenk olmuş bir diğer zararlı etki.
1 Haziran 2015’te Jon Aars, Magnus Andersen, Agnès Brenière ve Samuel Blanc, Polar Research’te yayınladıkları bir makale ile buzulların erimesiyle beraber kutup ayılarının yunusları yemeye başladığını duyurdular. Yani bu araştırmaya göre; bazı türlerin kuzeye göç etmesi sonucunda yiyecek bulma konusunda sorun yaşayan kutup ayıları beslenme alışkanlıklarını değiştirmeye başladı. Buzulların erimesi sadece o bölgede yaşayan canlıların değil tüm dünya ahalisinin hayatını yakından ilgilendiriyor çünkü sular yeryüzünü hızla kaplamaya devam ederken tüm canlı türlerinin iklim değişikliğiyle hayatı köklü farklılıklara doğru yönleniyor. Doğal dengenin bozulmasının yanı sıra fosil yakıt kullanımı küresel ekonomiyi de harekete geçirmiş durumda. Bugün herkesin bildiği petrol savaşları kavramı hepimizin canını tehlikeye soktuğu gibi sosyo-kültürel hayatımızı da –çeşitli baskılarla- olumsuz yönde etkiliyor. Ülkelerin birbirleri olan ilişkilerinin petrol odağında ilerliyor olması bu kaynaklara en uzak ülkeyi bile bugün etkisi altına almış durumda. Dolayısıyla fosil yakıt kullanımı tüm dünyayı çeşitli şekilde etkisi altına almış durumda. Bu etki her ne kadar olumsuz olsa da bioenerji kullanımını arttırarak dünyayı bu etkiden kurtarabileceğimizi de eklemek isterim. Doğa karşıtı olmayan enerji sistemleri kullanımına bütçe harcayarak kendimizin ve dünyanın ömrünü daha fazla uzatabiliriz.
Temiz enerji, devletlerden bireylere kadar geniş çaplı bir planlama ile dünyanın kaderini değiştirebilecek güçte. Temiz enerji kullanımına ayrılacak bütçe ve toplumlar için uygulanacak teşvik ve çalışmalar doğru bir yol haritası ile beraber çabuk ve etkili sonuçlar verecektir. Bunun için bizlerin çevremizle beraber kararlı bir şekilde hareket etmemiz ve doğanın dengesinin bozulmasına izin vermememiz gerekiyor. Dönüp baktığımızda temiz enerji kullanımı için yeteri kadar kaynağımız var ve daha hızlısını, daha fazlasını isteyerek tehlike altında bıraktığımız doğayı kendi enerjimiz dahilinde bir temiz enerji devrimiyle dönüştürebiliriz. (EZA/AS)
Kaynaklar
Bilgen, S., Keleş, S., Kaygusuz, A., Sarı, A., Kaygusuz, K., (2008), “Global Warming and Renewable Energy Sources For Sustainable Development: A Case Study in Turkey”, Renewable and Sustainable Energy Reviews, 12, 372-396.
Hans-Werner Sınn’ın (2016), “Yeşil Paradoks”, Koç Üniversitesi Yayınları, 62.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı.
Önal E., Yarbay R. Z., (2010) Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Kaynakları Potansiyeli ve Geleceği, İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi, 81.
Yeşil Gazete, 2017.
Aars,J. Andersen, M., Brenière, A., & Blanc, S., (2015), “White-beaked dolphins trapped in the ice and eaten by polar bears, Polar Research, Article 26612.