Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Elif Göçek savaş, göç ve çatışma ortamlarında travmatize olan çocukların en çok örselenen grup olduğunu, travmanın etkilediği çocukları tespit ve tedavi etmek gerektiğini, bunun bir parçası olarak savaş mağduru çocuklarla çalışma yapanlara da psikolojik destek verilmesinin önemini anlattı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu’nun düzenlediği 1. Çocuk Hakları Sempozyumu’nun ardından konuştuğumuz Göçek savaş nedeniyle travmatize olan çocuklarla birlikte yaşayacağımızı, huzurlu ve mutlu bir toplumda yaşamak istiyorsak, bu çocuklarla ilgili ciddi bir çaba harcanmasının zorunluluğunu vurguladı.
Salgın olarak travma
Göcek, travmayı gizli salgın olarak değerlendiren araştırmacıların bu görüşünü çok önemsediğini belirtti.
“Bazı hastalıklar, nasıl Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilip mücadele ediliyorsa, dünyanın hemen her yerinde yaşanan ‘travma’ da, gizli bir salgın olarak ele alınmalı.
“Travmatik yaşantılarla yüklü, çoğunluğu bir yerlerden göç etmiş yetişkinler tarafından büyütülen bir toplumuz. Biraz daha refaha kavuşmuş, okuma ve araştırma imkânları gelişmiş bugünün insanlarının ‘Travma nedir, bizi nasıl etkiledi, etkiliyor?’ diye düşünmesi, bunun için bir şeyler yapması gerek. Yoksa dünya olarak gidişatımız iyi değil.
Çocuk beyni travmadan daha çok etkileniyor
Gelişmekte olan bir beyin olduğu için, anıların çocuklarda daha güçlü olarak kalıcılaştığını belirten Elif Göcek, bunun yaşla doğru orantılı olduğunun altını çizdi.
“Çocuklarda yaş ilerledikçe travmatik olayın şiddeti değişip, etkisi azalıyor. Ancak, özellikle 0-3 yaş arası çok önemli bir dönem. Bu yaş aralığında, çocuk anne baba ile bir arada, güvenli büyütüldü ise travmalara olan direnci yükseliyor.
“Birey sonraki yaşlarda başına gelen zorlu hayat olayları karşısında yani travma sonrası, stres belirtilerinde farklılıklar gösterip, daha dirençli oluyor.
“Savaş, çatışma ve göç mağduru olan her yaştaki çocuk, bu anlamda en çok örselenen grup. “
Destek mekanizmaları
Travmayla uğraşanların desteksizliği, zaman zaman dile getirilen, çözüm aranan bir diğer konu. Bu konuda çevirmenlerle ilgili bir örnek veren Göcek, bazen aynı çocukla çalışan çevirmenlerin ardarda işi bırakabildiğini hatırlattı ve bunu da travmayı bilmeden, destek almadan yardımcı olmanın zorluğuna bağladı, ekip çalışmasının önemini vurguladı.
“Travma ile çalışmaya başlandığında ayna nöronları vasıtası ile beyin o kişi ile eşleşiyor. Mağdurun anlattıkları üzerinden onun gibi hissetmeye başlanıyor ve başa çıkılamayıp, kimi zaman hastalanabiliyor.
“Bununla ilgili olarak destekçilere egzersiz, terapi gibi birtakım özbakım becerileri öğretmek önemli. Bunların farkındalığı artmalı ve destek grupları içinde paylaşılmalı.
“Psikologlar Derneği’nin savaş mağduru çocuklarla çalışma yapanlar için bir terapist ağı var ancak sayıca çok yetersiz.”
Travmalar nesilden nesle aktarılıyor
Gerek travma hakkında yapılan çalışmalar gerek adı giderek daha çok duyulmaya başlanan epigenetik (genler üzerine çalışan bilim dalı), konunun bir diğer hassas noktasına işaret ediyor.
Göcek, 2010 yılından beri yapılan çalışmalarda travmanın genlere işlendiğinin saptandığını söylüyor.
“Biz davranışsal olarak, yani travmaya uğrayan anne babanın çocuğunu yetiştirirken davranışlarla, hikâyelerle bile bunların aktarılabildiğini biliyorduk.
“Yapılan çalışmalara göre, travma genlerle aktarılıyor. Bu da üzerinde çok durulması gereken bir bilgi. Bende travma var, bu sonra devam etmeyecek, bitecek diye bir şey yok. Sonrasında değişen bir nörolojik altyapınız oluyor ve genlerle transfer ediliyor.”
“Birlikte varolmanın yolları bulunmalı”
Göcek’in saptadığı durumlar, savaş ve çocuk travması hakkında önemli bilgiler veriyor. 1. Çocuk Hakları Sempozyumunda söz alan iki konuşmacının da gösterdiği üzere, “Mülteciler yüzünden işgücü ve ekonomik kayıplar, kalabalıklaşan sınıflar yüzünden toplumun da bir travma yaşadığı ve bunun yok sayıldığı” eleştirilerini soruyorum son olarak Göcek’e...
“Bence hangisinin travma olduğunun tartışılmasından çok nasıl bir arada yaşanabileceğinin düşünülmesi gerek” diye cevaplıyor.
“Şöyle bir şey de var... Biz onları davet ettik ve geldiler. Bu, bir çocuğa; ‘gel ben sana bakayım diye koruyucu aile olmaya ve sonra, benim istediğim gibi davranmadın, git’ denmesi gibi.
“Vatandaş olarak nasıl daha iyi ve birlikte var olabiliriz buna bakmak zorundayız. Kadınlar kadınlarla birlikte çözüm arayabilir. Geldiler ve birlikte yaşayacağız…
“Huzurlu ve mutlu bir toplumda yaşamak istiyorsak, bu çocuklarla ilgili ciddi bir çaba harcamak durumundayız. Çünkü bizlerle birlikte yaşayıp büyüyen bu çocuklardan bazıları belki polis, belki devlet memuru, belki politikacı, belki çocuğunuzun eşi olacak.
“Artık birbirimizle birlikte yaşıyorsak, ki bu durum sadece savaştan kaçmış bireyler için değil mahallemizdeki herkes için geçerli; dayak yiyen bir çocuğu gördüğümüzde, bu komşunuz bile olsa hepimizin görevi bunu durdurmak.
“Travmanın etkilediği çocukları tespit ve tedavi etmek, toplumu ve dünyamızı etkilemektir.
“Dünyanın başına dert olmuş bireylerin yaşam öykülerini okumanızı öneririm. Bu kitaplarda, travmatik yaşantıların izlerini görebilirsiniz. Biz de, sokaktaki çocuğa ne olduğunu sormazsak bir gün dünyayı fena karıştıracak.” (AT/YY)