CHP lideri grup toplantısında gündemi değerlendirmeye emekli maaşlarına yapılan zam oranı ile başladı. Özel daha sonra 15 Temmuz darbe girişimi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin elini öpen polis müdürü ve İzmir'de su baskını sırasında iki kişinin elektrik çarpması sonucu ölümü gibi konuları ele aldı.
Özel'in konuşmasından önemli başlıklar şöyleydi;
- EMEKLİ MAAŞLARI: 6 ay önce en düşük emekli maaşı 25 kilo kıyma alıyordu. Dün 16 kiloya düşmüştü. Bugün yaptıkları sözde zamla 20 kiloya çıktı. Bugün emekliye zam yapmıyorsunuz. Siz bugün emeklinin cebinden 6 ay öncesine göre 5 kilo kıyma parası çalıyorsunuz. 6 ay önce 25 kilo alan 10 bin lira, bugün 12 bin 500 lira 20 kilo alıyorsa, bunun adı zam değil emekliye ihanettir. Yazıklar olsun, yazıklar olsun. Açlık sınırı 19 bin lirayken, asgari ücreti 17 binde bırakanlara, bu ülke bugünlere gelsin diye el emeği göz nuru akıtan alın teri akıtanlara, dirsek çürütenlere 12 bin 500 lirayı reva görenlere diyoruz ki: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu milleti, bu cendereden kurtaracağız. "
- Bugün Türkiye nefesini tuttu, bir fiyat bekliyor. Bir maaş artışı bekliyor. En düşük emekli maaşı 10 bin lira. Ne demek 10 bin lira. 270 dolar. 240-250 Euro. Yurtdışında söylüyorsun, tercüme hatası sanıyorlar. ‘2 bin 700’dür o’ diyorlar. AK Parti geldiğinde 8 çeyrek altın alan en düşük emekli maaşı, bugün 2,5 çeyrek altın alamıyor artık. Bugün en düşük emekli maaşının artışını bekledik. Beklentimiz asgari ücretti, AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler açıkladı. Zaten Abdullah Güler açıklayacak denilince manzara ortaya çıktı. Tayyip Bey hangi iyi haberi, mesela Botan’da gaz bulunmasını mı, Karadeniz’de doğal gaz bulunmasını mı hangi iyi haberi Abdullah Güler’e açıklatmış da en düşük emekli maaşını Abdullah Güler açıklayacak? Sayın Abdullah Güler açıkladı, 12 bin 500 lira. "
- 15 TEMMUZ: O gün orada bulunan tüm milletvekillerimiz ve illerindeki tüm milletvekillerimiz demokrasiye sahip çıktı. Meclis’e sahip çıktı. Halk iradesine sahip çıktı. Çünkü biliriz ki bu ülkede biri tek adam alacaktıysa, bütün yetkileri kullanacaktıysa, onu hak edebilecek, mazur görülebilecek tek kişi vardı, yedi ülkenin istilasındaki Anadolu’yu önce kurtuluşa ikna eden, sonra kendisi ölümü göze alıp, gazi olup kurtaran, sonra bu ülkeyi yeniden kuran Mustafa Kemal’e sordular. ‘Padişahlık mı, Yıldız Sarayı’ndan devam mı, yoksa krallığı mı ilan edeceksiniz ya da Amerikan tipi başkanlığı mı benimseyeceksiniz’? O kurtuluştan önce kurduğu Meclis’e 23 Nisan 1920 ruhuna atıfta bulundu ve o bu ülkeye tek adam rejimini değil bugün bütün aksaklıklarına, bütün saldırılara rağmen sahip çıkmaya çalıştığımız demokrasiyi getirdi. Halkın iradesini getirdi. Atatürk’ün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tenezzül, tevessül etmediği hiçbir şeye bu ülkede hiç kimse tenezzül edemezdi. Bunun adı Fethullah Gülen de olsa fark etmez, tek adamlığa heveslenen kim olursa olsun fark etmez. Karşısındayız. Demokrasinin arkasındayız.”
- 15 Temmuz’da hiç asılmayan binalara Atatürk resimlerini asanlar, hata yaptık diyenler, sadakate baktık, liyakati unuttuk diyenlerin şimdi aynı hataları tekrarlamaya başladığı bir süreçteyiz. O yüzden, iyi yetişmiş, liyakatli kadroların ve kesinlikle sadakatin millete ve devlete olan birtakım tarikat, cemaatlere değil, partilere, kişilere değil devlete olan sadakatin öneminin altını çiziyorum. Dün gördüğüm bir şaşkına da şunu söylüyorum ki, sen devletin polisi olmayı yanlış anlamışsın. Yanlış devletin eline sarılmışsın.
- İZMİR'DE KAÇAK ELEKTRİK: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’na talimatımız şu oldu, ilk dakika. ‘Sorumlu kimse, belediye personeliyse belediye, dağıtım şirketiyse dağıtım şirketi. Savcılarla tam bir işbirliği içinde, bu mesele nasıl olmuş, olmaması için ne gerekirdi, bundan sonrası için ne lazım, sorumluların saptanması, cezaların çekilmesi, üstümüze düşen ne varsa yapılmasında kati bir tutum içinde olacağız’ dedik."
- CHP Genel Başkanı olarak söz veriyorum. Hepinizin önünde söz veriyorum. Bu mesele ile ilgili sayın grup başkanvekillerimiz dün bir çalışma yaptılar ve bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını istediler. Tüm yönleri ile bu meseleye bakılması için. Bu hafta içinde gündeme gelecek. İşin pek çok boyutu var. Elektrik özelleştirmesi, denetimsiz elektrik şirketleri, belediyelerle şirketlerin koordinasyon kurma noktasında ortaya çıkan sorunlar, daha fazlası. Bunun için hep birlikte çalışacağız. Buradan bir kaza olunca ‘Aman ucu bize dokunacaksa’ diye her şeye hayır diyenlere hadi diyorum. AKP, MHP, belki de ucu bize dokunacak. Belki de ucu bizim belediyeye dokunacak. Kaldırın elleri, engelleyelim ölümleri. Kurun şu komisyonu."
- Hayatın bu kadar ucuz olduğu, ölümün bu kadar kolay olduğu bir başka ülke yok. Hal böyleyken, son elim olay İzmir’de olunca, rahmetli İnanç’ın ‘Bir ülkeyi tanımak için o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın’ paylaşımı, 2014 yılında Berkin Elvan’ın öldüğü 2014 yılında, Gezi’deki arkadaşlarımızın öldüğü 2014 yılında, Soma faciasında 301 kişinin öldüğü 2014 yılında, ‘Bir şehirde insanlar nasıl ölüyor bakın, o şehir nasıl yönetiliyor anlayın’ diye paylaşanlara, İstanbul Torunlar’da 10 kişi asansörde ölürken yapmadığı tespiti, Aşkale’de, Ermenek’te, Çorlu tren kazasında, Hendek’te, Afyon cephanelikte yapmadığı tespiti, iş İzmir olunca yapmaya kalkanlara şunu söylüyorum: Bu kadar ölümden ülkeyi son 22 yıldır yönetenler üstüne bir şey almıyorsa, CHP payına düşeni, Meclis üstüne düşen görevi üstlenmeye hazırdır. Kuralım komisyonu, bundan sonra Türkiye’de iş kazaları ve böyle ölümler olmasın diye ne gerekiyorsa hep beraber yapalım. "
- ETİ KROM İŞÇİLERİ: CHP grubu, nerede bir sorun varsa koşuyor ve gidiyor. Elazığ’dan çağrıldık. Elazığ Eti Krom işçileri, emekçileri ‘Yetiş CHP’ dedi. Deniz Yavuzyılmaz, İlhami Özcan Aygun, Cevdet Akay ve ilin milletvekili Gürsel Erol bu hafta sonu onlarla birliktelerdi. Mevzu şu, bir patron var. Devletten ihale ile krom madenini almış. Anayasa’ya göre madenler bizim. En son 70’lerin sonunda rahmetli Deniz Baykal kamulaştırdı ve Anayasa’da yazıyor. Madenler bizim. Bunlara işletme hakkı veriyorlar ki Anayasa’nın arkasında dolaşmaktır. Madeni aldın mı işletilecek bir şey kalmıyorsa onun hakkı, işletme hakkı olamaz. Bu şirket 60 dolara krom çıkarıyor. Bin dolara bu kromu yurtdışında satıyor. Bu şirketin Türkiye’de dünya kadar şirketi, dünya kadar gemisi, Türkiye’yi bırakın dünyanın birçok yerinde satın aldığı limanları var. Bu şirketin çalışanları Temmuz ayı gelince enflasyon zammı istediler, ara zam. Bir de ‘Maaş alıyoruz, maaşımızın yattı banka ile patron anlaşıyor, bize vermiyor promosyonları, promosyon hakkımızı istiyoruz’ dediler. Eylem yaptılar. 60 dolara hepimizin kromunu alıp, bin dolara satıp zenginleşen Ali Rıza Yıldırım. İzlemişsinizdir, işçileri azarlıyor. Diyor ki ‘İşimin yüzde 15’u bu’ diyor. ‘Kapatırım. Aç kalırsın sen’ diyor, işçileri tehdit ediyor. Sen kimin malını kapatıyorsun? Kimin madenini kapatıyorsun? Sen kimsin, seni kim şımarttı böyle? Elektrikteki özelleştirme gibi çarpık bir özelleştirme, kendi madeni babasının malı sanıyor. Kapatırmış, onları aç bırakırmış. Yarın görüşme var. Arkadaşlarımız sağladı. O küstah Ali Rıza Yıldırım’a diyorum. Ya işçilerin hakkını verirsin, ya gelir alnını karışlarız. Alnını karışlarız."
- GEZİ DAVASI: Gezi davasından 5 kişi içeride. 5 kardeşimiz. 5 yoldaşımız içeride. Hepimizin yerine yatıyorlar. Çünkü bir kez daha söylüyorum. Hiç utanmadan, sıkılmadan, çekinmeden. Gezi biziz kardeşim. Hepimiz Gezi’deydik, Gezi bizim onurumuzdur. Sen Taksim’deki tek yeşil alandaki ağaçları keseceksin. 31 Mart meselesine kendince atıf yapmak için, rövanş yapmak için oraya Topçu Kışlası dikmeye niyetleneceksin. Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkıp AVM yapmaya kalkacaksın. İnsanlar gelecek ağacına sahip çıkacak. Sen bunlara karşı önce duracaksın, müzakerelerde karşı tarafın yapıcı tutumu kayıtlara geçecek. Ne ülkeye gelme diyen var, ne hükümet istifa etsin diyen var. ‘Ağaçları kesmeyin, AKM’yi yıkmayın. AVM yapmayın. Topçu Kışlası yapmayın’ diyorlar. Orada orantısız güç kullanımı ile FETÖ’cülerin tertipleri ile çadırları yakacaksın, olmadık kaba kuvvete başvuracaksın. Sonra işin üstünden yıllar geçince iki kere beraat etmiş insanları üçüncü kez yargılayıp mahkeme kararlarına rağmen içeride tutacaksın."
- Bunlardan biri Can Atalay. 14 Mayıs’ta Hatay milletvekili seçildi, hepimiz gibi. Millet dedi ‘Git görev yap’. Yemin töreninde kürsüye davet edildi Sayın Bahçeli tarafından. Hepimiz gibi. Milletin vekillerinin en yaşlısı olması sıfatıyla Meclis Başkanı çağırdı, gel yemin et. Hepimiz gibi. Salmadılar gelsin. Bütün milletvekilleri oylama yaptık, komisyonları seçerken, oybirliği ile Can Atalay seçildi, insan hakları komisyonuna, hepimiz gibi. Kapıyı kapalı tuttular, ‘Salmayız’ dediler. Millet git diyor, salmıyorlar. Devlet Bey yemin et diyor, ettirmiyorlar. Meclis komisyona seçiyor, kabul etmiyorlar. Yani millete, Meclis’e direniyor birileri. Ardından mahkemeye başvuruyor, 13 Temmuz’da. Yargıtay tahliye başvurusunu reddediyor. Anayasa Mahkemesi 25 Ekim’de hak ihlali diyor. Hemen salmalısınız. 8 Kasım’da Yargıtay 13’üncü Ceza Dairesi bu işlemi yok sayıyor. 21 Aralık’ta Anayasa Mahkemesi ikinci kez hak ihlali kararı veriyor. Yargıtay 3’üncü Ceza 3 Ocak’ta bir daha direniyor. 30 Ocak’ta maalesef ‘Elimden geleni yapacağım, bu sorunu birkaç ay içinde çözeceğim, şu yaz geçsin Can Bey 1 Ekim’de gelir’ diyen hem Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, hem AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, hem çok sayıda AKP’linin hem kendi partisinin hem bizlerin olduğu toplantılardaki tüm sözlerine rağmen bırakılmıyor. Bunun üzerine 30 Ocak günü böyle söyleyenler, hiç sıkılmadan kararı okutup, Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürüyorlar. Anayasa birçok yerde, birçok maddede yasaklar müeyyide koymaz, emreder, süre tayin etmez, 85’inci madde öyle bir madde değil. Dört dörtlük yazılmış. Eğer senin milletvekilliğin düşerse diyor. 7 gün süren var. Anayasa Mahkemesi’ne başvur. 15 gün süresi var, karar verecek diyor. Can Atalay için Anayasa Mahkemesi’ne süresi dahilinde başvuruldu. Mahkeme süresi dahilinde karar verdi. Hepimiz biliyoruz ki o yüzden birileri çıldırıyor ki mahkeme dedi ki ben buna nasıl bakayım? Yapılan işlem tümüyle usulsüz. Yok hükmünde. Can Atalay milletvekili ve düşmedi. Böyle bir işlem yapamazsınız. O gün bugün gerekçeli karar bekleniyor. Birileri gerekçeli kararı yazmıyor ya da birileri yazdırtmıyor. Bu karar daha ne kadar bekleyebilir biliyorum. Anayasa Mahkemesi’ni yıpratmak değil niyetim ama her geçen gün kendini yıpratan, kendini tüketen, her geçen gün kendi kararına kafa tutan birilerine karşı sinen, pısan bir Anayasa Mahkemesi var. Anayasa Mahkemesi’nin üyelerine sesleniyorum. Sizi kimin atadığından bağımsız. Sizinle ilgili yapılan tüm değerlendirmelerden bağımsız. Vicdanınızla bir karar verin. O verdiğiniz kararı da yazın yollayın millet okusun. Bu rezillik sona ersin. Bu çağrım Anayasa Mahkemesi’ne tüm milletimiz adınadır.”
- Tayfun Kahraman. Partimizin de üyesi olan, Gazi Parkı sürecinin en barışçıl, en ara bulucu, en doğru tutumunu sergileyen kişisidir. Evladı Vera’dan ayrı boşu boşuna içeride yatmaktadır. Mine Özerden FETÖ’cülerin iddiasıyla, Kavala’nın talimatıyla açtığı, milyon dolarla ile Gezi’ye destek sağladığı hesaplarının hiçbirisine bugüne kadar kimse ulaşamamıştır. Öyle bir hesap açıldığını kimse ispatlayamamıştır. Ama içeride yatmaktadır. Çiğdem Mater. Gezi’nin filmini, belgeselini çekmek için Almanya’dan Türkiye’ye gelmiştir. Çekemeden Gezi bitmiştir. Ortada belgesel yoktur ama Youtube’da altı tane Gezi belgeseli mevcuttur. Hiçbiri girmesin, çekebilenler dışarıdadır, çekemeyen Çiğdem Mater içeridedir. Son olarak 7 yılı geçen süredir içeride yatan Osman Kavala ile ilgili bugün Tuğrul Türkeş bir açıklama yaptı. Tuğrul Türkeş kimdir? Alparslan Türkeş’in yani bugün milliyetçi hareketten gelen herkesi ‘Başbuğ’ dediği, saydığı, MHP’nin kök aldığı partinin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde Türk heyetinin başkanıdır. Ziyaretimde bana şunu demiştir. ‘Kavala orada tutuklu. Biz bu odada hapisiz. Biz Türkiye yararına çalışmak istedikçe karşımıza bu dava gelmektedir. Çünkü Strazburg’daki bir başka binada alınan AİHM kararına bu konseyin 75 yıl önceki kurucu ülkelerinden Türkiye uymadıkça her zaman bu duvara tosluyoruz. Saat sorsalar Kavala çıkmadan ne saat soruyorsun diyorlar. Yemek yesek deseler, Kavala’yı çıkarın yiyelim diyorlar’. Ayşe Buğra, eşi de Ayşe Hoca üzülüyor. Sanki bütün dünya iddiada olduğu gibi Kavala’yı destekleyen dış güçler var. Meselenin özü bu insanların hiçbiri ve pek çoğu Kavala’yı tanımaz ama sembol davadır. AİHM kararlarına uymayı bu Anayasa’da taahhüt ediyoruz. Buna uygun seçilen milletvekili de buna uygun atanan hakim de buna uygun seçilen Cumhurbaşkanı da bu Anayasa’ya uymak ve kararlara saygı duymak zorundadır. Ama yapmıyorlar. Tuğrul Bey emek verdi. Kanun yararına bozma için gayret etti. Dünya kadar çaba sarf etti ve olmadı. Bugün açıklama yapmış. Diyor ki ‘Kavala’yı ziyaret edeceğim’. Hangi Kavala’yı? Biz söyleyince ‘Vatan hainlerinin adını anıyorsunuz’ dedikleri Kavala’yı. Bizler söyleyince ‘O ajandır, CHP ajanları savunuyor’ dedikleri Kavala’yı Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş. Bu Parlamento’nun aktif milletvekili Tuğrul Türkeş. Avrupa Konseyi’nde bizi temsil eden delegasyonun başkanı Tuğrul Türkeş. ‘Ziyaret edeceğim’ diyor. Diyor ki ‘Gerçek milliyetçilik bunu gerektirir’. Çünkü bu ülkenin ne büyük zararlar gördüğünü görüyor. Şimdi bu Tuğrul Türkeş’e bakalım MHP ne diyecek? 7 Haziran-1 Kasım arası Tuğrul Bey’e Tayyip Bey bakanlık teklif edince, Tuğrul Bey kabul etmiş. MHP’den ihraç edilmiş. Babasının kabrine gittiğinde Tuğrul Bey ayrılınca kabri Devlet Bahçeli tarafından gül suyu ile yıkatılmıştı. O parti Tuğrul Bey’e kızan o parti, 1,5 yıl sonra AKP’nin kayıtsız, şartsız destekçisi, Türkiye’de yaşanan bütün süreçlerin ortakçısı, bu meselenin de müsebbibi haline geldi. Tuğrul Bey, babasının kabrini gidip de kirletiyor diye gül suyu dökenler. Topyekûn koşup AKP’nin arkasına dizildiler. Şimdi Tuğrul Bey bunu söyleyince bakalım ne tarafta nasıl pozisyon alacaklar? Ama Gezi davasını inadına sürdürmek, bu insanları inadına içeride tutmak Tuğrul Bey’in dediği gibi ne milliyetçiliğe sığar, ne vatanseverliğe sığar, bu işte ne de Türkiye’nin menfaati var. Akılları almıyor ama kendilerinin de menfaati yok. Biz haklının yanında durmaya, doğruya doğru demeye, mazlumu sahiplenmeye, zulmedene de karşısında dimdik dikilmeye devam edeceğiz. Pozisyonumuz budur.”
- HAYVAN HAKLARI: Büyük bir insan hakları dramından, bir hayvan hakları meselesine, bir büyük tansiyona, bir büyük tehlikeye değinerek devam etmek isterim. Uzun süredir ülke gündemindeydi, 17 maddelik kanunu getirdiler, Meclis’e koydular. "
- Birinci hedefe, açıkça yazmış. Fiziki engelli hayvanlar. Bir ayağı olmayan Mira köpek gibi. Sayın Emine Hanım ile Tayyip Bey’in sahiplendiği engelli köpek Leblebi gibi köpekleri alacaklar, ötenazi ile zehirleme, uyutma ile hayatlarına son verecekler. Öyle bir şey yapacaklar ki hayvan yabani hayvanlar ile şehir yaşamı arasındaki en önemli bariyeri kaldırıp, kuduzun insanlar için tehdit olmasına sebebiyet verecekler. Aradaki kuduz aşılı köpeklerin kurduğu bariyeri şehirler ile yaban hayatı arasında ortadan kaldıracaklar. Dedikleri fiyatlara asla ve asla yapamayacakları için çamaşır suyu ile öldürme gibi saatler süren acılı ve utanç verici bir süreci başlatacaklar."
- Biz CHP olarak bunun karşısındayız. Hayvanseverlere, AKP’nin, MHP’nin, İYİ Parti’nin, DEM Parti’nin de hangisi olursa olsun bütün partilere gönül vermişlerin de onların evlatlarına, gençlere de söylüyoruz. Bu hayvan hakları yasası diye getirilen ölüm ve infaz yasasına bu salonda bulunan grubumuz sonuna kadar bütün gücüyle tarihi bir direniş gösterecek. Söz veriyoruz.”
- FINDIK FİYATLARI: Şimdi fındık fiyatı açıklanacak. Sakarya’dan Trabzon’a kadar çok büyük bir coğrafyayı ilgilendiren, bütün milletvekillerimizin, Sakarya, Düzce, Bartın, Zonguldak, Ordu, Giresun, Trabzon’un bütün milletvekillerimizin büyük bir emek ve gayret ile iyi bir taban fiyat için çırpındıkları bir süreçteyiz. Fındığın dünya pazarındaki payı 130 milyar dolara ulaştı. Yüzde 70’ini biz üretiyoruz. Yani neredeyse 100 milyar dolar. Ama Türkiye bu işten sadece 2 milyar dolar kazanıyor. Yani 50’de biri bize. 50’e 49’u başkalarına kalıyor. Bir kere iki elimizi başımızın arasına alıp bir düşünmek lazım. 130 milyarlı fındık piyasası var. Bunun 100 milyarı bizde. Bize kalan 2 milyar. Esas adaletsizlik burada. Kötü yönetim, beceriksizlik burada. Ama benim memleketim Manisa’da bir fabrika var. Bu fındığın neredeyse tamamını alan, işleyen, bütün dünyaya satanlar. Şu kadarcık kavanozu dünya paraya satıyorlar. 50 liranın 49’nu onlar kazanıyor. 1 lirasını biraz önce saydığım illerdeki fındık üreticilerine bırakıyorlar."
- Şimdi fındık taban fiyatı açıklanacak. Ordu’daki ziraat odası başkanları bir kilo fındığın maliyetini 117 lira olarak belirlediler. 160 lira taban fiyat beklentisini ilan ettiler. Aslında bunun üzerinde beklentiler var ama ziraat odası başkanlarının ortak fiyatı 160 lira olduğu için biz de bu 160 lirayı sahipleniyoruz. Buradan bir kez daha söylüyoruz. Üreticimizi yabancı şirketlerin kölesi yapmayın. "
- Hakkımızı alacağız. Tüm emeklileri ve tüm emekçileri selamlıyoruz. Siz haklısınız, eninde sonunda haklılar kazanır. Siz kazanacaksınız, hep birlikte biz kazanacağız. Saygılar sunuyorum.”