13 Temmuz günü X’te ilginç bir tartışma döndü. Profiline “Tengrici Kemalist Akademisyen” yazan bir kişi “Hepinizden Özür Diliyorum, Anlayış Göstermenizi Umuyorum” başlığıyla uzunca bir not yayınladı. Ayrıca süreci anlattığı sekiz dakikalık bir video-mesaj da çekmiş.
Bu arkadaş ‘Doç. Dr.’ ünvanlı bir tarihçi. Olayın kendisi hem trajik hem de ülkedeki siyasalın yarattığı aurayı anlama ve üzerine yeniden düşünme açısından da çokça öğretici.
Tarihçimiz özetle, öncelikle iş bulamamaktan şikayetçi. Nedenlerini söylemiyor ama ısrarla farklı nedenlerden üniversitelere alınmadığını ifade ediyor.
Sonra YouTube platformu için içerik üretmeye başlıyor. Akademik içerikler bunlar…
Fakat gel zaman git zaman bu içeriklerin ilgi çekmediğini görüyor. Güncel ve Türklükle ilgili videolara etkileşim gelince tüm gücünü buraya kanalize ediyor. Vur mehtere, çal marş gazıyla gelen serin coşkuyu keşfediyor. Kendi deyimi ile siyasete dahil olup, Türk tarihine ve ırkına dair videolar ilgi görünce akademik yayınları bıraktım diyor. Türk ırkı ve bu ırka karşı yedi düvele karşı amansız bir içerik kavgasına girişiyor.
Kendisinin X sayfasına girip biraz gerilere gidince esasta Kürt diye bir şeyin olmadığını, Atatürkçü ve Türkçü HDP’lilerin daha fazla olduğunu ve daha aklınıza gelen birçok ezber inkarın sürekli yazılıp çizildiğini görmek mümkün. Dahası, resmi haritalarla oynayarak yayınlar yapmış, bu fark edilince de savunmaya devam etmiş.
Yani yoğun etkileşim, mevcut iklimin aşıladığı milliyetçi ruh halinin etkisi ile de yoğun ırk üstünlüğü zehrine maruz kalma ve hepsinden öte tüm bunların ‘gelire’ dönüşmesi işi abartmasına, asılsız tezleri savunarak gerçekleri de tersyüz etmesine ilham oluyor.
Böylesi bir durumda kendisine karşı itirazlar gelişiyor. “Türklüğü bu kadar savunuyorsun da kendin Türk değilsin” deniyor. Evet, bu hikâyenin patlak verdiği yer de sürekli ifade edilen “Sen Türk değilsin” itirazları oluyor. Sen devşirmesin deniyor. Çünkü kendisinin de videoda açıkladığı üzere aslen Çerkez.
Tarihçimiz anne babadan Çerkez… Bunu bilmesine rağmen kabul etmiyor, Türk ırkını, Türklüğü yüceltme videolarına devam ediyor.
Bu tartışmalar artınca da “Kanıtla Türk olduğunu” deniyor ve tarihçi arkadaş da “Kanıtlarım tabii, yüzde yüz Türk’üz” diyor. Bir videoda DNA için başvuru yaptığını, hazırlıkların bittiğini vs. de anlatıyor takipçilerine. (Kendi anlatımları)
Çok geçmeden de kesin olarak Türk olduğuna dair DNA testi yayınlıyor.
Büyük bir gurur abidesi olarak hesaplardan veriyor.
Fakat küçük bir pürüz çıkıyor, Sinan Şen adlı bir tanıdığı altına yorum yazıyor: “Utanmıyor musun benim DNA sonucunu kendi sonucun gibi vermeye?”
Çerkez tarihçinin Türk olmadığı ama yalancı olduğu ortaya çıkıyor.
Video çekerek tüm ‘hata yaptım’ dediği durum bu.
***
Bu meseleyi tam olarak nereden ele almak lazım? Irkçılığın insanı felç eden tarafından mı? Bu ırk üstünlüğünü yapanların değişmez akıl tutulmasından mı yoksa diğer ırkları aşağılamanın insanı bumerang gibi vuran sonucundan mı?
Kendi ait olmadığı bir ırkı bu kadar yücelten, bunun teorisini yalan yanlış bilgilerle döşeyen yolun varacağı yer toslanan sağlam bir duvardır. Bu duvara çarpıp parçalara bölününce de hikâyenin gerçeği ve trajedisi açığa çıkıyor.
Tarihçi şahsında tüm meselenin gidip gelip ‘geçinememe’ye gelmesi süreci sahici yerden anlamanın temel etiketidir. Fakat bu durumun kendisine ne anlattığı meçhul!
***
Bir işe yarayacağından değil ama bir önerim olacak. Ta-Nehisi Coates’ın ‘Dünyayla Benim Aramda’ (Monokl Yayınları) adlı kitaba göz atması kendisi başta olmak üzere insanlığa bir faydası olabilir.
Coates çok şey söylüyor. “Amerikan tarihinin kendisi, beyazın tarihidir ve talan ile şiddet üzerine kuruludur. Bu şiddeti uygulayanlar asla ceza almaz” diyor. Irkçılık hesaba katılmadan “Amerika’nın asla Amerika olmayacağını” belirtiyor.
Bizim tarihçinin de bahsettiği Türklük halinin Sünni, Türk, sağcı ayrıcalığından öte bir imtiyazlar silsilesi olmadığını bilmesi uzun yıllar alabilir. Yücelttiği ırkın yüzyıl içinde yaşayan tüm halklara ‘ırkçılık’ perspektifinden nasıl bir ilişki kurduğunu anlamadan ‘üstünlüğünü’ de anlayamayacaktır.
Sosyolojinin, tarihin, ekonominin, grafiklerin, gerilemelerin hepsinin kendisine büyük bir şiddetle resmi tarih adı altında nasıl enjekte edildiğinin idrakinden de uzak olduğuna göre boşluğa mu seslenelim?
En iyisi Coates’le devam edelim. “…Siyahi, gözle görülür tayfın dışında olandır, medeniyetin ötesinde olandır, bedeni batıyı inşa edenle aynı seviyede olamazdı. Ancak ‘medenileşirse’ ona bazı açılardan yaşam hakkı vardır” diyor. Tarihçi arkadaşın da açıklamaları, videoları, yazdıkları tam olarak bu medenileşmeyi talep ediyor. Türk ırkı dışında herkes zaten aşağıdadır, ama bu ırkın neyin üzerine basarak yukarı çıktığını anlatma veya bilme cesareti yok elbette.
Bir üstün ırk için diğer herkes kendisi için yakıta dönüştürülen insanlardır. Yakıta sahip olanların sürdüğü penceresiz araçlarda yol alınca manzaraları göremiyorsunuz doğal olarak.
Bu olay birinin şahsında yaşanmış olsa da Türkçülük yapanlara dair genel bir duruma da işaret ediyor. En ateşli savunucuların, milliyetçilerin hikayeleri bambaşka çıkması tesadüf değil. Şu anda bu durum böyledir.
Nasıl ki “beyaz adamın kalbindeki icat, değişmez düşünce siyahın kötülük, kölelik imgesiyse”, Türkçülük yapanın da kalbindeki icat farksız değil. Kendisi dışındaki herkes ‘siyah’tır, köledir.
Bu ibretlik hikâyenin de sonuç olarak söylediği şey biraz bu…
Merak ediyorum, bu tarihçi bu olaydan ne ders aldı? Sabah akşam yüceltmekle uğraştığı, üstünlüğüne toz kondurmadığı ırkın bağrında kimsenin ona iş vermemesi ve bu uğurda kalkıp yalan atmayı ağlayarak anlatacak hale gelmesinde hiç mi bir beis veya terslik görmüyor? Hadi her şeyi geçtim, bu kadar üstün olan bir ırkın yaşadığı ekonomik kriz, açlık, sefalet neyin nesidir mübarek, bari biraz buradan yürü!
Hasılı, herhangi bir ders alacağına ihtimal vermiyorum. Tengri buna izin vermez!
(ÖA/VC)