BÜLENT ŞIK İLE “NE YİYORUZ, NE BİLİYORUZ?” WEBİNAR SERİSİ
Şık: Sorun toksik maddeler, çare ise kamusal bir politika
IPS İletişim Vakfı/bianet'in gıda mühendisi Dr. Bülent Şık ile birlikte düzenlediği webinar serisinin üçüncüsü olan “Gıda güvenliğinde riskler ve belirsizlikler” webinarı, 24 Ekim Pazartesi günü (dün) yapıldı.
*Bu haber, Atölye BİA İletişim Platformu atolyebia.org'da yayınlandı.
IPS İletişim Vakfı/bianet ve Atölye BİA'nın gıda mühendisi Dr. Bülent Şık ile birlikte düzenlediği "Ne Yiyoruz, Ne Biliyoruz? Gıda Güvenliğinde Güncel Meseleler" başlıklı webinar dizisinin üçüncü bölümünde "Gıda güvenliğinde riskler ve belirsizlikler” konuşuldu.
Webinar serisi, Ekim ayı boyunca her hafta Pazartesi günü 19.00- 20.00 saatleri arasında yapılıyor. Webinar serisi gazeteciler, medya çalışanları, sivil toplum örgütü üyeleri, hak örgütü çalışanları, gıda-tarım-çevre aktivistlerine ve ilgilenen herkese açık. Webinar serisinin kolaylaştırıcılığını, Atölye BİA Yerel Haber ve Ağ Koordinatörü Nazan Özcan yapıyor.
Webinar dizisi içerisinde; iklim krizi odağında gıda ve beslenme sorunları ve çözüm yolları konuşuluyor; halk sağlığı, gıda güvenliği ve pestisit gibi konularda ilgili tartışmalar yürütülüyor.
Webinara Bhopal Felaketi’ni anlatarak başlayan Şık, felaketin sonuçlarını gıda güvenliği konusunda oluşturduğu riskler ve belirsizlikler açısından ele aldı.
İklim adaletsizliği ve çevresel ırkçılık
Konuşmasının devamında ekolojik krizleri sırayalan Şık'ın anlatımlarından öne çıkan bazı noktalar şöyle:
“Birkaç önemli kavramdan bahsetmek gerekiyor bu bölümde. Birincisi iklim adaletsizliği; iklim değişikliğinde en az etkisi olanların, bu konuda payı olanlardan daha fazla etkilenmesi diyebiliriz.
"Bir diğeri de çevresel ırkçılık; en kirletici, halk ve çevre sağlığı açısından endüstriyel kirletici sektörlerin toplumda sesi çıkmayan kesimlerde kurulması ve bundan en fazla bahsettiğimiz bu kesimlerin etkilenmesi yani sistematik bir ırkçılık olarak açıklayabiliriz bunu. Bu ırkçılık biçimi genellikle, çöplükler, kirletilmiş çevresel koşullara sahip, madencilik-enerji tesisleri vb. kurulduğu yerler olarak karşımıza çıkar.
“Bhopal tesisi, o dönemde yüksek derece kalıcı bir kimyasal maddeyi üreten bir tesisti. Çeşitli açılardan, zafiyet içeren bir tesis.
"Bu kazaya (cinayete) yol açan bu tesis, çevresel ırkçılık anlamında ağır bir bakış açısı sorunu içeriyor. Çünkü burada kaza sonucu yaşanan toksik gaz bulutu, 3 bin insanı ilk anda zehirleyerek öldürdü, sonrasında ise etkileri sürdü ve binlerce insanı etkilemeye devam etti. Kalıcı kirliliğin halk sağlığı açısından ise etkileri devam ediyor."
Şık, Bhopal felaketini kalıcı kirlilik, halk sağlığı ve gıda-beslenme sorunları açısından ele alarak şöyle devam etti:
“Buna benzer bir olayı daha önce bianet’e de yazmıştım, Kocaeli’nde 3 bin tonluk HCH ve DDT tehlikesinden bahsetmiştim. Kocaeli Derince’de Merkim Endüstri Ürünleri A.Ş. firmasındaki bu durumu aktarmıştık, HCH (hekzaklosiklohekzan) ve DDT (Dichlorodiphenyltrichloroethane), karsinojenik, doğada kalıcı kirliliğe yol açan ve canlılarda birikim yapan (vücuda alındıklarında dokularda biriken) toksik kimyasal maddelerdir.
Kamusal programların önemi
“Buradan aldığımız son bilgi, bu toksik maddelerin bertaraf edildiği yönünde. Ancak mevcut duruma baktığımızda, toksik madde bulaşan tüm ortamlar yıkıldı,yakıldı deniliyor. Süreçle ilgili başka bilgiye ise erişemedim. Bertaraf edildi deniliyor ancak nasıl?
"Dolayısıyla, bununla ilgili bir bilgi alamayınca, güvensizlik durumu da oluşuyor. Burada dikkat çekmek istediğim nokta da tam olarak bu; toksik maddelere karşı risk ve belirsizlik-güvensizlik ilişkisi.
“Toksik kimyasal madde, gündelik hayatta çeşitli sektörlerde çok fazla kullanılıyor. Bazıları da çok ciddi maruziyetler içeriyor. Toksik maddeler ve bu maddelerin tesislerinde güvenlik önemleri ve prosedürler de aslında yetersiz. Ve bunun bir halk ve çevre sağlığına kasıt olduğunu söyleyebiliriz. Toksik madde kirliliği, biyoçeşitliliği alt-üst edebilecek bir şeydir.
"Dolayısıyla, bunu ciddiye almalıyız. Çünkü bu küresel olarak bizi etkileyen bir durum. Mağduriyet derecesi de derece derece ağır, ama öte taraftan maruziyet, en büyük zararı çocuklara veriyor.
“Kullandığımız çeşitli ürünler, toksik madde barındırıyor ve bunlar geri dönüştürülmesi mümkün olmayan ürünler. Bu ürünlerin depolandığını görüyoruz bazı yerlerde. Sonra bu depolanan yerlerde yangınlar çıkıyor. Ve bu yangın sonucunda depolanan toksik maddelerden havaya salınanlar, suya havaya karışıyor. Adana'daki çöp meselesi de buna örnek. Toksik atıklar, yaşam alanlarımıza bir şekilde bulaşıyor. Çare ise kamusal bir politika ve sistemle mümkün.
“Sulak alanlardaki kirlilik örneğin, bir politik program sonucunda olumlu sonuçlar alınabilir aslında. Asli kurumlar, kamusal bir programla kirliliklerin önüne geçebilir. Bireysel olarak ise kendimi korumamız çok zor.
"Kamusal politikanın öznesini çocuklar yapmalıyız"
"Bireysel olan, politik şeklilde bir yurttaş olarak olarak öne çıkmaktır. Çocuklarımızın sağlığı elimizden gidiyor. Bu, Türkiye’de çok az konuşulan bir konu. Biz bu toksik kirliliklere maruziyeti kısa süreli ve günümüzdeymiş gibi düşünüyoruz. Ancak, bu bir süreç. Bizim sağlığımızı etkileyen her şey, bizden sonraki nesillere aktarılabiliyor. Çevresel ortamlardaki bozulmaların yol açtığı şeyler, bir sonra nesli daha çok etkiliyor.
“Kamusal politikanın öznesini çocuklar yapmalıyız. Bir çocuğun ilk bin günü çok önemli. Çevresel ve toksik maddelere maruziyet, kötü beslenme, aile içi şiddet bütün bir hayata damgasını vuruyor. Bunlar belirleyici faktörler. Kritik olan şey şu; bu faktörleri iyi düzenleyebilirsek sağlıklı bir ortam oluşmasından bahsedebiliriz. Bu faktörleri sadece fiziksel etkiler olarak değil, bilişselin üzerindeki etkiler olarak da ele almalıyız. Bunlar çok önemli sorunlar.”
Webinar serisi, “Çocukları toksik kimyasalların zararlı etkilerinden nasıl koruruz?” başlıklı dördüncü bölümle, 31 Ekim Pazartesi günü sona erecek.
Bülent Şık hakkında
Gıda Mühendisi. Akademisyen. Çevre dostu analiz yöntemleri geliştirilmesi üzerine doktora yaptı. Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren çeşitli laboratuvarlarda çalıştı. 2009 Yılında öğretim üyesi olarak Akdeniz Üniversitesine geçti. Üniversitede Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nin kurulumu ve faaliyete geçmesi çalışmalarını yürüttü. Gıdalarda ve sularda katkı maddelerinin ve çeşitli toksik kimyasal maddelerin kalıntılarının belirlenmesi üzerine çalışmalar yaptı. Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümünde öğretim üyeliği yaparken 22 Kasım 2016’da çıkarılan 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarıldı. Türk Toraks Derneği Çevre ve İklim Sorunları Savunuculuk Ödülü, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü, Vefik Kitapçıgil Kamu Hizmeti Ödülü ve Halkevleri ‘Hakikatın Peşinde’ Ödülü’ne layık görüldü. Mutfaktaki Kimyacı, Bizi Yeryüzüne Bağlayan Hikâyeler ve Çocuklar ve Gıda Güvenliği adlı üç kitabı bulunuyor.
Boykotu "vatan hainliği" diye yaftalayan organizatör, Muse konserini boykot ettirdi
Organizatör Abdülkadir Özkan’ın boykotları galiz sıfatlarla yaftalaması, müzikseverlerin özgürlükçü tavrıyla ünlü Britanyalı alternatif ve ilerici rock grubu Muse’un İstanbul konserini de boykot listesine almasıyla sonuçlandı. Sanatçılar Muse'u, konserini iptale çağırıyor.
Roma Olimpiyat Stadyumu'daki Muse konseri (2013)/mubi.com
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu ile Beylikdüzü ve Şişli Belediye Başkanları ve İBB ve bağlı şirketlerin üst düzey yöneticilerinin gözaltına alınmasıyla başlayan operasyonun, baskıları protesto için sokaklara çıkanların da tutuklanmasıyla ülke çapında bir baskı dalgasına dönüşmesi üzerine CHP lideri Özgür Özel'in iktidara yakın çeşitli sektörlerdeki firmalar ve yayın kuruluşlarına yönelik boykot çağrısı sarsıcı etkiler yayarak yankılanıyor.
Muse konseri iptal edilecek mi?
Sermaye kuruluşlarının karmaşık yerli ve uluslararası bağlantıları, boykot edenler ve edilenler arasında öngörülmeyen çatışkılara da yol açtı. Dünya çapında prestij sahibi, Britanyalı progresif, elektronik rock grubu Muse'un hazirandaki İstanbul konserinin, grubun hayranlarının boykotuna uğraması da bunlardan biri.
Muse'un Türkiye'deki hedef kitlesinin 11 Haziran'daki konseri boykot etmesi olağan koşullarda öngörülebilecek bir sonuç değildi.
Ancak, Saraçhane'de günlerce protesto sürdürenlerle dünya öapında aynı tarafta yer alan grubun Türkiye'de apansız boykota uğraması, organizatör şirket sahibinin konserin hedef kitlesine ve Muse'un düşünsel ve manevi dünyasına beslediği düşmanlığın yol açtığı tuhaf gerilimin sonucu.
Abdülkadir Özkan: Diyanet danışmanlığından konser organizatörlüğüne
Muse konserini düzenleyen DBL Entertainment şirketi, silah sanayisine odaklı dergileri, bir kahvehaneler zincirini, kitap yayıncılığını vb. kapsayan başka şirketleri de bünyesinde bulunduran Dolmabahçe Şirketler Grubu'na bağlı. Grubun patronu Abdülkadir Özkan, ilk günden beri CHP'nin boykot çağrılarına sosyal medyadan yönelttiği galiz tepkilerle göze çarpmıştı.
2010'da Diyanet İşleri Başkanlığı, 2014'te de Milli Eğitim Bakanlığında basın müşaviri olarak çalışan, 2015'te başbakan başdanışmanlığına getirilen Özkan, X hesabından Espressolab protestosunu "vatan hainliği" olarak nitelemekle yetinmemiş, oğlunun tutuklanmasını protesto edişi dolayısıyla Ekrem İmamoğlu’nun babasını da nefret söylemiyle hedef almıştı. Ancak tepkiler üzerine hesabını kapatmak zorunda kaldı.
Müzikseverler, kendilerini "vatan haini" olarak niteleyen Özkan'a gösterdikleri kitlesel tepkiyi genişleterek, konseri boykot listesine dahil etttiler. Ayrıca sosyal medyadan doğrudan doğruya Muse'a da seslendiler.
Muse'a çağrı
Şarkıcı Kalben'in Muse'a hitaben yayımladığı konserini iptal etmesine yönelik İngilizce çağrının bir milyona yakın görüntülenme alması grubun kendi ülkesinde ve uluslararası müzik piyasasında da konserini iptal doğrultusunda güçlü bir baskı altına girdiğini gösterdi.
Hi @Muse I have been listening to your music for more than 20 years now and you have inspired my music, my life in so many ways. I, all my friends and people I have worked with throughout my career, are unfortunately never going to attend your concert in Istanbul because the…
Son anket: CHP birinci parti konumunu sürdürürken, AKP geriledi
Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması ve tutuklanması ve sonrasında kamuoyu eğilimlerini yoklayan OEC araştırma anketinde, AKP'nin desteği gerilerken CHP'nin konumunu koruduğu MHP'nin ZP'ye oy kaybetmekte olduğu görüldü.
ORC Araştırma, 25-27 Mart arasında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun ve Şişli ve Beylikdüzü Belediye Başkanlarının tutuklanması, Şişli Belediyesi'ne kayyım atanmasıyla sonuçlanan operasyonların ve 7 gün boyunca süren protestoların ardından gerçekleştirdiği kamuoyu araştırması sonuçlarını sosyal medya hesabından açıkladı.
Buna göre "bu pazar seçim olsa" kime oy verecekleri sorulan 26 ilden 3 bin 160 katılımcının yüzde 30,2'si birinci sıraya CHP'yi yerleştirdi. Aynı şirketin kasım 2024'te yaptığı araştırmada da CHP'nin oyların yüzde 30,5'ini alacağı, AKP'nin yüzde 29,4'te kalacağı öngörülmüştü.