Fotoğraflar: Deniz İnceoğlu
Risk Altındaki Sinemacılarla Dayanışma Koalisyonu (ICFR) Rotterdam Film Festivali’nde 31 Ocak 2023 tarihinde, dünyada sinemacıların uğradığı hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla bir panel düzenlendi.
Özellikle, son yıllarda Türkiye ve İran’daki sinemacı, belgeselci ve video-eylemcilere yönelik, hapis cezaları ve tutuklamalarla sonuçlanan baskılar tartışıldı.
Halen tutuklu olan sinemacı Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in yanı sıra, tutuklanan ve yakın zamanda tahliye edilen kurgucu Erhan Örs ve belgeselci Sibel Tekin’in durumlarına dikkat çekildikten sonra, uluslararası dayanışmanın önemi vurgulanarak sektör profesyonellerine çağrı yapıldı.
Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali (IDFA), Rotterdam Uluslararası Film Festivali (IFFR) ve Avrupa Film Akademisi tarafından kurulan, Risk Altındaki Sinemacılarla Uluslararası Dayanışma Koalisyonu’nun (ICFR) amacı risk altındaki sinemacılara yönelik baskı veya tehdit durumlarında, uluslararası film topluluğunu harekete geçirerek, sinemacıların çalışmalarını sürdürme haklarını savunmak.
Bu bağlamda, panel boyunca, risk altındaki sinemacıların adalet ve özgürlük mücadelesine ilişkin farkındalık yaratma çabalarından ve destek amaçlı finansman imkanlarından bahsedildi.
Ceza, sansür ve otosansür
Hubert Bals Fonu sorumlusu Bianca Taal’in moderatörlüğünde gerçekleşen panelin ana merceğindeki iki ülke Türkiye ve İran’dı. Türkiye ve İran’dan sinemacılar, bu ülkelerdeki çalışma koşulları, ceza, sansür ve otosansür uygulamaları hakkındaki izlenimlerini paylaştılar.
Konuşmacılardan, yapımcı Nadir Öperli ve akademisyen Aslı Özgen-Havekotte Türkiye’deki durumdan, şair, senarist, yapımcı Nafuss Nia ve yönetmen Farahnaz Sharifi ise İran’da sinemacıların yaşadıkları zorluklardan bahsettiler. ICFR’ın yeni koordinatörü Sara Ishaq, sinemacılara destek amaçlı yaptıkları etkinlikleri aktararak, destek olmak isteyenlerin, komisyonun iletişim ağına katılarak veya bağış yapmak suretiyle sinemacılara destek olabileceklerini belirtti.
Yönetmen Farahnaz Sharifi günümüzde İran'da kadın yönetmen olmak hakkında kendi deneyimlerinden bahsetti. İran'da kadınların seslerinin yasaklanmasına rağmen İran halkının haklarını talep ettiklerinin altını çizdi. Sansür baskısı altında film üretmenin zorluklarından bahsetti.
Jin Jiyan Azadi
Örneğin, filmlerin vizyona girebilmeleri için şart koşulan gösterim belgesine başvuru sürecinde, birçok sahnenin çıkarılması ya da değiştirilmesi talepleriyle karşı karşıya kalınmasına ve bunun yol açtığı oto-sansür uygulamalarına değindi.
Batı ülkelerinden gelen yönetmenlerin yaşamadığı ama kendilerinin yaşadığı zorluklardan, örneğin uluslararası festivallere katılma kaygısından bahseden Sharifi, İran'ın büyük bir hapishaneye dönüştüğünden duyduğu endişeye karşın, konuşmasını İran’daki ayaklanmanın sloganı haline gelmiş olan, Jin Jiyan Azadi (Kadın Yaşam Özgürlük) ile sonlandırdı.
Özgen-Havekotte ise konuşmasına 2022 yılında Türkiye’de film yapımının zorlukları ekseninde bir girizgâh yaparak başladı. ‘Yapım aşamasından çekime, fikir aşamasından kurguya, afişlerden son ürün aşamasına kadar film yapım pratiğinin bilinçli olarak hedef alındığı bir yıl oldu.
Bu anlamda, daha önce hiç tecrübe etmediğimiz yıpratıcı bir süreçten geçtik.’ Türkiye ifade özgürlüğü konusunda yıllardır sorun yaşıyor olsa da 2022 yılının Türkiye'de ifade özgürlüğü, bilhassa da sinemacılar için çok kötü bir yıl olmuş olduğunun altını çizdi.
Gazetecilerin ve sinemacıların doğrudan hedef alındığını, belgeselci Sibel Tekin ve kurgucu Erhan Örs’ün tutuklanmalarıyla örneklendirdi. Sibel Tekin’in, bir okulu filme almasına rağmen kadrajda bir polis otobüsü olduğu için tutuklanıp, arşivlerine el konmasının, Erhan Örs'ün ise Sur'un yıkımını anlatan bir belgeselin kurgusunu yaptığı için tutuklanmasının ve kurgunun suç sayılmasının endişe verici olduğu dile getirildi.
İfade özgürlüğüne ve özellikle de bir tehlike olarak algılanan belgesellere yönelik artan organize bir saldırı olduğundan, Çiğdem Mater'in durumunda olduğu gibi, günümüzde bir film yapmayı düşünmek bile sinemacıları doğrudan risk altına sokabiliyor olmasından bahsedildi.
Yapımcı Nadir Öperli, hem Kurak Günler'in devlet desteğinin geri çekilmesiyle ilgili süreci anlattı hem de filmin ortak yapımcısı olan, Gezi davasında çekmediği bir film yüzünden 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve tutuklanan Çiğdem Mater’e verilen desteğin büyüklüğünden bahsederek, dayanışmanın önemini bir kez daha vurguladı.
Emin Alper ve Nadir Öperli’nin Barış İçin Akademisyenler’i (BAK) desteklemek için 2016 yılında imzaladıkları Barış İçin Sinemacılar bildirisi nedeniyle kara listeye alınmalarına ve bu nedenle Kız Kardeşler için fon alınamamış olmasına rağmen, bir sonraki filmleri Kurak Günler için Kültür Bakanlığı'ndan fon alınmış, ancak fonlama sonrası süreç sıra dışı gelişmişti.
Senaryonun ilk versiyonu için başvurulan ve elde edilen destek, film gösterime girmeden hemen önce Kültür Bakanlığı tarafından geri istenmişti. Homoseksüel karakterlerin olması ve üstü kapalı bir homoseksüel aşk hikayesinin anlatılmasının mı, Türkiye’deki bir savcının homoseksüel olabilme ihtimalinin mi, yönetmen ve yapımcıların muhalif açıklama ve eylemlerinin mi, ya da hepsinin birden mi Bakanlığı’nın desteği geri çekme kararına etken olduğu konusu epey tartışılmıştı.
Bilindiği üzere, fonun iadesi talebi üzerine, etkili bir destek kampanyası başladı ve yaklaşık 250.000 bilet satın alarak, izleyiciler Kurak Günler ekibine destek oldu ve güçlü bir dayanışma örneği gösterdi. Aynı zamanda bağımsız Türkiye sinemasının en yüksek gişe başarısı elde eden ilk üç filminden biri oldu.
Mater’in ortak yapımcısı olduğu Kurak Günler gösterimlerinde Alper ve Öperli’nin gerçekleştirdikleri destek konuşmaları ve dayanışma eylemleri, kısa sürede büyüyerek hem uluslararası hem de yerel sinema etkinliklerinde Mater ve Özerden için yapılan sayısız destek ve dayanışma çağrılarına dönüşmeyi başardı.
Mater’in tutuklanmasından sonra, Kurak Günler ekibi, Mater’e destek ve dayanışma kampanyasını ilk önce Mayıs 2022'deki Cannes festivalinde başlattı.
Bu destek kampanyası, sektörün önde gelen isimleri tarafından hızlıca desteklendi ve Venedik Film Festivali, Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali (IDFA) gibi diğer uluslararası festivallerde benzer eylemlerle, Mater ve Özerden için güçlü bir uluslararası dayanışma sergilendi.
Aynı şekilde, tüm Antalya Film Festivali boyunca, sektörden arkadaşları Mater ve Özerden’i sonuna kadar desteklediklerini defalarca dile getirdi.
Panelin sonunda, risk altındaki sinemacılara verilen uluslararası dayanışma ve destek için hem ICFR’in hem de festivallerin öneminin altı çizildi. ICFR, bu konuya duyarlı olan herkesi, kendilerini takip etme ve destek çağrısında bulundu. ICFR hakkında daha fazla bilgi için burayı tıklayabilirsiniz.
(Dİ/EMK)