İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu'nun "Ben Çocuğum Haklarım Var" teması ile düzenlediği iki gün sürecek olan Çocuk Hakları Sempozyumu dün (10 Haziran) başladı.
Sempozyumun “Çocuk İşçiliği” başlıklı ilk oturumundan sonra “Mülteci Çocuklar” başlığıyla ikinci oturum yapıldı.
Araştırmacı Sema Karaca “mülteci çocuklar ve eğitim hakkı”, Nuran Kızılkan “mülteci çocukların korunması”, Yrd. Doç. Dr. Elif Göçek ise “çocuk, savaş ve travma” başlıklarıyla bu oturumda konuşmalarını yaptılar.
Karaca: Hepimiz taşın altına elimizi koymalıyız
Mülteci çocuklar ve eğitim hakkını anlatan Araştırmacı Sema Karaca, çocukların ciddi oranlarda çalıştığını, maddi durumun eğitimlerinin önünde büyük bir engel olduğunu ancak ebeveynlerin psikolojisinin de çocukları çok büyük oranda etkilediğini söyledi:
“Türkiye’deki 3,3 milyon mülteci içinde yaklaşık 1 milyona aşkın çocuk bulunuyor. Okul çağındaki çocukların sayısı ise, geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklarda 830 bin, uluslararası koruma başvuru veya statü sahipleri arasında 42 bin civarında.
“Geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklardan Türk okullarına kayıtlı olanların sayısı 172 bin. Türkiye’de ayrıca Suriyeli öğretmenler tarafından kurulmuş 200 civarında geçici eğitim merkezleri var ve kayıtlı olan çocuk sayısı 325 bin. Buralarda eşit olmayan koşullarda iki farklı eğitim süreci işliyor.
“Birçok kişi çocuklarının mültecilerle konuşmasını ve arkadaşlık etmelerini istemiyor. Çocuğun okula devamı için gerekli fiziksel ve psikolojik koşulları sağlamak mülteci aileler için de maalesef çok zor. Ailelerin çocuklarını okula gönderememelerinin nedenleri arasında ‘psikolojileri çok kötü, bir elma, bir paket süt bile çantalarına koyamıyoruz’ gibi sebepler yer alıyor.
“Okula giden çocukların kimisinin kalemtıraşı bile yok. Okula gitse bile döndüğünde ders çalışacak fiziki bir ortamı yok. Bu da çocuğun eğitim hakkının önündeki engeldir.
“Artık birlikte yaşayacağız ve bu gerçeklikten kaçış yok. Gerçekten çok kıymetli insanlarla bir aradayız. Bu nedenle bu insanlara yeni imkanlar sağlamak için hepimizin taşın altına elimizi koymamız lazım.”
Kızılkan: Çocukların hakları diğer haklardan üstün tutulmalı
Mavi Kalem Derneği üyesi Nuran Kızılkan “mülteci çocukların korunması ve sağlıklı gelişim hakkı” başlığı altında konuşmasını yaptı.
Kızılkan, Suriyeli mültecilerin yanında Türkiye’ye göçle gelenlerin de onlarla aynı mağduriyetleri yaşadıklarını belirtti:
“Çocukların eğitim, sağlık gibi temel haklarına erişimini, kendi potansiyellerini geliştirebilecek, şiddet içermeyen ortamlarda büyümelerini sağlamak gerekiyor. Kız çocukların eğitim hakkına erişim engeli olduğunda hayatlarını tehlikeye atan risklerle karşı karşıya kalıyorlar.
“Çocuk çocuktur ve çocukları ırklarla tanımlamak doğru değildir. Çocukların hakları diğer bütün haklardan üstün tutulmalıdır. Bu bir savaş meselesi ve mülteciler bu ülkeye güle oynaya gelmediler. Mesele ne zaman Suriye’ye gelse bu çocuk bile olsa nefret söylemleri ortaya çıkıyor. İnsani bir durumda olsa buna seyirci kalınıyor ve devlet de buna zemin hazırlıyor.
“Çocuk işçiliği, çocukların evlendirilmesi gibi konular normalleşmeye başladı. Çocuğa zarar veren durumlara alışmaya başladık ve bu çok endişe verici bir durum.”
Göçek: Travmalar nesilden nesile geçiyor
Yrd. Doç. Dr. Elif Göçek “Çocuk, savaş ve travma” başlığıyla sunumunu yaptı. Göçek devletleri harekete geçirenlerin bireyler olduğunu belirterek konuşulanların sadece orayla sınırlı kalmadan yayılması gerektiğini söyledi.
Göçek, konuşmasını travmayı tanımlayarak sürdürdü:
“Travma en genel tanımıyla; aniden gelişen veya süreli devam eden korku, dehşet ve çaresizlik hisleri yaratan, kişinin yaşamını, psikolojik ve fiziksel olarak yaşamın bütünlüğünü tehdit eden, kişinin günlük hayatını etkileyen olaylardır.
“Travma artık dünyanın her yerinde var ve biz bu salgınla nasıl baş edeceğimizi bilmezsek dünya olarak gidişatımız iyi değil. Çünkü beyinde ciddi değişimler yaratacak kadar bizleri etkiliyor. Öğretmenler savaşa maruz kalan çocukların normal çocuklar gibi yerinde oturmasını ve uzun uzun ders dinlemesini, yani imkansız bir şeyi istiyorlar.”
“İnsanlar duygularını düzenlemede çok zorlanıyor ve bu, çocuklarda daha fazla. Savaşa maruz kalan çocuklar sonrasında çalıştırılmaktan eğitim hakkından yoksun bırakılmaya kadar birçok olumsuzlukla karşı karşıyalar. Travmanın sonuçlarının genlere bile geçtiği düşünülünce doğru yaklaşım burada çok önemli.
“Irkçılık, ayrımcılık, yoksulluk gibi çok sıkıntılar yaşıyorlar. Travma sonrası depresyonlar, suçluluk hissi, baş dönmesi, mide bulantısı sorunları yaşıyorlar. Savaş ve göçe maruz kalan çocuklara önleyici ve koruyucu çalışmalar yapılmalıdır.
“Türkiye’de devlet savaş ve göçün etkilerini tedavi etmek için çaba sarf etmiyor. Sivil toplumların çalışması var ama yaygınlaştırılamıyor. Eğer bu sokakta dilenen küçük çocuğa el vermezseniz bir gün dünyayı karıştıran çocuk olarak karşınıza çıkabilir.” (TP/BK)