14 Mayıs seçimi yaklaşırken Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve ekibine “Cambridge Analytica’cılık” oynamayın uyarısı geldi.
TIKLAYIN - Cambridge Analytica nedir ve seçimleri nasıl etkiler?
Cambridge Analytica skandalı, ABD'de 2016'daki başkanlık seçimi sürecinde, şirketin 50 milyon Facebook kullanıcısına ait verileri seçimleri manipüle etmek için kullandığının ortaya çıkmasıyla patlak vermişti.
Google’ın Türkiye’den sorumlu eski Güven ve Güvenlik Departmanı sorumlusu, Kadın Hakları Dijital Veri Platformu'nun ve Gözlemevi İnternet ve Toplum Araştırmaları Merkezi’nin kurucusu Handan Uslu konuyla sorularını cevapladı.
Siyasi reklamların, seçmenleri nasıl etkilediğini ve kutuplaşmayı nasıl derinleştirdiğini bianet’e anlattı.
"Yurt dışından reklam veren bir Facebook hesabı yok"
Türkiye’de bir Cambridge Analytica olayı yaşanabilir mi?
Cambridge Analytica skandalında ABD’de kararsız seçmenin ve siyahilerin oy tercihlerini değiştirmeye yönelik kampanya söz konusuydu. Bu şekilde kampanyalar Türkiye'de tabii ki yapılabilir. Bazı kitlelerin oy kullanmamasına ve tercihinde değişiklik yapmasına yönelik kampanyalar yapılabilir.
Zaten aslında siyasi operasyonların en büyük problemleri burada başlıyor. Siyasi reklamlarda problem olmayabilir, hatta bazı açılardan demokrasiye katkısı bile olabilir. Ama seçmenleri bastırmak için kullanıldığında ortaya demokratik problemler çıkıyor.
Cambridge Analytica’da bir de yurt dışı müdahalesi konusu vardı. Gözlemevi olarak, şu anda sürekli Facebook reklamlarını tarıyoruz. Facebook, Meta reklam kütüphanesinde, bütün siyasi reklamlara kimlik bildirimi yapması gerektiğini söylüyor ve o kimlik bildirimi yaptıktan sonra da bu sayfa kullanıcısının hangi ülkede olduğunu yayınlıyor. Yani siyasi bir reklam verecekseniz, bunu ya gerçek bir kişi ya da bir tüzel kişilik adına yapmak zorundasınız.
Ardından Facebook, reklam veren kişinin IP adresini ve lokasyonunu yayınlayacak. Şu an yurt dışı temelli reklam veren bir Facebook hesabı yok.
Siyasi reklamlarda dezenformasyon ve nefret söylemi
Yurt dışından reklam verilmemiş olması, hiç dezenformasyon yapılmadığı anlamına mı geliyor?
Yurt dışından hiçbir Facebook hesabının reklam vermemiş olmaması hiç manipülasyon olmadığı anlamına gelmiyor. Örneğin, LGBTİ+'ların sapkın olduğunu iddia eden bazı reklamlar gösterildi. Bu hem dezenformasyon hem de nefret söylemi içeriyor.
Bu reklamlar hiç denetlenmeden mi yayınlanıyor? Doğrulama şirketleri bu konunun neresinde?
Teyit.org, dogrulukpayi.com gibi doğrulama şirketleri Meta’nın dediği şeyi uyguluyor genelde.
Meta'nın yönlendirdiği belli reklamlara bakıyorlar ve siyasi olanların doğrulama kontrolünü yapmıyorlar. Meta’dan bağımsız siyasi reklamları da incelemiyorlar.
Yani Meta reklamların doğrulanmasını tamamen doğrulama şirketlerine mi bırakıyor?
Kısmen evet. Meta, doğrulama şirketlerine sadece kendi yönlendirdiği şeyleri doğrulamasını söylüyor. Ancak siyasi reklamlarda şöyle bir durum var. Facebook, bazı problemli içerikleri onlara gönderiyor. Ancak neye göre gönderiyor? Bu konuda çok bir şeffaflığa sahip değiliz. Meta'nın işaretleme mekanizması birden çok gizli ya da açıklanmış faktöre bağlı olabilir. Kullanıcıların ne kadar şikayet ettiği, ya da haberin yayılma hızı ile ilgili olabilir örneğin. Ancak örneğin şikayet ile devam eden bir sistem varsa, reklamlar zaten hedef kitleye iletildiği için şikayet eden çok kişi olmayacaktır.
"Siyasilerin içerikleri kaldırılmıyor"
Faceebok, siyasetçilerin yanlış bilgi ve nefret söylemi içeren paylaşımlarını kaldırılmıyor demek mi bu?
Cambridge Analytica olarak bahsettiğimiz şey siyasetçilerin teyit edilmesinden farklı bir şey.
Örneğin; Süleyman Soylu'nun LGBTİ+’larla ilgili nefret söylemi içeriğine karşı dahi Twitter 'haksız içerik' şeklinde işaretleme yaptı ama paylaşımı kaldırmadı.
Çünkü siyasetçilerin içerikleri yanlış söylem içerse dahi kamuoyunun bilgilendirilmesi kapsamında değerlendirilir ve kaldırılmaz.
Bizim bahsettiğimiz bu değil. Bizim bahsettiğimiz sahte kampanyalar. Yani Kılıçdaroğlu'nun söylemediği bir lafını söylüyormuş gibi yapmak. Yanlış bilgiler vermek, yanlış ilişkilendirmeler yapmak, nefreti körüklemek, kutuplaştırmayı körüklemek.
Bu bahsettikleriniz yalnızca Facebook için mi geçerli yoksa diğer sosyal medya platformlarını da kapsıyor mu?
Hayır kapsamıyor. Sadece Meta; Facebook ve Instagram'daki reklamların bilgilerini reklam kütüphanesinde ekliyor. Bizler de buradan bilgi sahibi oluyoruz.
Zaten Meta’nın bu bilgileri yayımlaması da Cambridge Analytica’dan sonra gerçekleşti.
"Siyasi reklamlar günlük 500 bin lirayı aştı"
O zaman Meta’da şu ana kadar ne kadar siyasi reklam verilmiş, bunu biliyoruz değil mi?
Hesaplamalarımıza göre siyasi reklamlar, günlük 500 bin lirayı aşmaya başladı. Çarpı 40 diyebilirsiniz. Yani her hafta gönderilen reklamlar milyonları geçiyor.
Bundan kasıt sadece siyasi partiler mi, yoksa kişilerin verdiği reklamlar da dahil mi?
Hayır, sadece partiler değil. Aslında Facebook'un reklam kütüphanesine koyduğu herhangi bir siyasi içerik. Bunu siz de verebilirsiniz. Ben de verebilirim. Hatta bu şekilde kimin olduğu belli olmayan hesaplar da mevcut.
Hatta biz sahte isimlerin de Facebook tarafından kabul edildiğini gördük. Normalde bireyler ya da tüzel kişiliklerin, siyasi reklam vermesi için kimlik bildirimi yapması gerekiyor. Ancak bu noktada sahte isimlerle karşılaşabiliyoruz.
Kısaca Meta’nın siyasi reklam verebilmek için uyguladığı onaylama mekanizmasında problemler var.
"Kutuplaşmayı daha da derinleştiren bir mekanizma"
Seçmen olarak ya da sosyal medya kullanıcısı olarak bu içeriklerden korunmanın bir yolu var mı?
Bundan korunmanın hiçbir şekilde yolu yok. Eğer sosyal medya platformlarına giriyorsanız, manipülatif bir şekilde içerikleri görüyorsunuz.
Araştırmalara göre eğer ki siz size izletilen reklamın, reklam olduğunun farkında değilseniz o mesajı almaya daha çok yatkınız demektir.
Şu an bahsettiğimiz Facebook'ta, arkadaşlarınızın içerikleri, eğlence içerikleri ve bir yandan da politik içerikler aynı anda çok organik bir şekilde karşınıza çıkıyor.
Örneğin; “Osmanlı milliyetçiliğini” tıklayıp hedefleyebiliyorsunuz ya da “başörtülü” şeklinde hedeflenen reklamlar var.
Toplumsal olarak zaten oluşan kutuplaşmanın öğelerini alıp, bunları daha da derinleştiren bir mekanizma söz konusu. Bu yüzden reklam olduğunun farkında olmamanız çok büyük bir problem yaratıyor.
Bizi kutuplaştıran sosyal medya mı yoksa bu reklamları veren kişiler mi?
Sosyal medya buna mekanizma sağlıyor. Sosyal medya platformları, reklam verene “Bir şey satmak istiyor olabilirsin, beni manipüle etmek istiyor olabilirsin, seçimlere oynamak istiyor olabilirsin. Ne yapmak istiyorsan ben sana herkesin verisini tepside sunuyorum” diyor.
"Siyasi reklamlarda hedefleme yasaklanmalı"
Bundan korunmak için ne gibi bir yasal düzenleme yapılabilir?
ABD’nin Cambridge Analytica olayı için yaptığı, bizim de İnternet Toplum Araştırmaları Merkezi’nin (Gözlemevi) savunduğu şey şu: Siyasi reklamlar ya da siyasi reklamlarda hedefleme yasaklanmalı.
Mesela ABD’de sosyal haklar ile ilgili reklam veriyorsanız, bu reklamlar üzerine mikro hedeflemeyi seçemiyorsunuz. Bu ne demek? Makine mühendisliği için iş ilanı girip, bu ilanı sadece erkeklere göstermek yasak. Ancak Türkiye’de değil.
Bu bağlamda mikro hedeflemelerin, ayrımcılığa yol açmaması için çok basit değişiklikler yapılabilir. En basitinden dersiniz ki ‘Siyasi mikro hedefleme yapanları, ben ek olarak farklı ilgi alanlarına dağıtacağım. Herhangi bir hedefleme yapmayacağım’. Televizyon gibi düşünün. Devletler Facebook'u bunu yapmaya zorlayabilir.
Burada şu an zaten asıl problem reklamları, kimden daha çok etkileşim alacaksa ona göstermesi.
Bu yüzden siyasi içeriği en çok tahrik olacak, en çok yorum yapacak, en çok paylaşmaya yönelik kitleyi hedeflediği için mevcut kutuplaşmayı derinleştiriyor. Bu yüzden bireysel olarak yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok.
(HA)