Üretici her ekim sezonunda toprağa tohum atar. Ekim sonrası, tohumunu saçtığı topraktan medet, havadaki buluttan yağmur bekler. Bir de hükümetten iyi bir fiyat vermesini murat eder.
Üreticiler yetiştirecekleri ürünün çeşidine göre 6‐8-10-14 ay ürün elde edeceği bitkiye gözü gibi bakar. Bu sürede yağan her dolu, sökün eden her sel, oluşan her dolu yüreğini hoplatır; endişeye gark eder onları.
Tohumdan hasada süreçte kaygılı günler geceleri, geceler günleri kovalar. Hasat zamanı gelir gelmesine de halkın beslenmesinden sorumlu olan çiftçilerin alın terinden bankacı, sanayici ve tüccar, hükümetin yanlı fiyat politikası sayesinde havyar çorbası yapar, içerler. Tarlada izi olmayan bu tufeyliler, hükümetin desteğinde çiftçinin emeği üzerinden keyif çatarlar.
Çiftçiler, her hasat sonrası tarladan elde edilen paranın tren, kendilerinin istasyon olduğunu yaşayarak iç çeker.
Çünkü aslında çiftçiler toprağa tohum değil on yıllardır tarımda uygulanan yanlış politikalardan kaynaklı biriktirdiği kederini saçar! Güncele bakalım.
Arpa, buğday fiyatları açıklandı
2024 yılı buğday ve arpa fiyatları açıklandı. Geçen yıl 8 bin 250 TL olarak belirlenen buğdayın ton fiyatı, bu yıl 9 bin 250 TL olarak açıklandı. Bu belirlemeye göre 2024 yılı buğday fiyatı sadece yüzde 12 artırılmış oldu.
Gecen yıl arpanın ton fiyatı 7 bin TL olarak belirlenmişti. Bu yıl yalnızca yüzde üç artış ile 7 bin 250 TL olarak açıklandı.
Hükümet tarafından belirlenen fiyatlar üzerinden ürününü Toprak Mahsulleri Ofisi’ne (TMO) satan/satabilen çiftçilere 2023 yılında ödemeler peşin değil 30 gün sonra yapılmaktaydı. 2024 yılında TMO’ya ürünlerini satacak çiftçiler paralarını 45 işgünü içinde alabilecekleri, yani 60 gün (iki ay) sonra yapılacağı kararlaştırıldı. Bu karar, “Ey çiftçi, ürününü TMO’ya değil git tüccara, sanayiciye sat” demenin başka dilden anlatımı değilse nedir? Borçlu olan çiftçinin alacaklısı onu iki ay beklemez ki.
Buğday fiyatları açıklanmasına açıklandı, gel gör ki fiyatların açıklanmasında ne bakan televizyonlarda arzı endam etti ne kadim müjdecimiz ortalıkta gözüktü. Buğday fiyat açıklamaları konusunda hükümet cenahı sırra kadem basmıştı, ara ki bulasın.
Bazı bölgelerde buğday, arpa hasadı tamamlandıktan, kalan yerlerde hasat başladıktan sonra fiyatlar, internet üzerinden açıklandı. Yani ekranlardan okuduk. Okuyanların haber vermesi ile kamuoyu bilgi sahibi oldu. Yaşadığımız elektronik çağda, fiyatların dijital olarak açıklanması iyi, güzel sayılabilir. Çağdaşlık olarak görülebilir(!) Ve fakat internet üzerinden açıklanan buğday, arpa fiyatları maliyetlerin bile altındaydı. Fiyatların düşük belirlenmesi çiftçileri köle koşullarında çalışmaya sürükleyen politik perspektifin bir parçası olsa gerek ki hükümet yetkileri tarafından fiyatlar açıklanmadı.
Girdi fiyatları
Genelde tarımda, özelde hububat üretim sürecinde bilindiği üzere en çok kullanılan girdiler gübre, mazot ve ilaçtır.
2023 Mayıs ile 2024 Mayıs aralığında gübrelere gelen zam oranları şöyle:
- Amonyum sülfat (%21) gübresi, yüzde 56,4 oranında,
- CAN (%26) gübresi, yüzde 32,2 oranında,
- ÜRE gübresi, yüzde 35,6 oranında,
- DAP gübresi, yüzde 30,1 oranında,
- 20.20.0 gübresi, yüzde 29,4 oranında arttı.
- Bir diğer önemli girdi olan mazotun litre fiyatı 2023 Mayıs‐2024 Mayıs aralığında tam yüzde 109 oranında zamlandı.
İlaç fiyatı yüzde 66 civarında zam gördü. Ülkede gerçekleşen enflasyonu ise yüzde 75 oldu.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği ise nisan ayı sonunda buğdayın üretim maliyetini 10,87 TL olduğunu kamuoyu ile paylaşmıştı. Daha bunun üzerine kazanç ve insanca yaşam payı eklenerek bir fiyat açıklaması gerekirken hükümet maliyetin yanına yöresine bile yaklaşmayan bir fiyatı çiftçilere reva gördü.
Hükümetin belirlediği arpa, buğday fiyatı ne ülke ekonomisine ne çiftçi yararına oldu.
Ülke yararı
Türkiye’nin buğdayda kendine yeterlilik oranı, iklime bağlı olarak yıl yıl değişmekle birlikte yaklaşık yüzde 96 civarında.
Memleket olarak 2022 yılında 8.9 milyon ton, 2023 yılında 11.9 milyon ton buğday ithalat edildi.
Yani ithalat her yıl artıyor. Buna çözüm üretmek için parmağını oynatmayan hükümet, her yıl buğdaya daha fazla döviz ayırmak zorunda kalıyor. Buğday ithalatına 2023 yılında ödenen miktar 3,5 milyar dolar. Bunun TL karşılığı yaklaşık olarak 79 milyardır.
Çiftçi yararı
Aynı yıl (2023) tarımın tümünün desteklenmesi için bütçeden ayrılan pay 63,3 milyar TL düzeyinde kaldı.
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı olan çiftçilerin ton başına buğday için 1000 TL, arpa için 500 TL prim (fark ödemesi) belirlendi fakat bu ödemeler bir yıl gecikmeli ödendi. Bu yıl buğday için ton başına 1750 TL, arpa için ton başına 750 TL ödeneceği açıklandı, 2024 yılı için açıklanan bu fark ödemeleri-prim 2025 yılında verilecek. Fark ödemelerinin dışındaki diğer tarımsal destekler de hem tarım kanunun öngördüğü oranından daha az hem de bir yıl gecikmeli ödendiğinden ve ürün fiyatlarının düşük belirlemelerinden kaynaklı olarak çiftçiler özel bankaların yüksek faizli kredilerine mahkûm oldu.
Tarımdaki bu hak gaspı politikalar nedeniyle çiftçilerin bankalara biriken kredi borcu Nisan 2024 itibarıyla 670 milyar TL’ye ulaştı. Çiftçilerin ödeme gücünü aşmış durumda. Bu şekilde borç kıskacına alınmış çiftçiler borçlarını ödeyebilmek için ekmek teknesi olan arazilerini elden çıkarmak zorunda kalacak, meslekleri olan çiftçiliği bırakacak, terk edecek, şehrin yolunu tutacak. Topraklar el değiştirecek, tarımda tekelleşme olacak, üretimin kontrolü tamamen şirketlerin eline geçecek.
Hükümetin tarımda uyguladığı politikalar böyle. O halde soralım.
Böyle bir fotoğrafın nedeni olan hükümetin tarım politikaları sonrasında çiftçiler üretime devam edebilir mi?
Gençler çiftçilik yaparlar mı, yoksa geçimlerini kentte mi ararlar?
Tarımsal üretimi çiftçiler değil de şirketler yapacak olursa gıda fiyatları düşer mi?
Şu an üretim şirketler tarafından tam olarak yapılmamakta, fakat ürün ticaretini şirketler belirlemektedir. Türkiye’de her gıda fiyatlarından halk şikâyet ettiğinde üretimi teşvik etmek, çiftçiye destek vermek yerine ithalata başvuran hükümet, gıda fiyatlarını düşüremedi aksine yükseltti. Azdırdı.
Dünya Bankası verilerine göre gıda enflasyonunun en yüksek olduğu 10 ülke şöyle:
1) Lübnan, 2) Zimbabve, 3) Arjantin, 4) İran, 5) Türkiye, 6) Mısır, 7) Ruanda, 8) Gana, 9) Surinam, 10) Sierra Leone.
Dünya Bankası verilerinde görüldüğü gibi Türkiye gıda enflasyonunda dünya beşincisi konumunda. Tarımsal ürün ticareti şirketlerin kontrolünde iken fiyatlar dizginlenemezken bir de üretimin sözleşmeli çiftçilik yöntemi veya doğrudan şirketler tarafından yapılması halinde gıda fiyatlarının yükselmesini kim(ler) engelleyebilecek?
Bugüne kadar şirketlerin eline geçen hangi sektörde fiyatların belirlenmesinde devlet etkili olabildi. Enerji de mi, süpermarketler de mi ve diğer hangi sektörde?
Sonuç olarak yaşadıklarımız ve SGK ile Dünya Bankası verileri bize, tarımda uygulanan politikaların halkın ekmeği, çiftçilerin geçimi ile oynandığını, Türkiye ekonomisinin yararına olmadığını gösteriyor. Yanlışta ısrar niye?
Uygulanmak istenen “tasarruf tedbirlerini” ve ülkenin içine çekildiği kriz girdabını çiftçilerin üzerine yıkarak, şirketlerin tarım ve gıdayı kontrolüne verme politikaları dış dinamiklerin dayatmasıdır. Küresel şirket politikalarının karşısında direnemeyerek teslim olmaktır. Başka bir deyişle küresel şirket yanlısı tarımsal politikalar, ülke yararına değil teslimiyettir. Tarım ve gıdada bağımsızlığı yitirmektir.
Oysa çiftçiye verilecek destek, üretime ve halka verilen destek olacaktır.
(AA/VC)