Memleketimde son dönemlerde anlamsız bir şekilde öldürülmek, hedef gösterilmek, işini yaptığı için tutuklanmak, birini savunduğu için açığa alınmak sıradanlaşmaya başladı. Sıradanlaşmanın tehlikeli bir hali olan bu durumun; sosyal medya, anaakım medya, siyasi söylemler çerçevesinde sıklıkla normalleştirilerek; bir basın emekçisinin, hukukçunun düşünce suçu adı altında ya da devlet sırlarını ifşa etme adı altında tutuklanma, hedef gösterilme ve öldürülmesinin toplum içinde normal karşılanmasına zemin hazırladığını düşünüyorum.
Bir insanın hedef gösterilmesinin, alaşağı edilmesinin, savunduğu düşünce dolayısıyla yargılanmasının, o kişiye karşı savundukları ya da öteki olduğu için nefret söylemi uygulanması durumlarının toplum içinde sıradanlaşması çok kötü sonuçların doğmasına sebep olabilir.
Basın emekçilerinin haber yaptıkları için tutuklanmaları, öğretmenlerin bir fikri savundukları için açığa alınmaları, baro başkanlarının etnik kökenini açıkça söyledikleri için hedef gösterilmeleri sıradanlaştırılamaz-sıradanlaştırılmamalı. Sıradanlaştırılması gereken mutluluktur bu unutulmamalı...
Dünya tarihine yüzeysel bir şekilde baktığımızda bile öteki kavramını sıradanlaştırılması doğrultusunda ortaya çıkan sonuçlar "utanç" kavramıyla nitelendiriliyor. Bu duruma örnek sunma gereği duymuyorum ne yazık ki biraz dönüp arkamıza baktığımızda dünyada birçok örnek dağ gibi çıkıyor önümüze. Ne yazık ki, ben ve öteki kavramları ezelden dünya üzerinde bir toz bulutu gibi çökmüş. Görmeye, hareket etmeye hatta duymaya engel... Benden önce bu soru üzerinde durmuş insanlar gibi bugün ben de "öteki"ni anlama, kavrama ve gerçek bir "öteki" varlığını sorgulama gereği duyuyorum. Aynı gezegende yaşayıp birbirinden sadece fiziksel anlamda farkı olan canlılar olarak ciddi bir duyarlılığa ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
Acıdan beslenen yaşam, yaşam mıdır; adalet bu mudur, soruları üzerinde durmanın ve düşünmenin peşine düşmek gerektiğini düşünüyorum.
"Öteki"nin açıklamasını yaparken etnosantrizmin en kapsamlı öteki tanımlarından biri olduğunu düşünerek "Etnosantrizm, bir kişinin diğerlerini, kendi etnik grubunu veya kültürünü merkeze alarak değerlendirme tutumu şeklinde tanımlanabilir. Pek çok ön yargı ve stereotipin kaynağını oluşturan bu değerlendirme, genellikle, diğerlerinin olumsuz bir tarzda nitelendirilmesiyle sonuçlanmaktadır. Etnosentrik kişi, başka gruptan olanları, kendi grubunun kültürel kabullerinden ve değerlerinden hareketle, dolayısıyla tarafgir bir şekilde yargılar. Bunun altında kendi doğrularının herkes için geçerli olduğu fikri vardır ve bununla tutarlı olarak, bu doğrulara sahip olmayanların ya da uymayanların geri veya aşağı oldukları sonucuna varır. Nitekim Adomo'nun otoriter kişiliği belirlemek için geliştirdiği F ölçeğinin ana boyutlarından biri, etnosentrizm boyutudur. Etnosentrik tutum kişilerin günlük yaşam etkinliklerinde ve davranışlarında görülebildiği gibi, diğer toplumları inceleyen bilim adamlarının ya da araştırmacıların (sosyal antropologlar, karşılaştırmalı kültür araştırmacıları, vb.) yaklaşımlarında da söz konusu olabilir". (Nuri Bilgin)
Bir diğerini öteki olarak görmenin ve onu yargılamanın ve bunu sıradanlaştırmanın devlet yetkilileri de dahil kimsenin hakkı olmadığına inanıyorum. Ben'in, bir diğeri'ni "onlar" konumuna yerleştirmesi ve "biz" olana karşı bir gösterge olarak sunmasının sonuçları dünyanın kirli yüzü olarak bugün karşımızda.
TIKLAYIN - TAHİR ELÇİ, KUŞKONAR'DAN ROBOSKİ'YE MAĞDURLARIN AVUKATI
Ve bugün, Ekim 2015'ten bu yana hedef gösterilen hukukçu, insan hakları savunucusu Tahir Elçi "ben ve öteki" kargaşasının önemli bir sonucu olarak karşımızda duruyor. Bu sonucu büyük bir hüzün, kırgınlık ve öfkeyle karşılamakla beraber toplumsal anlamda gelecek için büyük bir kaygı olarak görüyorum. Bu sebepledir ki etnosantrizmin ardından önyargı kavramına bir açıklık getirme gereği duyuyorum.
"Önyargı bir grubun üyelerinin bir başka gruba karşı benimsedikleri düşünce ya da tutumlara göndermede bulunur. Önyargı, bir insanın devraldığı görüşler, doğrudan kanıt yerine söylentiye dayanır ve yeni bilginin ortaya çıkışıyla bile kolay kolay değişmezler. İnsanlar kendilerini özdeleştirdikleri gruplara olumlu, ötekilere karşı ise olumsuz önyargılar besleyebilir. Belirli bir gruba karşı önyargı besleyen birisi, bu gruba tarafsız yaklaşamaz." (Anthony Giddens)
Louis Altusser'in devletin ideolojik aygıtları olarak kavramsallaştırdığı; yaşamın sürdürüldüğü bölge, aile, eğitim sistemi, okullar, din, devlet güvenlik sistemleri ve medya gibi araçların etkisiyle insan zihnini şekillendirilme durumu ve hayat görüşü her zaman sağlıklı olmuyor.
Bir olayı ya da konuyu kapsamlı bir şekilde tartışmak; o olay ya da konu hakkında doğru bilgi üzerinden ve tarafsız olarak tartıştığımızda anlam kazanır. Bugün sosyal medyada yer alan bilgi kirliliği ve nefret söylemi yoğunluğu da içimizde beslediğimiz ve belli aygıtlar tarafından şekillenen önyargı-ötekileştirme kapsamında gelişiyor. Elbette bu aygıtlara bambaşka araçlar da eklenmiş durumda ve dünyanın üzerindeki toz bulutunu daha da karartmakla meşguller.
Hep düşünmüşümdür "nasıl bir kin bir diğerini hedef göstermeye sebep olabilir, ki nasıl bir kin hedef gösterme sonucunda doğrudan o kişinin canının alınmasına sebep olunduğunu kabul ederek varlığını sürdürülebilmektedir?"
Tahir Elçi'nin öldürülmesi, dünden bugüne durmadan akan bir nefret söyleminin, bir ben-öteki ayrışmasının, bir hukuk ihlalinin, bir basın özgürlüğünün sonucudur. Tahir Elçi, insan haklarını savunduğu, korkmadığı ve korkmayacağı için Türkiye halklarının bir onuru olarak tarihte yerini alacaktır. 'EZA/HK)
* Bilgin, N., (2003), " Psikoloji Sözlüğü Kavramlar, Yaklasimlar", Bağlam Yayıncılık
*Giddens, A.,"Etnik Durum ve Irk"'dan akt. http://www.hubyar.eu/sitefiles/makaleler/mak4.pdf